Cehennemi adımlamak

Yazan
Tayfun Taşlıoğlu
Yazının Okunma Süresi
10 dakika

“112    İyiliğin için peşimden gel, izle beni, 

Rehberin olacağım, buradan alıp, öncesi

Sonrası olmayan bir yere götüreceğim seni, 

115      umutsuz çığlıklar işiteceksin;

Acıdan kıvranan eski ruhlar göreceksin

İkinci ölümlerine bağırırken;

118      kutlu ruhlara katılmayı umdukları

İçin

Günün birinde, ateşte yanarken

Yakınmaları da göreceksin.

121      sonra onların katına yükselmek

istersen, daha yetkin bir ruh gelecek:

Seni ona bırakıp, ayrılacağım ben;”

 (Dante - İlahi Komedya) 

Film yazılarımızda çoğunlukla, dağıtım şansı bulan ya da en azından belli kanallar üzerinden ulaşılması kolay filmleri konu alıyoruz. Bireysel beğenilerden öte filmler üzerine daha geniş bir izleyici kitlesiyle beraber düşünme ve tartışmamıza olanak sağladığı için bunu tercih ediyoruz.

Ancak bu kez farklı bir yapıma, bir kısa filme göz atacağız. 

Öncelikle belirtmek gerek: Bir yönetmenin bakışını, anlatı tarzını, özetle sinemasını en berrak haliyle anladığımız işler sanıldığının aksine uzun metraj yapımları değil, kısa filmleridir. Her film yönetmenin arayış ve anlatı sınırlarını zorlamasının aracıdır, kısa filmler ise biraz daha fazla...

Bu sınırları zorlayan arayış, gerçeğin ve o gerçeğin paylaşılmasının arayışıdır. 

Sinema, gerçeği nasıl ele aldığınız ve onu nasıl sunabildiğinizle ilgilidir, o ölçüde güçlüdür. Gerçeğin ve yaşamın çok boyutlu, çok katmanlı oluşunu kavradığı, bunu anlatım tekniği ve tarzıyla verebildiği ölçüde filmin ve yönetmenin gücünden söz edebiliyoruz. 

İşte o derinliği ve çok boyutluluğuyla, anlatımın sınırlarını zorlayan deneyselliğiyle oldukça güçlü bir film var bu yazımızda. The Divine Way bizi Dante’nin izinden ismi gibi masalsı bir gerçeğe doğru yolculuğa çıkarıyor. 

Berlinli yönetmen Ilaria Di Carlo’nun 2018 yapımı kısası The Divine Way (İlahi Yol) aslında pek çok festivalle ve özel film seçkileriyle oldukça adından söz ettirmişti. Emir Kusturica gibi pek çok yönetmenin beğenisini kazandığı biliniyor. Ülkemizde de Akbank Sanat tarafından özel gösterime sunulmuştu. 

Senaryosunu da yine Ilaria Di Cario tarafından yazılan filmin omurgası Dante’nin epik şiiri İlahi Komedya referans alınarak oluşturulmuş. Yönetmenin bizi İlahi Komedya’nın merdivenlerinden dünyanın merkezine, insanlığın cehennemine adım adım götürüşünü izlediğimiz bir film çıkmış ortaya.

Dante İlahi Komedyası’nı sürgünde yazarken aslında kendi zorlu yolculuğundan yola çıkıyordu. Tanrı’nın aydınlık bir gününde cehenneme doğru inişiyle başlayan şiir karşılaştığı her olay, her insan, her hayvan, kendinden yola çıkarak insanın yaşamını, düşün ve düş dünyasını, insanlığın yolculuğunu anlatıyordu.

İlahi Komedya’yı oluşturan üç bölüm Cehennem, Araf ve Cennet, Rönesans’ın henüz başında yazılırken aynı zamanda aslında insanlığın aydınlanma yolculuğunu, umudunu da taşıyordu.

