Bilinç nedir?

Yazan
Dr. Hüseyin Tuğrul Atasoy
Yazının Okunma Süresi
13 dakika

Bilincin tam bir tanımını bugün için yapamıyoruz. Onu ancak bileşenlerine ayırıp, bileşenlerini tanımlamak yolu ile tanımlamaya çalışıyoruz. Yine de biliyoruz ki bilinç her zaman bileşenlerinin toplamından fazlasıdır. Öyleyse bilinci oluşturan alt bileşenlerini ve dolayısıyla bilinci, bugünkü bilgilerimiz ışığında olabildiğince tanımlamaya çalışalım. Teknik ayrıntıya, nöroanatomik ve nörofizyolojik tanımlamalara olabildiğince az değinmek ve daha akılda kalıcı olan vaka sunumlarına ağırlık vermek istiyorum.

Başlangıç olarak bilincin kaba bir tanımını yapalım. William James bilinci kişinin kendisinin ve çevresinin farkında olması şeklinde tanımlamıştır. Bu işlem için iki şeye gereksinim var. Bunlar “uyanıklık-alertness” ve “ farkındalık-awareness” adlı bilincin alt bileşenlerinden ikisidir.

Uyanıklık

Uyanıklıktan sorumlu beyin bölgelerimiz, esas olarak beyin sapı (beyinin omuriliğe doğru uzanan alt-arka kesimi) ve talamus (beyinin tam orta kesiminde iki yanlı yerleşmiş, içinde birçok çekirdekçiğin yer aldığı büyük çekirdek) dediğimiz beyin bölgelerinde yer alan bazı anatomik yapılardan (bu yapılara aktive edici retiküler sistem diyoruz) oluşmuştur. Bu yapılardan (yani aktive edici retiküler sistemden) beyin kabuğuna birçok yolak uzanır. Bu yolaklardan bilgi akışı iki yönlüdür. Bu yapılar ve yolaklarda birçok nörokimyasal aracı madde, etkin rol oynar. Deneysel modellerde, hayvanlarda bu beyin sapı ve talamus denen yapılarda harabiyet oluşturulursa kalıcı koma oluşur. Benzer şekilde eğer insanda da beyin sapının uyanıklık ile ilgili bölgelerinde ve talamus denen çekirdeklerde zedelenme olursa kalıcı koma oluşur. Uyanıklık olmadan bilinçten söz edemeyiz.

Farkındalık

Uyanıklıktan sonra ikinci önemli bileşen farkında olabilmek ya da farkındalıktır. Ne fark var diyebilirsiniz. Bu soruya yanıt olarak, uyanıklığın olduğu ama farkındalığın olmadığı klinik bir durumdan söz etmek gerekli sanırım. Kalıcı -süreğen- bitkisel yaşam dediğimiz klinik durum da hasta uyanıktır; EEG’si (elektroensefalogram) uyanıklık EEG’si ile uyumlu olabilir; kişinin uyku-uyanıklık döngüsü vardır; sağa sola gayet anlamlı gibi bakabilir. Fakat kişinin çevresi ile sözel ya da diğer bir yolla (mimik ve jest gibi) iletişimi ve davranış yanıtı yoktur. Bu kişilerde beyin sapı dediğimiz alan sağlamdır; fakat beyinin her iki yanlı loblarında geniş zedelenmeler vardır. Talamus dediğimiz çekirdeklerden beyin kabuğuna ve bellek fonksiyonlarının, dürtüsel ve duygusal davranışlarımızın yerine getirilmesinde önemli rol oynayan hipokampus dediğimiz beyinde yine iki yanda da bulunan yapılara giden döngüsel yollardaki iletim akışı bozulur.

