Aşık Beyinde Neler Olur?

Yazan
Prof. Dr. Tuğrul Atasoy
Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi
Yazının Okunma Süresi
8 dakika

Ne zaman âşık oluruz? Zamanlama çok önemlidir. Neşeden, üzüntüden, endişeden, korkudan, meraktan veya bir başka duygudan dolayı duygusal olarak uyarılmış bir durumdaysanız âşık olma zamanınız gelmiştir. Tüm alt üst olmuş ruh haliniz ve stres hormonlarınız beyindeki uyarılma mekanizmaları ve stres hormonları ile ilişkilidir ve bu ikisi de beyindeki dopamin miktarını arttırır ve romantik tutkunun kimyasını ortaya çıkarır. Yine de aşk bize geldiği zaman en uygun andır.

 

Aşk kavramı çok geniş olsa da burada bir insanın bir diğerine duyduğu cinsel aşk sırasında beyinde neler olup bitiyor onu irdelemeye çalışacağım. Canlılar dünyasında yalnızca insanlar mı âşık olur? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için öncelikle canlılar dünyasındaki tek eşliliğe göz atmamız gerekli. Kuşların yaklaşık olarak %95'i tek eşli türlerdir. Bu tek eşlilik bazı türlerde dönemseldir. Kuş çiftleri aşkın ve sadakatin timsali olmuşlardır. Âşık insan çiftleri sıklıkla kuş çiftlerine (örneğin kumrulara) benzetilirler. Ancak yapılan son çalışmalar tek eşliliğin her zaman cinsel sadakat anlamına gelmediğini ortaya koymaktadır. Tek eşli kuş türlerinde DNA çalışmaları tekeşli dişi kuşların yumurtalarının bir kısmının bir başka erkeğin DNA’sını taşıdığını göstermektedir, bu oran %2-40 arasında olmak üzere türe göre değişmektedir. Kuşlar üzerine yapılan yeni çalışmalar başka ilginç bilgileri de gün ışığına çıkarmıştır. Örneğin kuğu gibi ömür boyu tekeşli olduğu düşünülen kuşlar da bile “boşanmanın" yaygın olduğu saptanmıştır. Kuşlardaki boşanmanın en yaygın nedeni yavru üretimindeki başarısızlık olduğu gözlenmiştir. Memeli türlerinin ise %3-5’i tek eşlidir. Bize daha yakın olan memeli türlerinde yani primatlarda eş bağı türden türe değişkenlik gösterir. İnsanlardaki uzun dönem tek eşliliğe en benzer eş bağı gibonlar, marmosetler, lemurlar, ipek maymunları, indriler ve titilerde izlenir. Ancak aynen kuşlarda olduğu gibi memelilerde de eşe sadakatsizlik çeşitli oranlarda rastlanılan bir durumdur.

