Tarihten tuhaf kalıntılar

Dinler öteden beri, saygı duydukları kişiliklerin kalıntılarını kutsal saymışlardır. Ama Kelly Grovier’in anlattığına göre, şaşırtıcı dinsel olmayan kalıntılar da var; Einstein’in gözlerinden Napoleon’un penisine kadar.

Öbür dünya ile ilgili inancınız ne olursa olsun, cesedinizin parçalarının eBay’de açık artırmayla satılmasını içermiyordur büyük olasılıkla. Bir site müşterisinin tesadüfen, bir katolik azizine ait olduğu söylenen kemik parçasının satış listesinde kaydını bulması üzerine bu açık artırma sitesine kaydettiği yeni bir şikayet, fiziksel kalıntılarımızın biz öldükten sonraki kutsallığı hakkında ilginç sorular ortaya atılmasına neden oldu.

Saygı duyulan kişiliklerin bedensel kalıntılarının bu korkunç ticareti, tabii ki yeni bir şey değil. Yüzyıllar boyunca dindarlar, peygamberlerin ve şehitlerin kalıntılarına dokunmak, onlara bakmak veya önlerinde dua etmek için hac yolculukları yaptı. Bugün bile Buda’nın dişi (iddialara göre Sri Lanka’nın Kandy kentinde bir tapınakta saklanıyor), Muhammed’in sakalı (İstanbul’da bir sarayda tutulduğuna inanılıyor) ve İsa’nın göbek bağı (St.John Lateran Bazilikası’nda saklandığı söyleniyor) ibadet edenler tarafından kutsal sayılıyor.

Peki ya bizden geriye kalanlar? Bizi fiziksel olarak oluşturan zerre ve parçalara, biz bu hayattan göçtükten on yıllar, yüzyıllar sonra ne olacak? Kuşkusuz, büyük çoğunluğumuz, mezar taşlarımızın altında, isketimiz bütün bir halde yerimizden kımıldamadan duracağız; solucanlar izin verdiği müddetçe tabii. Ama herkes değil. Dünyanın, göz küreleri ve parmakları, beyinleri ve kalpleri hareketsiz kalmayı reddetmiş kişilerin kıpır kıpır kalıntılarını da içeren, açıklanmayı bekleyen, yerinde duramayan bir tarihi var. İşte en çok göze çarpan dinsel olmayan beş anatomik kalıntı.

 

Galileo’nun parmağı

Rönesans gökbilimcisi Galileo Galilei’nin baş ve orta parmakları şu an Floransa’da sergilenmekte. Haziran 2010’da İtalya, kültürel tarihin en alışılmamış birleşmelerinden birine tanıklık etti. Rönesans’ın öncü gökbilimcisi Galileo Galilei’nin, Floransa Bilim Tarihi Müzesi tarafından müzayededen yeni alınmış baş ve orta parmakları, bilim adamının müzede zaten sergilenmekte olan bir dişi ve parmaklarından başka bir tanesiyle birlikte, o tarihte yeniden tanıtıldı. 1737’de Galileo’nun cesedi bir mezardan başka bir mezara taşınınırken koparılan bu parmaklar (bir dişi ve bir omuruyla birlikte), onun dehasından bir tılsımı çok arzulayan meraklılar tarafından çalınmıştı. Gökbilimcinin icat ettiği bir çift teleskobun yanında sergilenen parmaklar, dehşet verici bir açıklığa sahip bir görüntü sağlayarak, günümüz gezginlerini, gökyüzünü kendinden önceki hiçbir zekanın kavrayamadığı şekilde kavrayan bu adamı seyretmeye çağırıyor.
 

 

Napolyon’un penisi

Bazı dinsel olmayan kalıntılar halk müzelerinde bulunurken, diğerleri gizli tutuluyor. Napolyon’un penisini ele alalım. 1821’de bir İngiliz cerrah, iddialara göre öyle yaptı. Fransız komutanın yeni ölmüş bedenine Atlantis Okyanusu’ndaki bir ada olan Saint Helena’da otopsi yapıldı; 6 yıl öncesinde Fransa’nın Waterloo’da bozguna uğramasından sonra İngilizler tarafından, sürgün edildiği yerde. Yıllar boyunca İngilizler bu bilgili ve sezgili askeri dehayı artıları ve eksileriyle tanımaya çabaladı, ama ancak generalin genitallerinin kesildiği söylentileri çıkınca bu fırsatı buldular. İngiliz karikatüristler tarafından düzenli olarak taşlanan Napolyon’a öldükten sonra da ağzının payı verildi. Uzun süre üzerine yapışacak bir takma isimle “yaşayacaktı” artık: “Bone-a-part” (Ayrılmış kemik). Napolyon’un penisi, kesildikten sonra, kuşaktan kuşağa, bayrak koşusundaki bir bayrak gibi devredildi; 19. yüzyılda bir İtalyan rahipten, 20. yüzyılda Londra’daki bir kitap satıcısına, 1969’da penisi 2900$ karşılığında satın alan ve bu buruşmuş et parçasını 2007’deki ölümüne kadar yatağının altında bir bavulda saklayan Amerikan üroloğun özel koleksiyonuna. Haziran 2016’da, içinde Hermann Göring’in kendini öldürmek için kullandığı siyanür ilacı şişesinin de bulunduğu, üroloğun tarihi eşyalarla dolu geniş koleksiyonu açık artırmaya çıkarıldı ve Arjantinli bir koleksiyoncuya satıldı. Napolyon’un penisi de bu vurgunda satılmış olabilir.