Şimdi diyelim bir insan hem uyanık hem de farkında olabilme yetisini koruyor, bu iki bileşen bilinç için yeterli midir? Tabii ki hayır. İşte size bir diğer klinik örnek. Hastanın sağ yan-üst beyin yarısındaki beyin kabuğunda -kortekste- bazı durumlarda da sağ beyin yarısındaki talamusun ya da bu yapıların bağlantılarının zedelenmesi durumunda, sol vücut yarısında felç vardır, ama hastanın bilinci yerindedir (Çünkü sağ beyin yarısındaki hareket merkezi vücudun sol yarısını hareket ettirirken, sol beyin yarısındaki hareket merkezi de sağ vücut yarısını hareket ettirir). Fakat hasta bir türlü sol yarısının felç olduğunu ve vücudunun o yarısını hareket ettiremediğini kabul etmiyor. Çünkü sağ üst-yan beyin lobunda vücut bütünlüğü algısı ile ilgili duyusal ana merkez vardır (Bu merkeze vücuttan gelen duyusal bilgiler talamus üzerinden geçerek ulaşır) ve bu zedelenirse hasta sol yarıdaki felci inkâr eder; çünkü bu felci bilinçli olarak algılayamaz. Bu klinik duruma Anosognozi adını veriyoruz.

Bir diğer örnek: Hastanın arka beyin lobundaki ana görme merkezi olan beyin kabuğu alanları ve bu merkezin çevresindeki yardımcı görme merkezi olan beyin kabuğu alanları iki yanlı olarak yani hem sağ beyin yarısında hem de sol beyin yarısında, zedelenmiş olsun. Bu durumda sağdaki görme merkezi zedelendiği için hasta görme alanının sol yarısını, sol beyin yarısındaki görme merkezi de zedelendiği için görme alanının sağ yarısını göremeyecektir (Görmede de aynen hareket fonksiyonunda olduğu gibi bir çaprazlaşma vardır). Yani hasta tamamen kördür. Ama bu verdiğimiz örnekte her iki beyin yarısındaki yardımcı görme merkezleri de zedelendiği için hasta kör olduğunun bilincinde değildir, ne yaparsanız yapın hastaya kör olduğunu kabul ettiremezsiniz. Bu hastalığın adı Anton Sendromudur.

Duyu ve algı

Bu örneklerden anlaşılabileceği gibi bilincin bir sonraki bileşenleri duyu ve algıdır. Duyular bilinçli değerlendirme yapabilmemiz için mutlak gereklidir. Duyuları algılayabilmek ise bireyselliğin bir parçası olarak duyu organımızda (örneğin bir şeye dokunduğumuzda parmağımızdaki dokunma duyusuna hassas olan alıcılarda) ne olup bittiğini farkında olmayı gerektirir. Birincil duyularımız şunlardır; görme, işitme, dokunma, koku, tat, denge ve iç organ duyularımız. Bu birincil duyularımız kendi içlerinde alt bileşenlerine ayrılırlar. Her bir birincil duyumuzun beyin kabuğunda kendine özgü bir alanı vardır. Örneğin görme duyumuzun merkezi arka beyin lobumuzda iken, işitme duyumuzun merkezi alt-yan beyin lobumuzdadır. Görme merkezinde kimi bölümler renkli görmeye, kimi bölgeler şekil görmeye, kimi bölgeler de hareketi görmeye özelleşmiştir. Diğer duyusal merkezlerde de benzer alt bileşenler ve özelleşmiş alanlar bulunur. Yine bu duyusal alanların yardımcı duyusal alanları vardır. Bu yardımcı alanlar duyusal olarak saptanan uyaranların bileşenlerinin bütünleştirilmesinden ve bilinçli olarak algılanmasından sorumludurlar. Bu duyusal merkezlerin, örneğin görme merkezi ile işitme merkezinin birbirleri ile direkt bağlantıları yoktur. Öyleyse bir tren gördüğümüzde trenin sesi ve görüntüsünü beynimiz nasıl bir araya getiriyor? Tüm duyu merkezlerinin ve bu merkezlerin yardımcı merkezlerinin, her bir beyin yarısında orta beyin -özellikle limbik sistem denen ve duygusal, dürtüsel ve emosyonel davranışlarımız ile bellek fonksiyonlarımızın yerine getirilmesinde rol oynayan birbirleri ile bağlantılı yapılar topluluğu- ve talamus adlı çekirdek ile bağlantıları vardır. Bu bağlantılar da çift yönlüdür. Ayrıca orta beyin ile talamusun birbirleri arasında ve geri kalan diğer beyin kabuğu bölgeleri ile, yaygın çift yönlü bağlantıları vardır. Ayrıca iki beyin yarıküresi korpus kallosum denen bir köprü yardımı ile birbirleri ile bağlantılıdır.

