Nöroloji ve psikiyatrideki yol ayrımı

Yazan
Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat
Yazının Okunma Süresi
12 dakika

Bundan 70 sene öncesinden kalma nahoş bir tespit vardır:

* Cerrahlar hiçbir şey bilmezler ama çok konuşurlar ve çok da işe yararlar!..

* Dahiliyeciler çok şey bilirler ama çok az konuşurlar çünkü işe yaramazlar!..

* Nöropsikiyatrlar ise hem hiçbir şey bilmezler ama çok konuşurlar ve hiçbir işe de yaramazlar!

Günümüzde ise bunların hepsi çöpe gitti!

Biz psikiyatrlar da cerrahlar da hâlâ çok konuşuyoruz; dahiliyeciler hâlâ az konuşuyorlar ama modern tıp sayesinde bütün şubeler çok iyi iş yapıyor, hayat kurtarıyor ve şifa dağıtıyorlar...

Yunanca psukhe (kelebek, nefes, hayat, ruh) ve logia (bilim, teori) kelimelerinin izdivacıyla, psikoloji terimi ilk olarak “ruhları çağırma ilmi” anlamında, bir Alman skolastik filozofu olan Rudolph Göckel veya Rudolf (Rudolphe) Goclenius tarafından 1590’da kullanıldı. Nöroloji (asabiye) terimi Yunanca sinir (nevre/neuron) ve logia (bilim, teori) kelimelerinin ise bir toplamı; sinir sisteminin hastalıklarıyla uğraşan tıp şubesi. Psikiyatri (psychiatrie; akliye) ise bir Alman fizyologu ve anatomisti olan Johann Christian Reil (1759-1813) tarafından ilk defa 1808’de akıl hastalıklarının önlenmesi, tanınması ve tedavisi ilmi anlamında kullanıldı; psikiyatr da “zihinsel şifacı” idi. Yani, psikiyatrinin doğumu nörolojiden olmadı, bir fizyolog açtı yolu; tıpkı Sigmund Freud'un da esasen fizyolog olması gibi...

1936'da Portekizli nörolog Egas Moniz prefrontal lökotomi (beyin ön lobunun belli bölgelerinin tahribi) ile şizofreni tedavisinde geçici bir çığır açtı ve 1949'da da Nobel Tıp Ödülü'nü de kaptı! Bu tedavinin geri dönüşsüz yan veya istenmeyen etkileri o zamanlar pek tartışılmadı, bu iş sonralara kaldı (Swayze 1995).

Esasen, 1900'lü yıllar (+/- 20 sene koyarsak) bilimde ve dünya görüşlerinde paradigma kaymalarının yoğun yaşandığı bir devir olarak tarihe geçti. Doğa bilimlerinde Charles Darwin’in, müzikte Wagner’in, toplum bilimlerinde Marks'ın, psikoloji ve psikiyatride de Freud’un (Feist ve Feist 2002) ve Emil Kraepelin’in fikirleri birer devrim yarattı. Keza imipramin ve klorpromazin'in  icadı (1952) da aynı rolü oynadı; meczupluk, mecnunluk veya lanetlenmişlik olarak addedilen akıl hastalıklarının tedavi edilebileceği fark edildi. Penisilinin keşfi de antibiyotiklerin geliştirilmesini sağladı. İnsanoğlu kaderinin kurbanı olmaktan çıkma bahtını yakalamıştı nihayet! Bu müthiş açılım tabiidir ki yeni evlilikler ve boşanmalarla sonuçlandı.

Bunlardan en çok etkilenen bilim sahalarından biri de nöropsikiyatri oldu. Dünyada ve ülkemizde nörolojiyle psikiyatrinin yollarının ayrılması çok yakın zamanlara dayanır. Bu ayrılışın önlenemez diyalektik salınımlar sonucunda husule geldiği inkâr edilemez; ama yapay bir dikotominin(l), hatta dilemmanın(2) da ortaya çıkmasına sebep olduğu da öyle (Piers 2005).

Periferik sinirler(3) ve kas hastalıkları hariç, aynı organın yani beynin çok benzer, çoğu zaman da ayrılamaz bir şekilde iç içe geçen hastalıklarının klinik görünümlerinin (Reuber ve ark. 2005, Akyuz ve ark. 2004) farklı gibi gözüken yönlerini teşhis ve tedavi etmeye çalışan klinisyenler arasında ne hazindir ki adeta uçurumlar oluştu ve bazı açılardan kapanamaz gibi görünmekte (Chemali 2005).

