Dergiden

Algoritmalar ve episteme: Problem durumumuz tüm sosyal-iktisadi-politik ağırlığıyla birlikte fena halde epistemolojiktir

"Bilgi”, “otorite” ve “güç” arasındaki ilişki ve dahi insanlığın diğer tüm problemlerini çapraz kesen iki problem durumu, “cehalet/bilgi” ve “adalet”, hemen her çağda yeniden ele alınan ve belki de hiçbir zaman “yerine oturmayacak” ebedi temalardır. Bilgi – otorite – güç ilişkisi üç soruda kristalize olur: (1) “Bilgi nedir? ve bilmediğimizi nasıl bilebiliriz?”; (2) “Kim karar verir?” (3) “Kimin karar vereceğine kim karar verir?”. Ancak bu temalara, ilk izleri 19. yüzyılda görülmeye başlayan ve çağımızda artık görmezden gelinemeyecek sosyo-teknolojik bir katman katılmıştır.

Emperyalizm çağında dijitalleşme ve tekelci kapitalizmin dönüşümü

Dijitalleşmenin, küresel ekonominin belki de en belirleyici unsurlarından biri halini almış olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, bu sürecin salt eko-teknolojik bir gelişmeye indirgenip siyasal ve toplumsal boyutlarının görmezden gelinmesi eksik çıkarımlara yol  açacaktır. Söz konusu çok boyutluluk hesaba katıldığında ise dijitalleşmeyi “dijital kapitalizm” ve “emperyalizm” ilişkisi bağlamında sorunsallaştırmak mümkündür.

Yapay Zekâ ve Algoritma: Ateş ve barut

Hayatın her alanına nüfuz etmiş durumda olan Yapay Zekâ teknolojisi, artık dijital teknolojilerin standart unsurları arasında yer almaya başlamıştır. Öyle ki, Yapay Zekâ tabanlı çözümlerin geleceği şekillendirdiği düşüncesi bir tür realite haline gelmiştir. Yapay Zekâ esasında bilinen algoritma yapılarının, çeşitli matematiksel ve mantıksal eklentilerle adaptif çözüm üretme seviyesine yükseltilmesinden başka bir şey değildir… Yapay Zekâ çözümlerinin altyapısında yer alan bu eklentiler, kuşkusuz ki önemli bilimsel çalışmaların neticesidir.

Tanrı’nın ve inancın evrimi

İlk atamızın Afrika topraklarında ortaya çıkmasıyla beraber, türümüzün evrim süreci içerisinde belli eşikler atladık. Atalarımızın ağaçların üzerinden yere inişi, iki ayağının üzerinde durmaya başlaması, taşlara biçim vererek işlevsel hale getirmesi ve ateşi bulması gibi birçok örnekle sıralayabileceğimiz mevzubahis eşikler, atalarımızdan bize miras kalacak bir dizi biyolojik ve kültürel gelişimin de sebebi olmuşlardır.

Ve insan ayağa kalktı…

Sizi en az 7 milyon yıllık geçmişi olan tarihsel bir sürece götürüyoruz. İnsanın iki ayağı üzerinde dik yürümesini ifade eden bipedalizm, beynin gelişmesinden avlanmaya kadar evrimimizde dönüm noktası olan gelişmelerin kapısını açan bir anahtar niteliğinde. Devrimsel gelişme olması bir çırpıda gerçekleşen bir duruma değil aşama aşama oluşan sürece işaret ediyor.
Konu hem anatomimiz hem de sosyal organizasyonumuz açısından tayin edici bir önem taşıyor. Bu bakımdan evrimin ana yönlerini bütün olarak yansıtan bir rol oynuyor.

Doğalcılık ve bilim

İnsan, tarihsel olarak evrenin ve doğanın nesnesi olmaktan öznesi olmaya doğru mu gidiyor?

Bu gidişat zikzaklı da olsa bir ilerleyeme mi yoksa esas olarak gerilemeye mi işaret ediyor?

Özne olan insan, baskınlığı ve gücü ele geçirince kendi türü da dâhil olmak üzere doğaya ve onun ürünlerine onarılması zor bir zarar mı veriyor?

Eğer öyleyse, bu zararın tarihsel faturasını tarım devriminden başlamak üzere sınıfların ortaya çıkışına ve uygarlığa mı kesmek gerekiyor?

Yüz yıl sonra Ekim Devrimi

1917’nin 7 Kasım günü bilimsel sosyalizm bütün ağırlığıyla tarihin sahnesine çıktı. İşçilerin, köylülerin ve askerlerin öncü partisi olan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi(Bolşevik) iktidarı burjuvazinin elinden söküp aldı.
Lenin’in başkanlığındaki Bolşevik Partisi emekçiye barış, ekmek ve toprak vâdediyordu. Ekim Devriminin tarihini sayfalarımızda okuyacaksınız zaten. Bu kısa yazıda yüz yılın ardından bazı önemli sonuçlara dikkat çekmek istiyoruz.

İnsan olma arayışımız

Türümüzün kendisini gerçekleştirmesi ve gizilgüçlerini açığa çıkarması sadece birtakım erdemlerle olmaz. Ya da çeşitli ahlak kurallarını eksiksiz bir şekilde yerine getirerek de bu hedef başarılamaz. Veyahut edebi metinlerle, özlü sözlerle, romantik bir yönelimle de söz konusu özlem hayata geçemez.
Çünkü saydığımız bu başlıkların tümü maddi bir temel üzerinde yükselir. O maddi temel belirli bir tarihsel dönem boyunca geçerli olan üretim tarzı ve o üretim tarzının üzerine kurulu olan üretim ilişkileridir.