1860 yılında İngiltere Kraliçesi Victoria, başbakanın da desteğini alarak, bakanlar kurulunu, İmparatorluk genel personelini ve başta gelen bilim adamlarını, mühendisleri toplar. Aklında müthiş bir fikir vardır. Hem sesini hem de İmparatorluğun zaferini gösteren hareketli resimleri krallıktaki her eve taşıyacak bir makine ister. Üstelik sesler ve resimler borular ya da teller aracılığıyla değil, havadan gelmeli ki işyerindeki, tarladaki insanlar da bağlılığı ve iş ahlakını korumak üzere tasarlanmış esin verici sunumlardan yararlanabilsin. Tanrı'nın sözü de aynı aygıtla iletilebilir. Toplumsal bakımdan yararlı diğer uygulamaları da bulunur kuşkusuz.
Kraliçe, televizyon istiyordur.
Evet! 1837-1901 yılları arasında Birleşik Krallık tahtını ısıtan Kraliçe Victoria döneminde kuşkusuz bilimsel ve teknolojik gelişmeler hızlı bir sıçrama yapmıştır. Buharlı araçlar yaygınlaşmış, tarihteki ilk posta pulu, ilk sinema filmi, ilk toplu yerleşim aydınlatma modeli (ki bu gazlı bir modeldir) bu dönemde görülmüştür. Charles Darwin’in “Türlerin Kökeni” de bu dönemde yazılmıştır. Nedir ki, bilim Kraliçenin istediği kıvama gelmemiştir henüz. O yüzden Westminster Projesi olarak adlandırılan, uğruna bir milyon pound bütçe (o dönem için müthiş bir para!) ayrılan girişim, külliyen başarısızlığa uğramıştır. Para ile bilim elde edilemeyeceğinin güzel bir örneği olan bu tarihsel örneği vererek yazımıza başlıyor ve Steampunk adı verilen bilimkurgunun (pek de neşeli) bu alt türü ile ilgisini aktarmayı sonraki satırlara bırakıyoruz.
1929 yılında Hugo Gernback bilimkurgu adını kullanıncaya kadar şüphesiz birçok kalem efendisi bu konuda kalem oynatıyordu. Bilimsel devrim dönemi öncesi yazarlar, bilimi arka planında kullandıkları (ve hatta kimi zaman öne çıkardıkları) birçok kitabı ciltlemeye göndermişlerdi. Başta Jules Verne, sonra H. G. Wells, Mary Shelley; bilimkurgu olarak nitelendirilecek birçok önemli eser ortaya koymuş; işlerinde bilimi çokça kullanmışlardır. Kullandıkları bilim ise ancak yaşadıkları çağdaki bilim ve hayal ettikleriyle sınırlıdır. Jules Verne, “Denizler Altında Onbin Fersah”ında Nautilus’ü Kaptan Nemo’nun maharetli ellerine bırakarak, denizler altında nasıl tek seferde binlerce mil yaptığını açıklayamamıştır. Wells’in “Zaman Makinası” da aynı şekilde nasıl çalıştığı oldukça muğlak bir mekanizmadır. Hayal güçleri, yaşadıkları çağın ötesindeki bu yazarların, olayları kurgularken oluşturdukları bilimsel kaide; bilimsel devrimden önceki ahşap kaidedir.
