Dinsel bir tecrübe yaşayan insanlar genellikle bir sevinç, sıcaklık ve huzur duygusu deneyimlediğini söylerler. Aşk söz konusu olduğunda da benzer duygular tanımlanır. Ancak inançlı insanlardaki beyin mekanizmaları hâlâ açığa çıkarılamadı. Yeni yayınlanan bir çalışma, dini ve ruhani deneyimlerin altında yatan nörobiyolojiyi daha iyi açıklamaya çalışıyor. Peki, inançlı insanların beyinleri nasıl çalışıyor?
Dini deneyimlerin altında yatan nörobiyolojiye dair mevcut hipotezler birbirleriyle uyumlu değil. Bu sebeple dini deneyimlere ait bir nörobilimsel çalışma, dinsel davranışları motive eden olayların anlaşılabilmesi için olmazsa olmaz. Bunun üzerine Utah Üniversitesi’nden araştırmacılar, mormon topluluğunu seçip onlar üzerinde çalışmaya karar verdiler. Çalışmaları Social Neuroscience dergisinde yayımlandı.
Bu toplulukta, kendi içinde ruhani ve dini bir deneyim tanımlama ve bu kapasiteyi diğerlerine öğretme, dönüşümün temel odaklarından biri sayılıyor. Mormon kilisesinde, kendi ruhani duygularını tanımayı öğrenmek (dua ve kutsal kitap okumaları süresince) günlük bir aktivite olarak belirleniyor.
Jeff Anderson ve arkadaşları, mormonların tanımladığı ruhani duyguların özel bir nöron hareketliliğine bağlı olup olmadığını anlamak istediler. Hipotezlerine göre ön striyatum ödül devreleri, tanımlanmış ruhani duyguları hissettiklerinde harekete geçiyor. Eğer kanıtlanırsa, bu durum ödül üzerine odaklanmış bir dinsel deneyim mekanizmasına işaret edecek; ki bu da, dinsel inanışların oluşumu ve sürekliliğini açıklayacak.
Bunun üzerine araştırmacılar, mormon inancına ait vaazları dinleyen 19 genç yetişkinin (yaş ortalamaları 27.4 olan 7 kadın ve 12 erkekten oluşan bir grup) beyin aktivitelerini araştırdılar. Peki, beyin görüntülemeleri ne gösterdi? Tarikat üyelerinin, vaazı dinledikleri sırada nükleus akkumbensleri oldukça aktifti. Beynin bu bölgesi, ödül sistemi içinde merkezi bir rol oynamasıyla tanınıyor. Çalışması, özellikle iki nörotransmitere dayanıyor: Dopamin ve serotonin. Böylece, tatmin olunduğunda ve mutluluk hissedildiğinde nükleus akkumbens güçlü bir şekilde kışkırtılıyor. Ruhani deneyim ile beynin bu bölgesi arasındaki ilişki, dini doktrinlerin bir çeşit pavlovyen şartlanmaya dayandığını düşünmemizi sağlıyor. 19. yüzyılda Ivan Pavlov tarafından geliştirilen bu kavram, reflekslerimizin ve doğal davranışlarımızın çevremiz tarafından şekillendirilebileceğini ortaya koymuştu. (Hayvanlardaki reflekslerin temeli bu kurala dayanmaktadır.)
Her şeye rağmen, bu çalışmada yer alan araştırmacılar, her inançlı kişinin illa ki manipüle edildiğini iddia etmiyor. Dinsel tecrübelerin altında yatan sinir mekanizmalarının anlaşılmasındaki bu bilimsel ilerleme, bir mezhebin gurusu tarafından kör edilmiş insanların tedavisinde psikologlara daha iyi rehberlik edebilme adına önemli bir basamak olacaktır.
Çeviri: Sinan TEKİN
Kaynak : http://www.happyneuron.fr/actualite-scientifique/comment-fonctionne-le-cerveau-des-croyants