Primatlarda bazı dişi ve erkekler karşı cinsten seksüel eşleri ile çok özel ilişkiler yaşayabilirler. Bu tam olarak romantik aşk olarak nitelenemese de bazı babun çiftle rinde olduğu gibi biz insanlardaki romantizme çok benzeyen ilişkiler yaşanabilir, ilginç bir başka bulgu ise hem memelilerde hem de kuşlarda tekeşli olan türlerde beyin büyüklüğü, rastgele çok eşli olan ve büyük sosyal gruplarda yaşayan türlerden daha büyük olma eğilimindedir. Tek eşlilik bir şekilde toplumsal ilişkilerde değişikliğe yol açıyor gibi görünmektedir. Tek eşli bireyin, yaşadığı sosyal grup içinde eş olan bireyle ortalama bir diğer bireyle olduğundan daha yoğun ve aktif bir iletişim içinde olması gerekliliği bunda etken olabilir. Bu ikilinin yavrularına gösterdikleri uzun süreli ortak ilgi de bir diğer etken olarak akla gelmektedir. Tek eşli canlılar neden birçok eş ile değil de yalnızca biri ile birlikte olurlar? O eş nasıl seçilir? Bu eş belirleme sürecinde hayvanlar dünyasında feromon adını verdiğimiz hormonların büyük etkisi olduğunu biliyoruz. Feromonlar, bedensel olarak üretip yaydığımız ancak kokusu nonnal yoldan, bilinçli olarak alınmayan kimyasallardır. Feromon adı Yunanca taşımak anlamına gelen “Pherein"kelimesi ile heyecan anlamına gelen “Horman" kelimelerinin birleşiminden oluşur. Feromonların insandaki etkisinin bilinip tanınması oldukça yakın tarihlidir. Feromonlar’ın algılanmasında rol alan ve bizlerde bulunmadığı düşünülen Vomeronazal Organ ile Yardımcı -Aksesör- Koku Bulbusu denen yapıların erişkin insanda da var olduğunun bulunması bu kimyasal yapılar üzerindeki ilgiyi tekrar yoğunlaştırmıştır. Alt sınıf vertebralılarda bulunan vomeronazal organ, burun mukozasının arka taraf sonlanması nda yer alır. Bu bölgede yer alan koku duyusuna hassas sinir hücrelerinin-olfaktörepitelin- uzantıları etmoid kemiğin kribriform alan denen delikli bölümünü geçip Yardımcı -aksesör- Olfaktör Bulbus da sinaps yaparlar. Lifler buradan hipotalamus denen beyin yapısına uzantılar-yolak- aracılığı ile ulaşırlar. Bu sistem hayvanlarda menstrüel siklus ve üreme davranışında etkindir. Feromonlar, bireylerin tanınması, agresyon ve kabullenmenin tanınıp kabullenilmesi, yaşam alanının işaretlenmesi, üreme ve seks davranışlarının belirlenmesinde iletişim aracı olarak etkin rol oynarlar. Son yayınlarda insanlarda da bu sistemin var olduğu bulunmuştur. Öyleyse sıklıkla göz ardı ettiğimiz ve birçok özelliğini ve yapısını yeni yeni keşfettiğimiz feromonların kapasiteleri ve onu ilginç kılan özellikleri nelerdir bir göz atalım. Feromonlar, insanda esas olarak koltuk altı ter bezlerinden salınırlar ayrıca, tükrük, idrar, meni ve vaginal sıvılarda da bulunurlar. Erkeklerde bayanlara göre daha yoğun konsantrasyonlarda bulunurlar. İnsanda iki tür feromon saptanmıştır. Bunlardan ilki androstenol adlı kimyasal maddedir. Androstenol balıklarda yumurta olgunlaşmasını başlatan molekül ile ve domuzlardaki çiftleşme davranışı ile ilgili koku molekülü ile çok yakın benzerlik taşır, insanda var olduğu bilinen diğer feromon ise androstenon adlı moleküldür. İnsanlardaki önemi ve iletişim aracı olarak kullanılabilirliğinin sınırları bugün için halen tam olarak bilinmiyor. Aynı odada kalan bayanların menstrüelsiklusları bir süre sonra gün olarak eşitlenir ve senkron hale gelir. Aynı zamanda bu bayanların koltuk altı koku siklusları da senkron hale gelir. Kadınlar sentetik bir steroid olan “eksaltoliderin kokusunu kesin olarak algılayabilirler ama erkeklerin çoğu bunu fark edemez. Birçok hayvan aksesör-yardımcı- koku sistemlerini feromonları saptamak ve annelik davranışı, alan hâkimiyeti, çiftleşmek ve yiyecek bulmak davranışlarını içeren sosyal davranış kalıplarını belirlemek ve değiştirmek için kullanırlar, insanlarda seksüel istek ve eş seçimi davranışlarında feromonların rolü üzerinde duruluyor. Feromonların insandaki etkinliği üzerine son zamanlarda çok ilginç deneyler yapılıyor. Örneğin bir deneyde, deneklere karşı cinsten insanların fotoğrafları gösterilmiş ve bu fotoğraftaki insanlara cinsel çekicilik açısından not vermeleri istenmiş ve daha sonra aynı deney aynı deneklerle tekrarlanmış ama bu kez deneklere androstenol koklatılmış. İkinci deneyde deneklerin karşı cinsten insanların fotoğraflarına bakıp verdikleri cinsel çekicilik notlarında önemli derecede artış saptanmış. Ayrıca örneğin kadınların erkeklerin aksine vaginal sıvılardaki feromonlardan etkilenmediği saptanmış. Son olarak yapay misklerle yapılan feromon benzeri kokuları ancak olgun kadınların algılayabildikleri erkeklerin ise kendilerine östrojen enjekte edilene kadar bu kokuları algılayamadıkları diğer çalışmaların başka ilginç bulgularına örnek verilebilir.

