20. yüzyılın başlarından bu yana ve özellikle son birkaç on yılda, disiplinler arası araştırmalar, tarih öncesi insanların belirli göksel olguları gözlemlediklerine ve evrenin yapısı hakkında düşündüklerine dair kanıtları güçlendirdi. Erken zaman hesaplama sistemlerinin ve kozmosa dair görüşlerin izleri gibi görünen bu düşünceler, mağaraların içi ve dışındaki sabit ve taşınabilir nesnelerin tasvirlerinde veya diğer belirgin doğal veya insan yapımı malzemelerde belirginleşir. Bu tür yorumlar çoğu kez tartışmalı olsa da geniş anlamda astronominin insanlığın erken gelişiminde önemli ve ayrılmaz bir rol oynadığına dair önemli kanıtlardır.
Uzay ya da fezâ (alan, mekân; gökcisimlerinin arasındaki boşluk), Dünya’nın atmosferi dışında ve diğer gök cisimleri arasında yer alan, gök cisimleri hariç, evrenin geri kalan kısmındaki sonsuz olduğu düşünülen boşluğa verilen isimdir. Uzay araştırmaları kısmen astronomi bilimi konusuna girer. Astronomi (gökbilim) görüşlerimizi kökten değiştiren en eski bilimlerdendir. Terim olarak astron (Yunanca, gökcismi) ve nomos (Yunanca, kanun) kelimelerinin bileşiminden gelir. Gökcisimlerini ve evreni inceleyen bilim dalıdır. Etrafımızı çevreleyen evreni, gezegenleri, diğer gökcisimlerini (göktaşları, yıldızlar, kuyruklu yıldızlar, çift yıldızlar, kara delikler, galaksiler, vb.), bu cisimlerin oluşumlarını, evrimlerini, fiziksel yapılarını ve kimyasal bileşimlerini, birbirlerine göre konumlarını ve hareket yasalarını inceler. Gökyüzü tüm dünyadaki insanlar arasında kültürel bir kaynaktır. Eski toplumlar yönlerini bulmak için yıldızlardan yararlandılar; tarım toplulukları yıldızları topraklarını ne zaman ekeceklerini belirlemek için kullandılar; gökyüzü olaylarını ilahi gücün kaynağı olarak yorumladılar ve gökyüzünde olup bitenlere dikkat çektiler. Güneş’in, Ay’ın ve gezegenlerin periyodik döngüleri olağanüstü idi. Bu döngülerle zaman kavramı oluştu ve takvimler hazırladılar.
Yazının devamı Bilim ve Ütopya Mart 2022 Antik Mısır'dan Mars'a UZAY SERÜVENİ kapak dosyasında!