Bilim ve sanat, toplumsal sistemlerin hem yükselme, hem de gerileme dönemlerinde hep benzer akıbetleri paylaşmıştır. Gelişmenin temel ölçütlerinden biri, değişimin toplumun insani içeriğine olan etkisidir. Toplumun insani özünü güçlendiren değişimler ilerlemeyi, onu bu özden yoksun bırakmaya yönelen süreçler ise gerilemeyi simgeler. Bilim ve sanat, insani içerikleri en yetkin toplumsal etkinlikler arasında yer alır. Onun için bir toplumun bilim ve sanata olan tutumunu onun yetişkinlik ölçütü olarak almak yanıltıcı olmaz.
İnsan, umut ve korkularıyla vardır. Umudu ayakta tutmak ve korkularıyla başa çıkmak, ilkel toplumlardan bu yana insan yaşamının itici gücünü oluşturmuştur. Çocuksu özellikleriyle ilkel toplumu bir yana bırakırsak, uygarlık tarihi boyunca her toplumsal sistem, varlığını sürdürmenin temel dayanaklarından birini insanın umut ve korkularını yönetmede bulmuştur. Yükseliş dönemlerinde umut, çöküş süreçlerinde ise korku baş rolü üstlenmiştir. Bilim ve sanat, doğaları gereği, geleceği yaratmada umudu ayakta tutmanın araçlarıdır. Ama çöküş dönemlerinde genetikleriyle oynanan bilim ve sanat, umutsuzlukla bir arada yaşamanın kabullenilmesini sağlamanın ve korkuyu yönetmenin araçlarına dönüştürülmeye çalışılır. Onun için bilim ve sanat, toplumsal mücadelenin hem aracı, hem de konusudur.
Bilim ve sanatın insanlık nezdinde kazanmış olduğu saygınlık, bilim-sanat karşıtlarını dolaylı yollar izlemeye mecbur bırakır. Saygınlığı yüksek kavramları aşındırmanın en yaygın yollarından biri, onların sahtesini imal etmektir. Aslında içinde yaşadığımız döneme genel olarak “sahtecilik çağı” adını vermek abartı sayılmaz. Bugün bilim nedir diye bir sormaca yapılsa, verilen yanıtlardaki çeşitliliğin geniş bir yelpazeyi kapsayacağına kuşku yoktur. Ama bu genişlik, bir görüş zenginliğinden çok, sahtecilikteki çeşit bolluğunun bir yansıması olacaktır.
Prof. Dr. Semih KORAY
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü
Yazının devamı Bilim ve Ütopya Ocak sayısında ...