Edebiyat

Tevfik Fikret (1867-1915)

Atatürk’ün “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, itfanı hür nesiller ister” sözlerinin temelinde Fikret’in ruhu ve felsefesi yatmaktadır. Bu büyük şairin temsil ettiği laik dünya görüşü Cumhuriyet’ in kurucuları için bir çıkış yolu olmuştur. Fikret’in etkilediği gençler arasında Milli Mücadeleye katılan, Cumhuriyeti kuran, Türk devrimini gerçekleştiren kimseler bulunuyordu.

İnsani derinlik ve düşünsel yaratıcılık arasındaki gerilimin şiir ustası: Edip Cansever

Yahya Kemal’in ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çok özlü anlatımlarla dile getirdiği üzere, modern şiirimizde mısra örgüsünden vezin ve uyağa, temalardan dil ve söyleme kadar şiire ait hemen bütün unsurların yönünü belirleyen Tevfik Fikret’in ardı sıra Yahya Kemal ve Ahmet Haşim, şiirin siyasal yüklerini eksilterek dile Fikret’le başlayan güncel söylemi aşılama çabasına ivme kattılar.

Suç ve polisiye edebiyatında bir gezinti

Suat Duman: Dosya konusu her ne kadar “suç” ise de suç dediğimiz şeyin polisiyenin temel malzemesi olduğu ortada. Siz de Türkiye’de polisiye yazınına akademik düzeyde eğilen az sayıda isimden birisiniz.  Diğer taraftan Türk edebiyatında suç ve onu çevreleyen kavramlar bütünü sadece polisiyenin ilgi alanına girmiyor haliyle. Bütün olarak edebiyatımızın suç, suçluluk, adaletle olan alışverişi nerede başlıyor, ne gibi süreçlerden geçiyor?  

Shakespeare ve çağdaş okur: Sevmek ya da sevmemek!

Kraliçe I. Elizabeth’in 1558 yılında İngiltere’de tahta geçmesi ile başlayan dönem, ülkenin hem siyasi hem sanat tarihinde büyük öneme sahiptir. Kraliçe’nin iyi örgütlenmiş ve planlı yönetimi altındaki İngiltere yükselişe geçer ve bu yükseliş, sanatın da gelişmesine olanak sağlar. Elizabeth Dönemi’nin siyasi açıdan sakin bir dönem olduğunu söylemek çok doğru olmayacaktır ancak hem matbaanın hem de ülkeler arası etkileşimlerin yaygınlaşması, sanat açısından daha huzurlu ve ilerlemeci bir dönem yaşanmasına zemin hazırlar.

Çiçikov’un kutusundaki ölü canlar

Rusya! Rusya! Görüyorum seni! Bulunduğum bu uzak, büyük, büyülü, harika yerden görüyorum seni! Yoksulsun, dağılmışsın, iyi durumda değilsin! Doğanın ve sanatın mağrur harikalarıyla taçlanmışsındır!... Kimseyi kendine çekmiyor, büyülemiyor kentlerin. Ama insanları sana çeken bu önüne geçilmez, esrarlı güç nedir?... Ne aydınlık, harika, anlaşılmaz bir ülkesin sen Rusya”(1)