Pekâlâ, feromonlar bize kimi seçmemiz gerektiğini söylerler? Eğer denek bayların yıkanmadıkları ve kimyasal bir madde kullanmadıkları ve de iki gün boyunca hiç çıkarmadan giydikleri atletleri dışarıdan içinde ne olduğu görülmeyen delikli kutulara koyup, kutularda ne olduğunu bilmeyen genç bayanlara koklatır ve kutulara çekicilik puanı vermelerini istenirse ne olur? Bayanlar kimin kokusunu ve dolayısıyla feromonunu daha çekici bulacaktır? İnsan kromozomunda kişinin feromon genleri ile komşu büyük doku uygunluk bileşiği genleri (MHC) vardır. MHC genleri bağışıklık açısından bizi tanımlamaya çalışan genlerdir. Yani hangi hastalığa ya da sağlıksız duruma karşı ne kadar bağışık olduğumuzu bu genler kodlar. Deney sonucunda tüm katılımcıların MHC genleri ve karşılıklı benzerlikleri de karşılaştırılınca ilginç bir sonuç ortaya çıkmış. Bayanlar MHC genleri kendilerine en uzak olan erkeklerin kokularını en çekici buluyorlar. Yani üremek için bağışıklık yapısının kendisine en uzak olduğu kişi ile çocuk yaparak gelecek neslin bağışıklık yeteneğinin en üst düzeyde olmasına çalışıyor. Memeliler ve tabii ki bizler eş seçiminde bizden farklı MHC genlerine sahip eşleri seçme eğilimini taşırız. Bize en uzak MHC genlerine sahip kadının/erkeğin ter (vücut) kokusu bize en çekici gelendir. Bir farklı durum daha vardır. Doğum kontrol hapı kullanan bayanlar ise kendilerine en yakın MHC genleri olan kişilerin kokularına yüksek puan vermiştir. Doğum kontrol hapı vücudun kendisini gebe zannetmesine yol açar ve böylece kadın vücudunun bir diğer döllenme olasılığını ortadan kaldırmasına neden olur. Hamile bir bayan kendisine en yakın MHC geni olanlara yani akraba olma olasılığı en yüksek olanlara gereksinim duyacaktır. Zorlu doğa şartlarında bir bebeği büyütebilmek yakın erkek akrabaların mutlak ilgi ve sevgisini gerektirir. Akrabaları bir yana alırsak hamilelik ve doğumdan sonra babanın yeni bir cinsel partner aramak yerine neden çocuğuyla ilgilendiği sorusunun bir yanıtı da yine feromonlarda yatıyor olabilir. Kokusuz sabunlarla yıkanmış bebekler ve çocuklar (2-4 yaş) tarafından birkaç gün giyilmiş tişörtleri beğenilerine göre seçmeleri istendiğinde kadınlar tişörtleri birbirinden ayırt edemezken erkekler bebek tişörtlerini tercih etmiştir. Bu fark özellikle baba olan erkeklerde daha belirgin bulunmuştur. Bebek kokusunu ve bebekleri seven insanların annelerin yanında kalıp yavruların büyümesine yardım etmesi bebeğin yaşam şansını çok büyük oranda arttırmıştır. Zaman içinde bebek kokusunu ve bebekleri seven erkeklerin bebekleri yani genleri yaşayıp yeniden üreme şansı buldukça insan toplumu içinde bebek kokusunu çekici bulan erkekler baskın olmuştur.