Bir ilginç örnek daha verelim. Gözden gelen görme duyusu bilgileri görme siniri lifleri ile arka beyin lobundaki görme merkezine giderken, bir kısım görme siniri lifi beyinde bir çekirdekte -Lateral genikulat cisimcik- mola verdikten sonra yön değiştirir ve oradan direkt orta beyin ve limbik sisteme gider. Sonra orta beyinden kalkan kimi lifler ise yine aynı çekirdekte mola verip görme merkezine gider. Şimdi her iki beyin yarıküresindeki ana görme merkezleri izole olarak zedelenirlerse, ama bu yukarıda bahsettiğimiz lifler ve yollar sağlam kalırsa ne olur? Kişi kör olur. Göremez ve bunun bilincindedir. Ama bu kişi refleks olarak bilincinde olmadan görür yani yüzüne doğru gelen cisimden kaçar, önündeki bir engeli aşabilir. Buna tıp dilinde kör görüş adını veriyoruz.

Ön beyin loblarımızın belirli bölümleri her bir beyin yarımküresinde orta beyin ve limbik sistem ile karşılıklı bağlantı içindedirler ve algının bilinçli seçiminden sorumludurlar.

Dikkat

Bilincin alt bileşenlerinden uyanıklık, farkında olabilme, duyular ve algıyı kısaca gördük. Sıradaki bileşenimiz dikkat.

Birey öncelikle uyanık ve farkında olmalıdır. Dikkatin ana işlevsel özelliği bilişsel işlemlerin yönlendirilmesi ve seçilme sidir. Uyanıklık, dikkat ve algı arasında çok açık yakın fizyolojik ilişki vardır. Dikkat fonksiyonunun sağlam olabilmesinden ve sağlıklı çalışabilmesinden şu beyin bölgeleri sorumludur: Ön Singulat Oluk, Yan-dış Prefrontal Korteks, Bazı Talamus Çekirdekçikleri, Talamuslaki Retiküler Çekirdekler, Orta Beyindeki Retiküler Çekirdekler, Üst Kollikuluslar. Görüldüğü gibi birçok farklı beyin bölgesi ve bu bölgelerin karşılıklı bağlantıları dikkat fonksiyonunun yerine getirilmesinde görev alırlar. Örneğin orta beyinde sağ yarıda, eğer dikkatin oluşumundan sorumlu yukarıda anılan bağlantıları içine alacak denli bir lezyon olursa; hasta karşı uzay yarısını ihmal eder, karşı uzay yarısına dikkatini odaklayamaz. Yine yukarıda anılan dikkatin oluşumundan sorumlu Arka-yan prefronlal beyin kabuğu zedelenmelerinde hastada motor hareketlerde dikkatsizlik oluşur. Bir diğer ilginç klinik görünüm ise Akinetik Mutizm tablosudur. Bu durumda talamusun dikkat fonksiyonu ile ilgili çekirdeklerinin her iki beyin yarısında da zedelenmesi söz konusudur. Hasta uyanıktır, fakat uyaranlara yanıt veremez, hiçbir motor yanıt yoktur.