Bunun en temel sebeplerinden biri bütüncül yaklaşımın terk edilip aşırı ihtisaslaşmaya gidilmesidir. Aslında tıbbın bütün şubelerinde bu yabancılaşma söz konusu: Kardiyologlar insanı kocaman bir kalp, nefrologlar kocaman bir böbrek, nörologlar kocaman bir sinir sistemi, psikiyatrlar ise kocaman bir psişe olarak görmekte. Her iki klinik dalda da alt uzmanlıklar ortaya çıktı; indirgeyicilik sebebiyle psikiyatrların bir kısmının beyinsiz bir zihnin, nörologların da bir kısmının zihinsiz bir beynin peşine düşerek bütüne, yani hastaya ve onun kliniğine yabancılaşmalarının da bunda büyük rolü oldu (Eisenberg 1986, Lipowski 1989).

Son 10-15 senedir yıldızı yükselen sinirbilim (neuroscience) ve çok gelişen psiko-nöro-farmakoloji, bu ayrı gibi görünen disiplinler arasında bir köprü ve birliktelik kurulmasını sağladı; dinamik ve organik psikiyatriyle kognitif(4) ve evrimsel nöropsikiyatrik kavramlar buluşmaya başladı (Gazzaniga 2000, López-lbor ve ark. 2002, Bolton ve Hill 2003, Leonard 2003, Yudofsky ve Hales 2004, Slosarczyk 2005). Sonuçta, bu ikili yeniden birleşmeye gitmekte ama bunun eskisinden farklı boyutlarda ve özelliklerde olması kaçınılmaz (Schiffer ve ark. 2004). Sinirbilimle ilgili temel kitaplarda artık hem psikiyatrların hem nörologların imzalarının görülmesi hiç şaşırtıcı değil (Zigmond ve ark. 1999) ama sırf kişisel veya çıkar dinamiklerine bağlı olarak aynı şeye (neuroscience) sinirbilim ve nörobilim diyen gruplar oluşmakta; tam da muhteşem buluşmaya ramak kalmışken...

Eric R. Kandel, 2000 yılında Nobel Ödülü’nü alırken bu işi başaran ilk psikiyatr olarak tarihe geçiyordu ama yaptığı şey aslında biyolojik psikiyatri ve sinirbilimin temellerini atanlardan biri olmaktı. Nitekim “biyolojik psikiyatri” bu dönemlerde iyice gelişti ve filizlendi (Joseph 1996, Panksepp 2004). Zaten akıl hastalıklarının zihin ve onun organı olan beynin işlevsel hatta yapısal bozukluklarından kaynaklandığı artık net bir şekilde bilinmekteydi (Chamey ve Nesiler 2004, Tarazi ve Schetz 2005).

Dünyada nöroloji ve psikiyatrideki gelişmelerin, bu disiplinlerin birbirinden uzaklaşması kadar birbirlerine yaklaşmasını da sağladığını gözden kaçırmamak gerekmektedir. Nitekim bugün akademik tıbbın giderek daha alt disiplinlere bölünmesi, insanı moleküler düzeye indirgemek ve bütününden uzaklaşma tehlikesini de beraberinde taşımaktadır. Sonuçta, bilginin uzaklaştırıcı değil birleştirici olma erkinin bilincinde olarak ulaştığımız bilgi ve tecrübeyi bir bütünde buluşturmayı becerebilmeliyiz. Psikiyatrlar ve nörologlar olarak kendi alt disiplinlerimizde ne kadar derinleşirsek derinleşelim, insanın bir bütün yani “Geştalt” olduğunu unutmayarak aramızdaki köprüyü güçlendirmekten kaçınmayalım (Doksat ve Siva 2005).

Bugün, 17 Aralık 2008 Çarşamba tarihinde http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/ linkine girip "neuro-psychiatry” yazdım, karşıma tam 6382 tane yayın çıktı. Burası SCI, SCI-Expended, Index Medicus gibi dünya çapındaki saygın dergilerin özetlerinin yayımlandığı bir web mekânıdır. Kanaatim odur ki, çok yakın bir gelecekte Nöropsikiyatri Anabilim Dalları ortaya çıkacak ve mesela “epilepsi nöropsikiyatrisi”, “multipl skleroz nöropsikiyatrisi”, “duygu-durum bozuklukları nöropsikiyatrisi” gibi alt gruplar devreye girecek... Bu diyalektik salınımlar çok daha sofistike sentezlere gebe yani...