İki insan birbirine âşık olduğunda 1,5- 3 yıllık bir çılgın aşk dönemi yaşanır. Bu dönemden sorumlu olan şey beyinde salgılanan feniletilamin adlı bileşiktir. Limbik sisteminize bu madde enjekte edilirse kendinizi coşkulu, enerji dolu ve bazen de aşırı derecede mutlu hissedersiniz. Bu duygu hali aşık insanın içinde bulunduğu coşkulu durumu ifade eder. Aşk hali ile ilişkilendirilen bir diğer hormon ise dehidroepiandrosterondur (DHEA). DHEA diğer cinsel hormonların birçoğunun türetildiği çok işlevli bir cinsel hormondur. Doğal bir afrodizyaktır ve cinsel arzuyu arttırır. Göğüsler ve pubik bölgeden en yoğun olarak salgılanır. Dişilik hormonu östrojen ve erillik hormonu testesteron cinsel çekim ve uyarımda etkindir. Dopamin ise beyinde cinsel dürtüyü arttıran bir role sahiptir. Dopamin ayrıca beynin ödül sisteminin de ana iletici kimyasalıdır. Bu hormonlar bu çılgın aşk döneminde özelikle etkin rol oynarlar. Bu çılgın aşk dönemi bitince beynimiz endorfin salgılamaya başlar ve artık bu noktadan sonra devreye cinsel çekicilik, dostluk ve karşılıklı dayanışma girer. Oksitosin ve argininvazopresin (AVP) adlı iki sinir düzenleyici ise eş bağlarının oluşum ve ifade edilişini kontrol eder. Oksitosln, vajina ve rahim ağzının uyarılması (doğum ve çiftleşme dâhil) ile salgılanır. Dişilerde eş bağının oluşması ve anne-çocuk bağının oluşmasında etkindir. AVP ise saldırganlık, kur yapma gibi davranışlar da dahil olmak üzere erkeklerde eş bağı oluşturmada etkindir. Her iki düzenleyici de hem erkek hem de dişilerde etkindir. Deneysel olarak memelilerde bunlardan herhangi birisi beyne enjekte edildiğinde henüz eşler arasında çiftleşme olmamış olsa dahi eşle kısa bir süre karşılaşma sonucunda eş bağının hemen kurulduğu görülmektedir. Bu hormonlar beynin neresinde etkindir? Hemen merkezde etkindirler (Şekil 1). Oksitosin, akumbens çekirdekte yüksek etkinlik gösterirken, AVP, ventral pallidum bölgesinde etkinlik gösterir. Bu bölgelerden herhangi birisi baskılanırsa eş bağının kurulması engellenir. Ayrıca bu iki bölge beynin ödül sisteminin parçaları olarak kabul edilirler. Deneyler göstermektedir ki; bu iki bölge de insanlardaki romantik aşk ile ilişkilidir. Bugün artık yaşayan beyni bilişsel ya da duygusal yaşantılar sırasında bazı tıbbi görüntüleme teknikleriyle dışarıdan izleme olanağımız var. Bu teknikleri kullandığımızda âşık insan beyni nasıl görünür? Sırılsıklam aşık kadın ve erkeklerin beyin işlevsel manyetik rezonans görüntüleri (fMRG) aşık olduğu kişilerin fotoğrafları-nötr fotoğraflar gösterilerek alınmıştır. Kaudat çekirdek ve ön tegmental alan (VTA) olarak adlandırılan bölgelerde belirgin aktivite artışı izlenmiştir. Bu iki alan da diğer işlevleri yanı sıra yine beynin ödül sistemine dâhil yapılardır ve dopaminin yoğun olduğu bölgelerdir. Aşık olan insanların karşıdakine yönelik hissettikleri cinsel uyarılma ve istek sırasında hipotalamus, ön singulat girus, striatum ve akümbens çekirdek adlı beyin bölgeleri aktive olur. Akümbens çekirdek haz ve ödül İşlevlerinde çok önemli rol oynayan bir alandır. Bu çekirdeğe amigdal, dorsolateralprefrontal korteks (DLPC) ve ventral tegmental alandan (VTA) bağlantılar gelmektedir. VTA, dopamin üreten hücrelerin çok bulunduğu bir bölgedir ve aşk bu bölgeyi aktive ettiğinde daha çok dopamin üretilmesine neden olur. Artan dopamin üretimi ve artan kaudat çekirdek aktivitesi âşık olunan kişiyi elde etmek gibi hedefeödüle yönelik davranışları artışına neden olmaktadır. Birçok önemli beyin bölgesinin ortasında yer alan kaudat çekirdek aşkla ilişkili bir diğer önemli beyin bölgesidir. Kaudat çekirdek ödülün algılanması, hedeflenmesi ve elde edilmesi için gerekli dürtünün harekete geçirilmesinde ve ayrıca tüm bunlar yapılırken ilginin odaklanmasında rol alır. Bu bulgulara ek olarak aşkları ve birliktelikleri başlayalı 2-3 yıl olmuş deneklerde ise ön singulat korteks ve insuler kodekste aktivite adışı olduğu saptanmıştır. Ön singulat kodeks, dikkatin odaklanması, duyguların sözel dışavurumu, bilişsel ve davranışsal esneklik, bir fikirden diğerine geçme, alternatif düşünce geliştirme ve karar verme gibi davranışlarda etkindir. Bilişsel ve duygusal dünyamızı bir araya getiren önemli yapılardan birisidir. İnsula ise bedensel duyumları yorumlar, vücuda yönelik oluşan strese karşı duygular (ağrı, aşerme, tiksinti gibi) üretir.