Bellek

Diğer bir bilinç komponenti ise bellektir. Belleğin bir tanımı şöyledir: Sınırlı sayıda maddenin ani bir kullanım için bir süre bilinçte bekletilmesi. Geçmişe ait bellek ile ileriye yönelik yeni bellek, farklı sinirsel yapıları kullanırlar. Örneğin Alt-yan (şakak) loblarının iç yanlan iki taraflı çıkarılan hastada, geçmişe dönük bellek kısmen korunmuş iken, ileriye yönelik yeni bellek fonksiyonu tamamen bozulur. İleriye yönelik yeni bellekten sorumlu birçok yapı tanımlanmıştır. Bu yapılar, limbik sistemin içinde yer alan beyin yapıları ile alt-yan beyin lobunun iç yüzünde yer alan beyin yapılarını içerirler (Bu yapıların adları şunlardır; hipokampus, parahipokampal oluk, subikulum, entorhinal korteks, perirhinal korteks, mamiller cisimcikler, singulat korteks, forniks, talamusun iç-arka çekirdekçikleri ile bu yapıları bağlayan ara yolaklar).

Bu yapılarda zedelenme varsa, hasta bellek fonksiyonunu yitirir; ancak bilinçsiz olarak nitelendirilemez. Bu hastalar bir dakika önce gördükleri bir insanı anımsayamazlar, yeni bir şey öğrenemezler; ama uyanıklıkları korunmuştur, çevre ile aktif ilişki içindedirler, uzun aralar verilmeden akıcı bir şekilde oynanırsa örneğin tavla oynayabilirler, yine örneğin eskiden beri merakı ve ilgisi varsa tiyatro veya dans ile uğraşabilirler. Bu hastalarda geçmişi bugüne bağlama yetileri kaybolmuştur.

Dürtüler

Dürtüler, diğer bir bilinç bileşenini oluştururlar. Dürtüler davranışın saptanmasına yardım ederler. Dürtüleri içeren bilinçli emosyonlar, bir yapı ağına, limbik sisteme ve diğer komşu yapılara, sinirsel uyarının bir sinir hücresinden diğerine geçişinde rol alan aracı maddeler -nörotransmitterler- sistemine bağlıdır ve izole tek bir olguya indirgenemezler.

Bu dürtülerin ve hissi duyguların oluşmasından sorumlu beyin yapıları şunlardır: amigdal çekirdek, hipotalamus (Her iki talamusun altında orta beyin bölgesinde orta hatta yer alan birçok fonksiyonun yerine getirilmesinde önemli rol oynayan bölge) ve bu yapılarla ilişkili diğer limbik sistem yapıları. Hipokampus ve amigdal çekirdek kendi beyin yarılarındaki duyusal merkezlerden, kendilerine ulaşan iki yanlı bilgi iletebilen yolaklar ile bilgiler alırlar. Hipokampus bellekte bilgileri birleştirir ve yeni bellek depolarını ilgili üst beyin kabuğu -korteks- yapılarına ulaştırır. Amigdal çekirdek beyin kabuğu ile olan bağlamdan ile davranışlara deneyimlere dayalı duygusal ve mizaç ile ilgili bir ton verir. Ayrıca amigdal hipotalamus ile olan bağlantıları sayesinde davranışlar yolu ile duyguların ve hissi iç tepkilerin dışavurumunu sağlar. Bu son fonksiyonun oluşmasında diğer limbik sistem yapıları da rol oynar. Örneğin insula adlı bölgenin arka kısımlarında olan bir zedelenme durumunda hasta ağrılı bir uyaranı hissi olarak algılayamaz ve yanıt veremez. Ama aynı hasta derisine dokunan şeyi fark edebilir, sorulursa derisine verilen uyaranların ağrılı olup olmadığını söyleyebilir; ama ağrılı uyarana ne hissi ne duygusal bir tepki veremez. Bu duruma Pain Asymbolia denmektedir ve bu limbik sistem ile üst beyin kabuğu arasındaki çok zengin bağlantıların kopması ile ilişkilidir.

Hipotalamus, hissi dürtü ve duyguların dışavurumunda ve davranışların oluşturulmasında başrolü oynar. Bu küçük yapı her iki beyin yarısındaki amigdal çekirdekler ve hipokampal yapılar ile bağlantılar kurar. Yine her iki beyin yarısındaki forniks ve mamiller cisimcikler ile de bağlantıları vardır. Ayrıca hipotalamus beyin kabuğunun ve retiküler sistemin birçok bölgesinden uyaranlar alır. Hipotalamus iç organlardan da duyum alır ve vücudun homeostasisinin sürdürülmesinden sorumlu beyin yapısıdır.