Einstein’in Gözleri

Napolyon’un “küçük komutanı”, halktan saklanan tek ünlü kalıntısı değil. On yıllar boyunca gözlerini kısarak evrene bakan ve yıldızları korkutan Albert Einstein’in gözleri, fizikçinin 1955’teki ölümünden sonra kadavrasından ayrılmıştı. Şu anda daha sıkıcı bir karadeliğin boyutlarını araştırdığına inanılıyor: New York’taki güvenli bir kiralık kasanın. Meşhur bilim adamının beyni daha yoğun bir araştırma için (on yıllara yayılabilecek bir süreç) çıkarıldığında, turşusu yapılmış gözleri, samimi bir hatıra olarak, Einstein’a uzun yıllar hizmet veren göz doktoru Henry Abrams’a teslim edildi. Abrams 2009’da, 97 yaşındayken, hayata gözlerini yumdu. Einstein’in henüz bir açık artırmada satılacak mal olarak kaydedilmemiş gözlerinin hala karanlıkta yalnız başına süzüldüğü düşünülüyor.


 

Edison’un “son nefesi”

Saklanabilir olmayanı saklamanın varoluşsal arzusu, Michigan’ın Dearborn ilçesindeki Henry Ford Müzesi’nde dokunaklı bir biçimde sergileniyor. Orada, bir pop yıldızının mikrofonu gibi ince bir ayaklık üstünde açı verilmiş, mantarla tıkanmış bir deney tüpünün içinde, efsanevi Amerikalı mucit Thomas Edison’un son nefesinin bulunduğu iddia edilen şeffaf küçük bir cam şişe bulunuyor. Pikapın, kameranın ve ampulün ünlü yaratıcısı 1931’de New Jersey’de bir yatak odasında hayata gözlerini yumduğunda verdiği son nefes, o sırada yanında bulunan açık bir küçük ilaç şişesine düşmüş ve şişe doktoru tarafından kapatılmış. Edison’un oğlu, belki de birisinin nefesinin (veya pneuma’sının) o kişinin ruhunu taşıdığına inanarak (Yunanlıların inandığı gibi), deney tüpünü sonradan babasının iş ortağı, otomobil patronu Ford’a emanet olarak vermiş.


 

Pancho Villa’nın tetik parmağı

Beklenildiği gibi, meşhur kişiliklerin bedensel kalıntılarına olan kültürel takıntı, sahte parçaların dolandırıcılığını ve satıcılığını da teşvik ediyor. 2011’de, bu konuda tartışmalı bir kalıntı, Teksas’ın El Paso kentinde halkın tepkisini çekti. Dave’in Rehin Dükkanı, Meksikalı devrimci Pancho Villa’nın tetik parmağı olduğunu iddia ettiği şaibeli bir parmağın reklamını yaptı.Villa hayattayken, kendisini yerine oturtmanın zor olmasıyla tanınmıştı. Ölümünde de cesedinin bulunması bir o kadar zordu. Aslında, birçok kişi, bu halk kahramanının kafatasının kendisinde olduğunu iddia ediyor. Arabasına pusu kuran bir grup nişancı tarafından vurularak öldürülen ve bedeni delik deşik edilen Villa’nın kafası, ölümünden üç yıl sonra 1926’da, mezar hırsızları tarafından mezarından kazılarak çıkartılan cesedinden ayrılmış. Parmağı, “buruşmuş ve hafif kavisli” olarak tarif eden yerel bir muhabir, Dave’in Rehin Dükkanı’nda satışta olan uzvu iğrenç bir şekilde niteliyor: “Sanki mezarı kendisi kazarak çıkmış gibi, korkutucu şekilde çentikli derin yaralar…” Mal sahibi, parmağın gerçekten Villa’ya ait olduğuna dair hiçbir güvence sunmuyor. Parmağın üzerine sadece, yedi sene önce dükkana geldiği zaman söylenen öyküyü yazıp asmış. 5 sene geçti ve Dave hala parmağı satmaya can atıyor. Facebook sayfasında da bu parmak, “Asla bunun gibi bir rehin dükkanı bulamayacaksınız.” şeklindeki sözünün yanında yayınlanıyor.

Birisini, bir başkasının fiziksel varlığından bir hatıraya sahip olmaya isteklendiren şeyin ne olduğu ise gizemini hala koruyor. Belki böyle parçalar, hayat dalgalarının geçebileceği bir kanal olarak görülüyordur. Veya belki de ölümün kesinliğinden koruyan umutsuz totemler olarak taşınıyorlardır. Einstein’in göz doktoru 1994’te bir muhabire şöyle bir itirafta bulunuyor: “Onun gözlerine sahip olmak, profesörün hayatının bitmediği anlamına geliyor. Onun bir parçası hala benimle”.

 

Çeviri: Defne DURU

Kaynak: http://www.bbc.com/culture/story/20160915-are-these-the-strangest-relics-in-history

Kültür