Âşık olduğumuzda neden bir tuhaf oluruz? Yukarıda bahsi geçen hormonlar bize ne yapar? Oksitosin sosyal etkileşim sırasında yaşanılan güven duygusunu arttırır (hatta yabancı kişilere duyulan güveni de arttırır). Dopamin aşırı derecede odaklanmış ilgiye, yoğun sarsılmaz güdülenmeye ve hedefe yönelik davranışlara yol açar. Noradrenalin artışı mutluluk hissini oluşturur. Dopamin ve noradrenalindeki artış serotoninde düşüşe ve dolayısıyla saplantılı düşünceye neden olur. Bizdeki aşka tam benzemese de kur döneminde ve eş seçiminde hayvan davranışları nasıldır? Öncelikle seçicidir. Bir eşe özgü ve ona yönelik güçlü tutku görülebilir. iştah kaybı ve yiyeceği eşle paylaşım görülür. Israrcıdırlar. Eşe karşı şefkat hissi yoğundur. Tedirginlik belirgindir, yerlerinde duramazlar. Çılgınca davranır mutluluktan deliye dönerler. Sahiplenicidir ve eşini savunur. Bu beynimizdeki kimyasal değişim biz insanlarda ne gibi değişiklikleri yapar? Aslında yukarıda yazılan ve diğer canlılarda olan şey aynen bize de olur. Âşık olduğumuz kişiye özel anlam yükleriz ve ilgimiz ona odaklanır. Onu gözümüzde büyütürüz. Olur, olmaz her yerde onu düşünürüz. Duygusal bir yangın yaşarız (havada uçmak gibi). Yüksek enerji hissi ile dolarız. Uçlara savruluruz (coşkunluktan ümitsizliğe). Onun her hareket ve düşüncesinde kendimize yönelik ipuçları ararız. Duygularımızın ortak olmasını isteriz. Önceliklerimiz değişir. Empatimiz had safhaya çıkar. Cinsel bağ oluşur (İngilizcedeki “love” Sankristçedeki “arzulamak” anlamına gelen “lubh” kelimesinden gelmektedir). Cinselliğimiz ona karşı özelleşir ve onun için özel olmayı isteriz. Kıskanç oluruz. Duygusal birlik cinsel birlikten üstün gelir.

Tüm bu fizyolojik açıklamalara karşın aşk aynı zamanda toplumsal bir olaydır. Yakın zaman önce 20. yy’ın sonlarında A.B.D.’de yapılan bir araştırma eşlerin %2’sinin ilk görüşte âşık olduklarını ortaya çıkarmıştır. Geriye doğru gidersek, 1960 yılında benzer şartlardaki bir araştırmada ise bu oranın %60 olduğu bulunmuş. Yine 1930’lar ile 80'ler karşılaştırıldığında karşı cinste aranılan duygusal dengelilik ve güvenilirlik önemini korurken, karşılıklı çekimin önemi artarken cinsel saflığın önemini biraz yitirdiği görülmüştür. Yüzyıldan yüzyıla güzellik anlayışının bazı yönleri değişir. Bu değişimi en bariz şekilde görsel sanatlarda görebiliriz. Örneğin güzel kadın tasviri yüzyıllar içinde belirgin bir şekilde değişmektedir.