Düşünce üretme

Bir sonraki aşama ise bilinçli farkındalığın odaklanması ve düşünce üretme aşamasıdır. Bunun için daha önce tartışılan tüm diğer bilinç bileşenlerinin sağlıklı çalışması ve kişinin kendi bilişsel aktivitesinin farkında olması gereklidir. Bilinçli farkındalığın görünüşü beyne diffüz ve homojen yayılmış izlenimi vermektedir. Ön beyin lobları işlevsel olarak, girdileri organize ederler, zamansal olarak ileriye dönük davranışsal stratejileri kurup planlama yaparlar, çıktıları düzenleyip, inceleyip onları doğru tarihsel sıraya sokarlar; en azından halen eldeki veriler ile bu fonksiyonları yerine getirdiklerine inanılır. Prefrontal bölge dediğimiz ve ön beyin lobunda yer alan beyin kabuğu alanları ise bu bilgileri kullanarak, ileri düzeyde anımsamaya yönelik araştırmalara ve ileri düzeyde hareketleri yönetme ve planlama fonksiyonlarının yerine getirilmesine yardım ederler. Ön beyin lobunda prefrontal beyin kabuğu zedelenmesi durumunda hastada sosyal açıdan kendini kısıtlayıcı ve denetleyici kontrol mekanizmasında ve yeni bir şey keşfetme yetisinde önemli kayıplar izlenmekte, bilişsel faaliyetlerin devamlılığını sürdürmede ve dikkatin sürdürülmesinde bozukluk, zamana ait sıralama ve kodlamada bozulma görülmektedir.

Davranış nörolojisinin önde gelen isimlerinden Antonio R. Damasio’nun Descartes’in Yanılgısı adlı kitabında ön beyin lobu ve prefrontal beyin kabuğu zedelenmesi sonucu kişide neler olabileceğine ait çok önemli bilgiler veren vaka sunumları var. Damasio, bu kitabında ayrıca son yüzyıl içinde elde edilen bilgiler ışığında salt akıl diye bir şeyin olamayacağını, duygular ve dürtülerden bağımsız vücutsuz bir aklın ve bilincin olasılık dışı olduğunu net ve anlaşılır bir dille, vaka sunumları ile konuyu daha bir renklendirerek ortaya koyuyor. Damasio ayrıca ön beyin lobu zedelenmesi bulunan vakaların, diğer zihinsel yetileri sağlam olmasına karşın, yaşamları için en avantajlı olabilecek hareket tarzlarını seçebilme yetilerini yitirdiklerini belirtiyor. Yine bu ön beyin lobu zedelenmiş vakaların duyguları bilebilmelerine rağmen hissedemediklerinin altını çiziyor. Örneğin ön beyin loblarında zedelenme olan bir kişi duygu yüklü bir fotoğrafın ya da müzik parçasının kendisinde ne gibi bir duygusal dalgalanma yaratması gerektiğini bilip söyleyebiliyorken bu duyguyu hissedemiyor. Bu his ve duygu yoksunluğu çok güzel nörofizyolojik deneyler ile objektif olarak gösterilebilmiş. Damasio kitabında bu deneylere uzun uzun değinmiş.

Ön beyin loblarının, yan-üst beyin loblarının alt kesimlerinin ve yan-alt beyin loblarının üst kesimlerinin zedelenmelerinde, kişide bilinçli farkındalığın üst düzeydeki bilişsel (kognitif) ve duygusal içerikli dışa dönük çıktıları (affektif) ile ilgili fonksiyonların yerine getirilmesi bozulur. Örneğin baskın olmayan sağ beyin yarısındaki üst-yan beyin lobunun aniden zedelenmesi durumunda, kişi karşı taraftaki uzay yarısını veya kendi vücudunun karşı yarısını tanıma ve o yarının farkında olabilme yetisini yitirir. Bu durumda birincil duyusal alanın yalnızca izole zedelenmesi böyle bir durumu açıklamaz. Böyle bir durumun var olabilmesi için, birbirleri ile bağlantılı birden çok işlem alanının zedelenmeden etkilenmiş olması gerekmektedir.