Derken zaman ilerler. Bilim ve teknoloji Verne’in, Shelley’in ve Kraliçe Victoria’nın hayal edebileceklerinden oldukça daha ileri gider. Bu minvalde, konu hakkında yazan kalemşörlerin de yazdıkları değişir, gelişir. 19. yüzyılın ilk yarısında bilimkurgu altın çağını yaşar. Sadece edebiyatta değil, görsel sanatlardan mimariye, modadan eşya tasarımına bilimkurgu oldukça bilinen bir fenomen olur. Alt türleri çıkar, tartışmalar, bölünmeler yaşanır. Her ülke kendi bilimkurgu ekolünü geliştirir. 1987 Nisan’ında Amerikalı bilimkurgu yazarı Kevin Wayne Jeter, Locus dergisine yazdığı bir mektupta; Tim Powers (Anubis Kapıları – The Anubis Gates, 1983), James Blaylock (Homunculus, 1986) ve kendisinin (Morlock Gecesi –Morlock Night, 1979 ve Şeytani Cihazlar – Infernal Devices, 1987) eserlerini düşünerek “Kişisel olarak, Viktoryan fantezilerinin bilimkurgu yazınında, Powers, Blaylock ve benim eserlerimde ele alınan temalar göz önünde bulundurulduğunda en önemli adım olabileceğini düşünüyorum.. O dönemi yansıtan uygun bir teknoloji terimiyle, mesela ‘steampunk’a” yazarak ilk kez “steampunk” kelimesini kullanır. Kelime anlamı olarak “Steam”, yazımızın ilk paragraflarındaki Viktoryan dönemi simgelemekteyken; “Punk” ise kendisinden dört yaş büyük ağabeyi “Cyber-punk”ın esinlenmesidir. Ağabeyi cyberpunk, ne kadar distopik, kötümser, klostrofobikse, küçük kardeş steampunk o kadar ferahfeza, terelelli ve iflah olmaz bir iyimserdir. Dilimize ise “buharlı-hayta” olarak çevirirsek başımız ağrıyabilir, ama pek yanlış olmaz.
Pekala, nedir Steampunk?..
Bilimkurgunun dahi tanımının yapılması, sınırlarının belirlenmesi zor olduğunu düşünerek, aynı çıkarımı Steampunk için de yapabilir ve yanlışa düşeriz. Bir eserin bilimkurgu olup olmadığı konusunda çeşitli tartışmalar yapılabilir, münazaralarda kılıçlar çekilebilir ama bu steampunkta olmaz. Bu türün diğerleriyle pek karıştırılmayacak (karıştırılması imkânsız) unsurları vardır.
Şöyle ki:
- Analogdur. Hiçbir steampunk transistor barındırmaz.
- Analog olmasından öte, benzin patlamalı motor bile ürkütür bu türü. Kullanılan tahrik sistemleri genellikle buhar itkili mekanizmalardır. Mekanik sistemler olmazsa olmazdır.
- Centilmenler melon şapka takar, leydiler şımşıkırdak giyinir, çay partilerinde çay yudumlarken serçe parmaklarını kaldırırlar.
- Temalar genellikle space-operalardaki temalarla örtüşür. Bir steampunk müptelası için önemli olan konu değil, atmosferdir zaten.
- Zeplin çok popüler bir hava aracıdır.
- 1950-60’ların kavisli mimarisi hâkimdir çevreye. Devasa yapılar, zarif kıvrımlar, yüksek tavanlar, elektrik çıtırtıları, büyük makineler.
- Kendisini edebiyattan ziyade görsel sanatlarda göstermeyi sever.
- Pirinç madeni bu alt akımın en favori metalidir.
Bu geç alt türde bir nevi anakronizm vardır. Yanıltmacalı tarih de diyebileceğimiz bu olgu, steampunkta şöyle ilerler. Endüstri devrimi başlamış ve tam gaz devam ederek bitmek bilmemektedir. İnsanoğlu temel ihtiyaçlarını buharlı makinelerle, en gelişmiş sistemlerde ise elektrikle elde eder. Öyle transistör, bilgisayar yongası gibi şeyler yoktur. Küçük hesaplamalar yapabilen makineler dahi odalar dolusu yer kaplamakta, uzaktan kumandalar kömür ile çalışmakta, her yerde kocaman kocaman yuvarlak düğmeler bulunmakta, hava yoluyla bir yere giderken güverteye çıkıp nikotin molaları verilebilmektedir. Adeta Kraliçe Victoria’nın istekleri gerçek olmuş ve hayat o yönde ilerlemiştir.
Çok ilginç bir dünya değil mi?
Şimdi itiraf edelim: Yukarıda kabaca tanımlamaya çalıştığım alternatif dünyayı okumaktansa gözünüzle görmeniz daha etkileyicidir. İşte tam bu yüzden steampunk genellikle görsel sanatlarda daha fazla sevilir olmuştur. Elbette ki bu konuda yazan birileri hep vardır. Ancak 2001’de yayımlanan “Mortal Engines” serisinin yazarı Philip Reeve’i pek az kişi bilmiş ve okumuşken 2018’de 100 milyon dolara mal edilen filmini çok daha fazla kişinin izlemiş olduğunu varsayabilirim.