Ne zaman âşık oluruz? Zamanlama çok önemlidir. Neşeden, üzüntüden, endişeden, korkudan, meraktan veya bir başka duygudan dolayı duygusal olarak uyarılmış bir durumdaysanız âşık olma zamanınız gelmiştir. Tüm alt üst olmuş ruh haliniz ve stres hormonlarınız beyindeki uyarılma mekanizmaları ve stres hormonları ile ilişkilidir ve bu ikisi de beyindeki dopamin miktarını arttırır ve romantik tutkunun kimyasını ortaya çıkarır. Yine de aşk bize geldiği zaman en uygun andır.

Aşk için önemli etkenler nelerdir? Kim ne derse desin âşık olacağınız kişiyi fiziksel olarak çekici bulmanız gereklidir. Dış görünüş (fiziksel çekicilik) önemlidir. Coğrafi yakınlık ve sık görüşme diğer önemli iki etkendir. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Âşık olduğunuz kişiden aşkınıza karşılık vermesini istiyorsanız mutlaka ona yakın olmalı ve onun sizi sık sık görmesini sağlamalısınız. Uyarılma hali can alıcı bir diğer konudur. Duygusal açıdan yoğun bir dönemde veya sizi çok etkileyen bir aksiyon filminde ya da doğada bir macerada size eşlik eden kişiye âşık olma olasılığınız daha yüksektir. Bu duygulanım dönemi ve uyarılma hali sizin benzer kimyasalları kullanan aşk haline geçmenizi kolaylaştıracaktır. Engellenme de ilginç bir şekilde aşkı kamçılar. Yani gerçekten hala yalnızsanız barın kapanışına doğru karşı cins gözünüze daha güzel görünür. Ayrıca kaygısız ve dingin bir ruh hali, özellikle mutluluk duygusu aşkı kolaylaştırır.

Karşı cinste ne ararız? Bize kendimizi iyi hissettiren, sıcak, duyarlı, komik kişileri çekici buluruz. Bize benzeyen kişilere -fizik, tutum, karakter ve kişilik benzerliğiâşık olmaya eğimliyizdir. Erkekler fiziksel çekiciliğe önem verirken kadınlar toplumsal ve ekonomik statü, hırs, güçlü bir karakter ve zekâyı ön plana çıkarırlar. Genç erkekler kendileri ile yaşıt, daha yaşlı erkekler ise kendilerinden genç bayanları tercih ederken bayanlar her yaşta kendilerinden büyük erkekleri tercih ederler. Erkekler kendilerinden kısa kadınları çekici bulurken, kadınlar kendilerinden uzun erkekleri tercih ederler. Erkekler baskın kişilikte kadınları daha az çekici bulurken kadınlar baskın erkekleri çekici bulurlar ama kadınlar yardımseverlik ve işbirliğine yatkınlık eşlik ediyorsa baskın erkekleri tercih ederler. Özellikle insanlığın çetin doğa şartları ile boğuştuğu uzun dönemler boyunca tek eşlilik bağını sürdürmek çocuğa bakma yükünü esas olarak sırtlayan kadın için çok daha hayati bir konuydu. Erkeğin hamilelik ve uzun çocukluk dönemi boyunca eşe sadakati ve çocuğuna bağımlılığını devam ettirmesi gerekliydi. Ancak hiç unutulmamalı ki; romantik çekim de dâhil olmak üzere kadınlarla erkekler arasındaki benzerlikler farklılıklardan daha fazladır. Her iki cins içinde uzun süreli bir ilişkide karşı cinste aranılan fiziksel özellikler kişilik özelliklerinin gerisinde kalmaktadır.