Film de şiirin bu akışına uygun olarak cehenneme iniş, Cehennem, Araf ve Cennet olarak bölümlenerek oluşturulmuş. 

Ilaria Di Cario işte bu üç bölümün izini filmde sürerken tek bir sözcüğe dahi ihtiyaç duymuyor. İnsanlığın yolculuğunu mekan seçimi ve ışık kullanımıyla öyle bütünleştirerek anlatıyor ki, o cehennemin ve aydınlanmanın bütün ağırlığını ve yüklerinden kurtuluşunu çok güçlü hissediyorsunuz. Bir şiiri sözcükler ihtiyaç duymadan ve tek bir karakterle mekan ve ışıkla anlatması oldukça etkileyici bir deneyim.

Daha şaşırtıcı olan ise yönetmenin bütün bunları başka hiçbir kaynak kullanmadan sadece doğal ışıkla yapması. Mekanların da özel olarak oluşturulmadığını ayrıca belirtelim. Anlatımı tamamlayacak elliden fazla mekanın tespit edilmesi ve mekanın alabildiği doğal ışığın hangi saatlerde doğru ve kullanılabilir olduğunun test edilmesi ayrıca oldukça yoğun ve her ayrıntısı uzun zamana yayılan bir hesaplamayı gerektiriyor. Hiçbir söz kullanılmadan bu kadar güçlü bir anlatımın ortaya çıkması elbette tesadüf değil. 

Sinemada mimarinin ve imgelerin kullanımının, anlatımı boyutlandırdığı ve öyküye kısa anlarda çok daha geniş anlamlar yüklemek için sıklıkla kullanıldığı bir gerçek. Aynada kendine bakan karakterin öykünün o aşamasında kendiyle yüzleşmesi, kararlar vermesi ve kendini sorgulaması gibi deniz, duvar, valiz, masa, dağınık bir yatak, perdeleri açık pencereler gibi sayısız imgeyle, sembolle, metaforla yönetmen bize karakterle, durumla ve sürüklediği psikolojiyle ilgili pek çok işaret verir. 

İşte bu filmde merdivenin kullanımı da bizi bir derinliğe çekiyor. Merdiven sinemada çoğunlukla inişin veya çıkışın, bizi çatışmanın en uç noktasına götüren gerilimin imgesidir. Bu zorlukla ulaşılan noktadaki rahatlama ya da inişin verdiği o belirsizliğin ve düşüşün baskısının son bulması, izleyiciye katharsis yaşatır.

Filmde sonu gelmeyen merdivenler, aralıksız akış, durmama hali yaşamın akışının duraksızlığını kavramayı ama buna karşı bir mutlak bitiş, bir ilahi son istemenin ikilemini yaşatıyor. Ama yönetmen o katarsisi tam olarak yaşatmayarak sizi sorgulamaya itiyor. 

Dante’de cehennem ile araf ve cennet arasındaki mesafe eşitken yönetmen o anlatıyı bozuma uğratarak cehenneme inişi genişletiyor. İşte burada aslında sadece Dante anlatısının referans olmadığını; filmin onun ötesine geçtiğini ve insanlığın yaşamının bütününe ilişkin bir sözü olduğunu anlıyoruz. Ama o anlatı referansını da kaybetmiyor yönetmen. Dante’nin tarifindeki dünyanın sonunun denizlerle çevrili oluşu gibi pek çok ögenin yerleştirildiğini görüyoruz.

Derinlere indikçe bir fabrikanın merdivenlerinde kendimizi buluşumuz, endüstrileşmenin aynı zamanda insanlığın “cehennemi” oluşunun vurgulanması aslında o anlatıdan ayrıldığı en önemli katmanlardan biri oluyor. Elbette insanlık tarihinde ilerlemin önemli basamaklarından biri olan endüstrileşmenin bütünüyle olumsuzlanması doğru olmayacaktır. Yönetmenin de böyle bir indirgeme yaptığından söz etmiyoruz. 