Gerçekten de bu konuda beyazperdede karşımıza çıkan örnekler çok etkileyicidir. 1999 yapımı “Wild Wild West” bu konuda başı çekmekte ve küçük mekanik ayaklar üzerinde fiti fiti yürüyen %50’lik Kenneth Branagh’ın hayali zihnimizde şimşekler çaktırmaktadır. Terry Gilliam’ın 1985 yapımı “Brazil”i ise distopya ve steampunkı bir potada eriten bir önceki yapımdan çok daha derinlikli bir eserdir. Marc Caro ve Jean-Pierre Jeunet ikilisinin “Kayıp Çocuklar Şehri”, Shane Acker’ın “9” adlı animasyonu, Martin Scorsese’nin yönettiği Brian Selznick’in romanından uyarlanan “Hugo”, Katsuhiro Otomo’nun yönettiği “Steamboy”, Stephen Norrington’un yönettiği “The League of Extraordinary Gentlemen” (burada bir parantez açmasam içim şişer: Filmdeki denizaltı Jules Verne’in efsanevi denizaltısının adını taşımaktadır ve görsel olarak bir steampunk klasiğidir), Guy Ritchie’nin “Sherlock Holmes” serileri derken steampunk filmleri uzar gider.
Steampunk sadece sinemada değil mimari, moda, çizgi roman ve bilgisayar oyunlarında da karşılık bulmuştur. “Dungeons and Dragons: Eberron”, “Dishonored”, “City of Steam”, “Bioshock” serisi bilgisayar oyunları hep steampunk çerçeveyi kullanarak düzenlenmiştir. Ayrıca bu temada üretilen birçok obje de türün meraklılarını kendisine çekmektedir. Bilgisayar klavyeleri, elektrikli gitarlar, duvar saatleri ve hatta kol saatleri steampunk yöntemine uygun tasarlandığında dünyanın her yerinden talep görmektedir. Hatta tanınmış kol saati markalarının bu türe ayrılmış özel koleksiyonları vardır.
1994’te Paris metrosunun Arts et Métiers istasyonu, Belçikalı sanatçı Francois Schuiten tarafından Jules Verne’in eserleri onuruna steampunk usulü düzenlenmiştir. Hayali bir denizaltıyı andıran bu tasarım, tavanda dev çarklar, firar kaportaları (denizaltının çeşitli yerlerine konulmuş her zaman kullanılmayan, acil durumlarda işe yarayan küçük kaçış kapıları), göze hoş gelen kıvrımlarla, bakır perçinlerle tam bir steampunk istasyon olmuştur.
ABD Black Rock City’de düzenlenen (son zamanlarda magazin haberleri ile haberdar olduğumuz) Burning Man festivali de steampunktan nasiplenmiştir. 2006 ve 2007’de Kinetic Steam Works adlı bir sanatçı grubunun steampunk ağaç evleri arzı endam etmişler (ki bunlar o kadar beğenilmişler ki sonra yakmaya kıyamayıp Delaware’de bir birahanenin bahçesine konulmuştur). H. G:Wells ve J. Verne’in öykülerinden ilham alan “The Neverwas Haul” adlı steampunk araç 2006’dan 2015’e kadar bu festivalde çalışmıştır. Araç ancak beş kişiyi taşıyabilmekte, saatte ancak 5 mil hızla gidebilmekte ve emniyetli sürüş için on operatöre ihtiyaç duyulmaktadır! Olsun, steampunktır, hoş görülebilirdir.
Ekim 2009 Şubat 2010 tarihleri arasında Oxford Bilim Tarihi Müzesi, New Yorklu sanatçı ve tasarımcı Art Donovan’ın küratörlüğünü yaptığı ve geliştirdiği ilk büyük steampunk sanat objesi sergisine ev sahipliği yapmıştır. Bu sergide, Müze Müdürü Dr. Jim Bennett’in de “elektro-fütüristik” aydınlatma heykelleri sergilenmiş, dünyanın her bir yanından gelen on sekiz steampunk sanatçısının eserlerinin yer aldığı sergi, bu ciddi müzenin tarihindeki en yüksek katılımını sağlayarak iki ayda seksen binden fazla ziyaretçiyi çekmiştir.
