Londra’daki National Gallery müzesi bu baharda Michelangelo & Sebastian adında bir sergi açıyor. İki ismin şöhreti birbirinden farklı. Michelangelo’yu duymuşsunuzdur belki. Davut Heykelini yaptı, Sistina Şapeli’nin tavanını boyadı ve başka birkaç işe daha imza attı. Last Judgement (Son Hüküm) tablosu, Paolo Sorrentino’nun The Young Pope (Genç Papa) adlı hayranlık uyandırıcı televizyon dizisinde Jude Law papa rolünde konuşurken arka fonda yer aldı.
Michelangelo bir sanat tanrısı. Peki ya Sebastiano kimdir ve gelmiş geçmiş en büyük sanatçılardan biri olan Michelangelo’yla neden ortak bir sergide yer alıyor?
Tam adı, Sebastiano del Piombo (1485-1547). İtalyan Yüksek Rönesansı’nın kendisinden beklenen başarıyı yakalayamamış büyük sanatçısı. En büyük Venedikli ressamlardan biri olmak üzereyken, Raphael’in gölgesinde kalacağı ve Michelangelo tarafından yönetileceği Roma’ya taşındı. Belki alçakgönüllülüğü ona engel oldu, belki de yoğun sanatsal bireyselliğin hâkim olduğu bir dönemde yarışmaya yeterince istekli değildi. Yine de tabloları gerçek bir dehanın boşa umut veren izlerini taşıyor.
Sebastiano’nun sanatı şehvet ve tinsellik arasında gidip geliyor; yani cinsel ibadet ve tanrıya ibadet arasında. Sebastiano, gecelerini hayat kadınlarıyla parti yaparak geçiren bir grup asi ressamın oluşturduğu, Rönesans Avrupasının en kışkırtıcı ve riskli yenilikçi hareketine üyeydi. Ancak sonradan aniden dümen kıracak ve Papa’ya bir Vatikan bürokratı olarak hizmet etmeye başlayacaktı. “Kurşun mühürden” anlamına gelen soyadı “del Piombo”, Papa VIII. Clemens’in kendisine ödül olarak verdiği, rahiplere ait bol kazançlı atölyeye bir göndermedir. Bu atölye, sanatçı hayatının bitmesine sebep oldu ve bir koca ve baba olmasına rağmen onu rahip olmaya mecbur etti. Bu kariyer planı, iyi bir sanatsal yaşamöyküsü için uygun değil; ancak yine de Sebastiano gençlik yıllarında bir devrimciydi.
İlk dönem eserlerinin kışkırtıcılığı, Salome (1510), diğer adıyla The Daughter of Heradias (Hirodes’in Kızı) adlı tablosunda da öne çıkıyor. Canlı model olduğu belli olan genç bir kadın, mavi tepelerle dolu kuzey İtalya manzarasına bakan bir pencereden bize doğru dönüyor. Gözleri parlıyor ve uzun saçları, sırtının çıplak kısmına düşüyor. Bu portre, Salome’ymiş gibi görünen, ancak kimliği bilinmeyen bir kadınının portresi. Kadının, Vaftizci Yahya’nın kopmuş, gri renkli kafasını tutuyor oluşu, bu portrenin cinsellik yüklü dramına karanlık bir tehdit ekliyor.
Sebastiano’yu unutulmaz kılan şey ise uyandırdığı gerçeklik duygusu. O zamanlar, 1500-1510 yılları arasında o, bütün kalıpları kıran bir grup genç Venedikli ressamdan biriydi. Kiliseye yüzdelik karşılığı çalışmak yerine, evleri süslemek üzere satışa çıkarılan yağlı boya tablolar yapıyorlardı. Grubun lideri Giorgione, 1506 yılında tamamladığı tablosu Laura ile yeni bir tür cinselleştirilmiş portre ortaya koydu. Genç Titian da, Norton Simon Müzesi’nde bulunan, hâlâ bazen Giorgione’ye atfedilen erotik, davetkâr portresi Bust Portrait of a Courtesan (Bir Hayat Kadınının Portresi) ile buna katıldı.
Sebastiano’nun Salome tablosu bu türe çok iyi bir örnek. Ve diğerleri gibi büyük olasılıkla bu da Venedikli bir hayat kadınını portreliyor. Giorgioni’nin aşk hayatı hakkında Vasari tarafından anlatılan hikâyelere, Titian’ın modelleriyle yattığına ilişkin o dönemdeki tanıklıklarla birlikte bakılırsa, bu sanatçıların fahişelerin sadece resmini yapmakla kalmadıkları, onlarla yattıkları da ileri sürülebilir.