Dipnotlar

1) Aynı şeyin, aynı özelliklerin karşılıklı olarak birbirine zıt düşmesi.

2) Aynı şeyin iki veya daha fazla ama pratik açıdan kabul edilemez çözümlerinin veya açılımlarının olması.

3) Beyinin haricinde, vücuda yayılmış olan çevresel sinirler.

4) Bilişsel (hafıza, zekâ, muhakeme, planlama, problem çözme gibi üst düzey beyin işlevleri).

Kaynaklar

1) Akyuz G. Kuğu N, Akyuz A. Doğan O (2004) Dissociation and childhood abuse history in epileptic and pseudoseizure patients. Epileptic Disord: 6: 187-192.

2) Bolton D, Hill J (2003) Mind, Meaning, and Mental Disorder - The Nature of Causal Explanation in Psychology and Psychiatry. 2nd Edition. New York: Oxford University Press.

3) Charney DS. Nesiler E J (2004) Neurobiology of Mental Illness, 2nd Editon. New York: Oxford University Press.

4) Chemali ZN (2005) The essentials of neuropsychiatry: teaching residents and fellows the interface between psychiatry and neurology. Harv Rev Psychiatry: 13: 312-315.

5) Doksat MK. Siva A (2005) Nöropsikiyatride geleceğimiz. Türkiye Klinikleri J int Med Sci; 1(40): 79-80.

6) Eisenberg L (1986) Mindlessness and brainlessness in psychiatry Br J Psychiatry: 148: 497-508.

7) Feist J, Feist JF (2002) Theories of Personality. 5th Edition. New York: McGraw-Hill Higher Education.

8) Gazzaniga MS (editor in chief) (2000) The New Cognitive Neurosciences. 2nd Edition. London: Bradford Book, The Massachusetts Institute of Technology Press.

9) Joseph R (1996) Neuropsychiatry, Neuropsychology, and Clinical Neuroscience – Emotion, Evolution, Cognition, Language, Memory, Brain Damage, and Abnormal Behavior. 2nd Edition. Baltimore: Williams & Wilkins.

10) Lipowski ZJ (1989) Psychiatry: mindless or brainless, both or neither? Can J Psychiatry: 34: 249-254.

11) López - Ibor JJ, Gaebel W. Maj M. Sartorius N(editors) (2002) P sychiatry as a Neuroscience. New York: John Wiley & Sons.

12) Leonard BE (2003) Fundamentals of Psychopharmacology. Third Edition. England: John Wiley & Sons.

13) Panksepp J (editor) (2004) Textbook of Biological Psychiatry. New Jersey: Wiley-Liss.

Piers R (2005) Why psychiatry and neurology cannot simply merge. J Neuropsychiatry Clin Neurosci: 17: 304-309.

14) Reuber M. Mitchell AJ. HowlettSJ. Crimlisk HL. Grunewald RA (2005) Functional symptoms in neurology: questions and answers. J Neurol Neurosurg Psychiatry: 76: 307-314.

15) Schiffer RB, Bowen B, Hindertiter J, Hurst DL, Lajara-Nanson WA. Packard RC (2004) Neuropsychiatry: a management model for academic medicine. J Neuropsychiatry Clin Neurosci: 16: 336-341.

16) Slosarczyk M (2005) [Can psychiatry become neuropsychiatry?) [Article in Polish] Psychiatr Pol: 39: 239-248.

17) Swayze II VW (1995) Frontal leukotomy and related psychosurgical procedures in the era before antipsychotics (1935-1954): A historical overview. Am J Psychiatry: 152 (4): 505-515.

18) Tarazi FI, Schetz JA (2005) Neurological and Psychiatric Disorders - From Bench to Bedside. New Jersey: Humana Press.

19) Yudofsky SC. Hates RE (editors) (2004) Essentials of Neuropsychiatry and Clinical Neurosciences. Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.

20) Zigmond MJ, Bloom FE, Landis SC, Roberts JL, Squire LR (editors) (1999) Fundamental Neuroscience. San Diego: Academic Press.

Bu yazı Bilim ve Ütopya’nın 175. sayısında yayımlanmıştır.

 

Nöroloji