İyi de neden? Bir insanın en değer verdiği varlığı nedir? Bu varlığı elde etmek ve sonrasında korumak için kime gereksinim duyarız? Bu kişide ne gibi nitelikler ararız? O kişinin de bizi seçmesi için ne gibi özelliklerimiz olmalı? Ortaklığı başlatmak ve sürdürmek için, içinde yaşadığımız toplumdan nasıl onay alırız? Tüm bu soruların yanıtı cinsel seçilimdir. Cinsel seçilim, cinsel açıdan ortaya çıkabilecek cinsel sadakatsizliğe karşı iki aşamalı bir savunma üretmiştir. Romantik aşk ve dostça cinsel sadakat yani tekeşlilik bağıdır.

Eş seçiminde en önemli ölçüt nedir? En sağlıklı ve ileride en tercih edilebilir çocuklar yetiştirebilmektir. Biliyorum bu yanıt ilk anda çok mekanik ve duygusuzca geliyor kulağa. Ama önce çocuklarımızda olmasını istediğimiz özellikler nelerdir bir düşünelim. Onların sağlıklı, başarılı takdir edilen ve güvenilir insanlar olmalarını isteriz değil mi? Aynen ebeveynlerimizin bizden olmamızı istediği nitelikler yani! Pekala karşı cinsten birisine talip olduğumuzda hangi niteliklerimizi öne çıkarırız. Yine aynı niteliklerimizi değil mi? İşte bu cinsel seçilimdir. Seçtiğimiz eşine ve ailesine sağlıklı, başarılı ve güvenilir olduğumuzu ve bu özelliklerimizle de toplumda saygı ve takdir gördüğümüzü anlatmaya çalışırız. Ama tüm bunları kendimize, seçtiğimiz eşe anlatmaya çalışırız. Bu eş için ailesine sunduğumuzdan fazlasını sunarız karşılıklı olarak cinsel cazibemizi. Doğal sert yaşam koşulları içinde cinsel seçilim daha sağlıklı ve daha üretken yavrular üretip bunların yaşam şanslarını en üst düzeye çıkarmak için biz insanlara yeni bir yol bulmuştur. İşte bu yolun adı romantik aşk ve sadakattir.

 

Not: Bu yazı daha önce Bilim ve Ütopya dergisi Şubat 2014 Sayı 236 AŞK KALPTE Mİ? BEYİNDE Mİ? kapak dosyasında yayınlanmıştır.

Kaynaklar

M. F. Bears. B.W. Connors. M.A. Paradiso. “Chemical Senses." içinde. Neuroscience: Exptoring The Brain. Wiillams&Wilkins, 1926.

J. Dodd. V.F. Casıelluci. "Smell and TasteıThe Chemical Senses.' İçinde, Principtes of Neural Science. E.R. Kandel, J.H. Schwartz, T.M. Jessel (Ed.). Elsevier, 3. basım, 1991.

Ö. Saraçlı, N. Atasoy, E. Karaahmet. “Yakın İlişkilerin Nörobiyolojisi.” Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar (Currenl Approaches in Psychiatry), 2012;4(4), ss. 414-427.

A.M. Pines. Aşık Olmak: Sevgililerimizi neye göre seçeriz? (Çev.: Mercan Yurdakuler Uluengin). İletişim Yayınları, 1. basım, 2010.

T. Uyar, H. Özdikmen ve Ş. Bulut. Aşkın Molekülleri (Feromonlar). Palme Yay., 2000.

H. Fisher. Neden Âşık Oluruz? (Çev.ıMurat Kabakçı). Yakamoz Yay., 1.basım, 2005. G.D. Wilson ve C. MacLaughlin. Aşk Bilimi [Çev.: Tülin Er). Çitlembik Yay., 1 baskı, 2002.

A. Jolly. Lucy'nin Mirası: insan Evriminde Cinsellik ve Zeka (Çev.ıNalan Özsoy). Kitap Yay.. 1. basım, 2004.

Nöroloji
Etiketler
sevgi
aşk
primat
cinsellik
cinsiyet
beyin
bilinç
sevgililer günü
fizyoloji
feromon