1950’li yıllardan beri eser vermekte olan Şerif Mardin, önce Bediüzzaman Said Nursi Olayı adlı kitabının yarattığı etki ve tartışmalardan dolayı 1990’larda, ardından mahalle baskısı kavramını ortaya atmasından dolayı 2000’li yıllarda kamuoyunun gündemine gelmiş ve geniş kesimlerince tanınmış bir sosyal bilimciydi. Bu nedenle ölümünün ardından gazetelerde bir dizi değerlendirme yazısı kaleme alındı. Ancak bu tür yazılar ya genel bir karşıtlık ya da tarafgirliğin yeniden olumlanması ya da yazarların Şerif Mardin ile kişisel ilişkilerinden kalan izlenimlerin aktarılması düzeyinde kaldılar.
Mardin hakkında yazılan yazılarda, Türkiye’de sağ ve solun sınıf ekseninin yanı sıra yaşam tarzları üzerinden de tanımlanması nedeniyle Şerif Mardin’in hakkı verilmemiş bir solcu mu yoksa tarikat mensubu bir sağcı mı olduğu türünden tartışmalar yapıldı. Oysa Mardin hem yazdıkları hem de eylemi ile bu sorulara yeterli cevabı vermişti. 1950’lerde Hürriyet Partisi genel sekreterliği yapmış, 1970’lerde Ecevit ekibinin Özgür İnsan dergisine katkıda bulunmuş ve 1990’larda Yeni Demokrasi Hareketi kurucusu olmuştu. Başından itibaren tutarlı bir liberaldi. Bizim toplumumuzda geleneksel yaşam pratiklerine sadakatle bağlı olmayan, dini akidelerini yerine getirmekte “liberal” davrananlara ‘solcu’ gözüyle bakıldığı için, Mardin’in de solcu olduğu zannedildi. İşin hoş tarafı, Mardin bir makalesinde ülkemizdeki solcu algısının nasıl din ve geleneklerle bağlantısı içinde tanımlandığını tartışmıştı. 1950’lerde Demokrat Parti’nin otoriterleşme eğilimlerine karşı liberal bir tutumu vardı. 1970’lerde CHP’nin Kemalizm’i sivil toplumcu tezlerle aşarak ‘liberalize olma’ sürecini destekledi. 1990’larda küresel kapitalizmin partisine kurucu oldu. 2000’lerde kuruluş aşamasında desteklediği AKP’nin otoriterleşme eğilimlerine “mahalle baskısı” kavramı ile karşı çıktı. Bir taraftan tutarlı bir liberal politik tutumu sürdürürken diğer taraftan İslam’ın kişilik gelişiminden başlayarak toplumun tutunumunu sağlayan “çimento” işlevine kadar her düzlemde büyük ve görmezden gelinemez bir rol oynadığını vurgulayan Weberci din sosyolojisi çalışmaları üzerinden, İslamcılığın ideolojik tezlerini akademik düzlemde yeniden formüle etmesinden dolayı bir muhafazakâr olarak algılandı.
Şerif Mardin’in çalışmalarının eleştirel bir okuması, özünde “ikinci cumhuriyetçilik” adı verilen neoliberal-neomuhafazakâr ideolojik yaklaşımın eleştirisiyle birleşir. Çünkü Mardin, Türkiye’de özellikle 1960’ların ortalarında gündeme gelmeye başlayan sivil toplumcu yaklaşımın akademik camiadaki etkili temsilcilerinden birisiydi. Bu açıdan İdris Küçükömer’e oranla daha derinlikli bir entelektüel çaba ortaya koymuştur.
Yrd. Doç. Dr. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Yazının tamamı Bilim ve Ütopya'nın ekim 2017 sayısında!