Finaldeki çelik piramit de aslında cennete ulaştığımızda bile o katmanları işaret etmesi açısından fabrika merdivenleriyle birleşiyor. Yönetmenin o piramiti finale tesadüfen yerleştirmediği açık. O piramitin sözünü ettiğimiz fabrika metaforuyla birleştiğinde, piramitin altında kalanların “cehennemi” olduğu yorumu yapılabilir. 

İnsanın kendi derinliğine yolculuğu, insanlığın “ilahi yolculuğu” ve aydınlanma yolculuğu, hepsindeki o arayış ve “cennet”ine kavuşma yolu, bu çok katmanlılık çok güçlü bir film çıkarıyor ortaya. 

Filmdeki karakteri yine yönetmen Ilaria Di Cario’nun canlandırdığını da ekleyelim. Yönetmenin bu tercihinde uzun zaman üzerinde çalıştığı filmdeki o adım hesaplarını bir oyuncuya anlatması ve istediği sonucu almasının zorluğunun etkisi olduğunu düşündürüyor. Elbette yönetmen bu tercihiyle aslında kişisel yolculuğunu da vurgulamış olabilir. Bunun kararını izleyiciye bırakalım. 

Ayrıca öyküye Dante’nin aksine bir kadın karakterin can vermesi de, Dante’nin tehlikeli “dişi kurt” imgesine karşıt kadın karakter seçimi bir toplumsal cinsiyet okuması olarak ele alınmalı.

Sinematografi açısından filmin başka bir yerde durduğu, merdivenin bir sinema sembolü olarak ele alındığını da belirtelim. Elbette merdiven imgesinin ve o imgeyi kullananların sinema tarihinde oldukça önemli bir yeri var. Kurgunun (montaj) Eisenstein’ın merdivenlerinde başlayan yolculuğu, Hitchcock’un basamaklarında ayrı bir yere oturmuştu. Kubrick’te ve daha bir çok büyük yönetmenin sinema yolculuğuna da o merdivenler eşlik etmişti. 

Filmin merdivenlere aynı zamanda bir sinema tarihi okuması ve deneyi üzerinden yaklaştığını söylesek abartmış olmayız. Gerçekten de hem anlatı içinde merdivenin kullanımı hem de o anlatımı desteleyen kamera hareketleri, açılama, yakınlaşma ve perspektifi, bizi Potemkin Zırhlısı’ndan 39 Basamak’a, Vertigo’ya, Shining’e, pek çok yönetmenin yolculuğuna götürüyor. Bu film sinemanın yolculuğunun da bir özeti aynı zamanda. 

Elbette müziğin film içindeki kullanımı da oldukça etkileyici. Dante’nin “acıdan kıvranan eski ruhların umutsuz çığlıkları”nı ise bize film boyu eşlik eden, giderek daha çok yükselen o müziğin içinde buluyoruz. Müzik sinemada bir izleyiciyi bir duyguya sokmak, anlatımın yetersiz kaldığı yerde ona omuz vermek için yapıldığında filmin o kadar da güçlü bir anlatımı olmadığını söyleyebiliriz çoğunlukla. Halbuki yönetmen doğrudan o çığlıkları, cehennem anlatısının bütünleştirici bir unsuru olarak kullanıyor. 

Pek çok festivalden ödülle dönen The Divine Way’i Thomas Edison Black Maria Film Festival sayfasında izleyebilmek mümkün. Sinemada anlatı üzerine çalışan pek çok öğrenci, deneyici, eleştirmen ve izleyici için oldukça anlamlı bir izleme deneyimi olacağını belirtelim. 

Filmi izlemek için: https://blackmariafilmfestival.org/page.php?content=VirtualFestival-db&fbclid=IwAR0qQ9PKvpKUGEb0cwtk6b6DXeBabfajB4V4dp4UgmYYAQc1Wl2aPwHNRwc

Kültür
Etiketler
sinema
the divine way
kısa film
festival filmleri