Dil fonksiyonu

Dil fonksiyonu üst düzeyde gelişmiş bir insan aktivitesidir. Sol üst-yan ve alt-yan beyin loblarında bulunan özelleşmiş bölgeler ile motor konuşma merkezi -bu merkez ön beyin lobunun arka alt kesmindedir- işlenmiş bilgiyi dil formu şeklinde sembollere dönüştürme görevinde yer alırlar ve iç konuşma ile kavramsal formülasyona olanak sağlarlar. Buna karşın dil yetisi bilinçliliğin bir komponentini oluşturmaz. Çünkü bu bölgelerde zedelenmesi olan afazik -lisan yeteneği kaybı olan- hastalar halen uyanık ve kendilerinin farkındadırlar. Bilişsel olarak plan yapabilirler, diğer bireylerle farklı yöntemlerle ilişki ve iletişim kurabilirler. Örneğin afazik hastalar gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen ve her defasında bizi aldatmayı beceren bir kişinin söz, ses tonu, mimik, jest ve davranışlarındaki çelişkiyi çok daha kolay yakalayabilirler (Bu konuda çok güzel bir örnek Oliver Sacks’ın Karısını Şapka Sanan Adam adlı kitabının “Başkan’ın Konuşması” adlı bölümünde ayrıntıları ile verilmektedir). Çünkü beynin baskın olamayan sol yarısında yer alan ve sol yarıdaki lisan merkezlerinin ayna aksi şeklinde yerleşmiş merkezler el, kol ve vücut jestlerini, mimikleri, ses rengini ve ses tonunu algılayıp çözümleme ve yine bunları çıktı olarak yerine getirme fonksiyonunu üstlenmişlerdir. Ve bu merkezler lisan merkezlerinin zedelenmesi durumunda fonksiyonel olarak baskın duruma geçerler. Evrimsel olarak daha eski olan bu sağ yarıdaki beyin kabuğu alanlarının bilinçli yalan söyleme yetenekleri, sol yandaki lisan merkezlerine kıyasla hemen hemen yok gibidir. İletişim bu merkezler tarafından üstlenilir ise karşıdakinin yalanı çok daha net bir biçimde jest ve mimiklerinden, ayrıca ses tonu ile ses renginden hemen anlaşılabilecektir.

Pekâlâ tüm bunlardan sonra bilinç nedir? Yazının başında da belirttiğimiz gibi tam ve doğru bir yanıta henüz ulaşabilmiş değiliz. Bu tanımın yapılabilmesi ya da hiç olmaz ise onu daha iyi anlayabilmemiz için, bugün için kabul edilen paradigmaların değişmesi ile oluşacak olan bilimsel devrimlere ihtiyacımız var gibi gözükmektedir.

KAYNAKLAR

1) Neurobiological Basis of Consciousness; G. Bryan Young. Susan E. Pigott. Archieves of Neurology, Şubat 1999, c. 56. s.153-157.

2) Behavioral Neurology and Neuropsychology; Eds: Todd E. Feinberg, Martha J. Farah. McGraw-Hill Companics, 1997.

3) Descartes'in Yanılgısı: Duygu, Akıl ve İnsan Beyni; Antonio R. Damasio. Çeviri: Bahar Atlamaz. Varlık Yay. 1999.

4) Karısını Şapka Sanan Adam; Oliver Sacks. Çeviri: Çiğdem Çalkılıç, Yapı Kredi Yay. 1. Baskı. İstanbul, Ağustos 1996.

5) Teoride ve Pratikte Davranış Nörolojisi; Oğuz Tanrıdağ, Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti. 1994.

 

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın Ağustos 1999 sayısında yayımlanmıştır.

Nöroloji
Etiketler
#bilinç
#nöroloji
#tıp
#beyin
#bilim