Ekim 2010’da Yeni Zelanda’da açılan Steampunk Sanat Galerisi o kadar ilgi çekti ki. Sergilenen eserler burada kalıcı olarak bırakılıp, galeri Steampunk Genel Merkezi olarak adlandırıldı. Alt türü olan bilimkurgunun şimdiye kadar bir genel merkezi olmamasına karşın, steampunkın böyle bir genel merkezi olmuş oldu.
Alt türümüzün moda karşılığı da elbette vardır. 2005 yılında “Kato” olarak bilinen modacı Kate Lambert, ilk steampunk giyim firması olan “Steampunk Couture”ü kurdu. IBM; mesaj panosu, ağ güncesi, sosyal medya hesapları ve haber kaynaklarındaki yarım milyondan fazla kamuya açık yazının analizine dayanarak bir atılımda bulundu. Victorian dönemin kıyafetlerinden, teknolojisinden ve sosyal eğilimlerinden ilham alan bir alt tür olan ‘steampunk’, perakendecilik ve perakende sektörünü ele geçirmek için büyük bir eğilim olarak” tahmininde bulundu (işte bu siber takip sistemi de Steampunk ’un ağabeyi Cyberpunk’ın ilgi alanıdır). Bu öngörüyü doğrularcasına; Prada, Dolce&Gabbana, Versace, Chanel ve Christian Dior gibi büyük giyim şirketleri steampunk kıyafetler ürettiler, üretiyorlar.
Toplumun çeşitli kesimlerinde karşılık bulan ve kendisi hâlihazırda bir alt tür olan steampunkun başka alt türleri de zamanla zuhur etti. Alternatif Dünya Steampunk, Western Steampunk, Horror Steampunk, Post-apocalyptic Steampunk, Victorian Steampunk, Asian Steampunk (Silkpunk) gibi daha da alt türler var ancak bunlardan bahsetmek yazıyı çok fazla sündürecektir.
Vernian Process, Thomas Dolby, Robert Brown gibi isimleri incelediğimizde ise türümüzün müzik yansımalarını görmüş oluruz. Kendi adıma konuşacak olursam: Bu türde müzik hiç dinlemedim (zaten müzik beğenime hitap edeceğini hiç sanmıyorum) ama ilgilenecek bilimkurgu müptelalarını da ihmal etmemek gerektir.
Ülkemizde steampunk oldukça cılız kalmıştır. Obje tasarımında; Ahmet Tarık Demirbaş, yirmi yıldır özellikle dikiş makinesi, kurmalı saatler gibi mekanik parçalar toplayıp steampunk tarzı küçük otomobiller tasarlayıp üretiyor. Türün, edebiyattaki karşılığı ise pek zayıf kaldı. Bu konuda İhsan Oktay Anar Usta’nın “Kitab-ül Hiyel” ve “Yedinci Gün” adlı romanlarını tenzih etmek gerekir. Özellikle Kitab-ül Hiyel’de Yâfes Çelebi, Calûd ve Üzeyir Bey’in tasarladıkları makineler; bu türün olmazsa olmaz öğeleri. Ancak her iki romanın da kesafeti, steampunk hafifliğini lüferin kıraçayı midesine indirmesi gibi galebe çalar. Sadece kullanılan unsurlar akla bu hafif bilimkurgu türünü getiriyor.
14 Haziran tarihi son yıllarda Dünya Uluslararası Steampunk Günü olarak sahiplenildi. Dünyada bu konuda yapılan festivaller gitgide artıyor. Velhasıl, alt türe olan ilgi asıl türü gölgeledi diyebiliriz. Görsel zenginliği, derinliksizliği, iyimserliği; bu türün yükselmesini kolaylaştırıyor. Sert bilimkurgu için didaktik, biraz asık suratlı, takım elbise ile gezen bir amca dersek, steampunk için uçarı, bir baltaya sap olamamış ama şen şakrak bir dayı yakıştırması yapabiliriz. Amcadan öğrenecek çok şey vardır ama dayı daha eğlencelidir.
Hülâsa: zihninizi açmaya değil de rahatlatmaya ihtiyacınız varsa açın bir steampunk film, görselliğinizi pırıl pırıl yapın…
Neverwas Haul
Steampunk kol saati
Moda
Steampunk genel merkezi J
Steampunk objeler
Steampunk elektrogitar
Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın Şubat 2019 sayısında yayımlanmıştır.