Peki, Sebastiano neden Venedik’teki tüm bu eğlenceyi bırakıp Vatikan’ın ciddiyetini seçti? Kısmen para için. Roma’da sarayları ve şapelleri süsleme karşılığı verilen yüzdelikler, bu işi dönemin en gözde işlerinden biri kılmıştı. Sebastiano, Papa’nın bankacısı Agostino Chigi tarafından, uçsuz bucaksız zenginlik vaatleriyle davet edilmişti hiç kuşkuşuz. Ancak Venedik’i terk etmek için başka bir neden daha vardı. 1510’da Giorgione vebadan öldü ve bir devrin sonunun geldiği görüldü. Sebastiano, arkadaşını ve büyük olasılıkla en büyük esin kaynağını kaybetmişti.
Roma’da yaptığı ilk resminde Giorgione’nin yasını tuttu (en üstteki resim). Bu, hem Venedik’e hem de ressama bir vedaydı. Tabloda Venedik’in silüeti, romantik, hüzünlü bir ışıkla harika bir biçimde gösteriliyor. Giorgione nü sanatında devrim yapmıştı; bu tabloda da insanlar çıplak biçimde toplanmış, gölün kenarında cesedi uzanan güzel Adonis’in yasını tutuyorlar (Giorgione, gölün içindeki bir karantina adasında ölmüştü). Titian’ın yakın tarihlerde resmettiği Concert Champêtre (Kırsal Dinleti) tablosu gibi bu da yakışıklı, duygulu sanatçı için dokunaklı bir ağıt.
Sebastiano’nun da içinde bir şeyler ölmüştü. Dinsel sanatı için ne denirse densin (Saint Louis of Toulouse tablosu, kolaylıkla The Young Pope’ta bir kostüm tasarımı olabilecek kutsal giysiler içindeki bir adamın inanılmaz, güzel ve göz kamaştıran bir portresidir) Roma’daki sanatı kısa zamanda yolunu kaybetti. İlk dönemki güçlü sanatsal kişiliği yok oldu. Yeteneği yerindeydi; ancak kişiliği zayıflamıştı.
İşte bu noktada Michelangelo, arkadaşını kendi çıkarları için kullanmaya başladı. Bir zamanlar cüretkâr olan sanatçı o kadar edilgenleşti ki, Michelangelo’nun önerisi üzerine ve Michelangelo’nun tasarımlarını doğrudan kullanarak devasa bir dinsel resim yapmaktan mutluluk duyar hale geldi. The Raising of Lazarus (Lazarus’un Dirilişi) (1517-19) ince boyanmış, insanlarla dolup taşan ve büyük bir sıkıntı barındıran bir eser. Michelangelo’nun bu tabloyu yaratırken Sebastiano’ya yardım etmesinin bir nedeni vardı: Rakibi Raphael’e haddini bildirmek. Asıl amaç Papa’ya, o zamanlar bütün Roma’nın konuştuğu Raphael’in klasikleştirilmiş dinsel tablolarının aslında o kadar da özel olmadığını göstermekti.
Aslına bakılırsa, yarıştıkları tablo olan Raphael’in Transfiguration (Başkalaşım)’ı, The Raising of Lazarus’tan çok daha büyüktü. Bu Michelangelo’nun en kötü olduğu dönemdi; o kadar fanatik bir şekilde rekabet eden biriydi ki, Raphael’i elindeki tüm imkânları kullanarak ezmek istiyordu. Oysa sadece sabırlı olması gerekiyordu. Zavallı Raphael 1520’de ölecekti ve Michelangelo yaşamaya devam ederek tek başına şöhretin tadını çıkaracaktı.
Sebastiano iki ateş arasında kalmıştı; rüştünü ispat edememiş biri olarak sanatçı kişiliği, iki devasa ego arasında ezilmişti. O nedenle “Sebastiano del Piombo” oldu ve kalan günlerini, Vatikan’da maaşı için resim yaparak geçirdi. Belki de hâlâ pencere kenarındaki Salome’yi hayal ederek…
Çeviri: Defne DURU
Kaynak: https://www.theguardian.com/artanddesign/jonathanjonesblog/2017/jan/18/…