Biyoloji

Ahtapotun gözleri

Kraken - Denizlerin Kırbacı

Gürleyen göğün altında,

Uzak, çok uzak denizlerin dibinde,

Kadim, hayallerden yoksun, kesintisiz uykusunda.

Kraken uyurken, günışığından eser yok üzerinde.

Şişkin karnının gölgesinden uzanan,

Bin yıllık iri ve uzun süngerler misali kolları.

Çok uzaklarda, soluk ışığın içinde,

Birçok harika mağarada gizlenen,

Sayısız dev ahtapottan sadece biri.

Korkunç kollarını savurur uyuyan yeşil,

Eşeysel seçilim: Bir üreme mücadelesi

Doğal seçilim, belirli bir türün çevre şartlarına daha iyi uyum sağlayacak özelliklere sahip bireylerinin, bu özelliklere sahip olmayanlara göre yaşama ve üreme şanslarının daha yüksek olması ve bunun sonucu olarak genlerini yeni kuşaklara aktarabilmesidir. Seçilimden bahsederken daima var oluş çabasını vurgulamaktayız. Kötü hava şartları ile başa çıkabilme, avcılardan korunabilme, parazit ve patojenlerin üstesinden gelebilme başarısı, beslenme ve yaşam alanları için rekabet edebilme gibi hayatta kalma şansını arttıran özellikleri düşünürüz.

Omurgasız hayvanlarda eşeysiz ve eşeyli üreme

“İnsanlar canlıların büyüklüğüne bu kadar çok önem vermemiş olsalardı, karıncanın gergedandan daha muhteşem bir hayvan olduğunu anlayabilirlerdi. Bütün insan soyu yok olsa dünya on bin yıl önceki yüksek zenginlikteki dengesine yeniden kavuşabilir, ancak böcekler ortadan kalkarsa işte o zaman doğa kaosa sürüklenir.”

Edward Osborne Wilson (1929-Amerikalı biyolog)

Primatlarda üreme davranışları

Vahşi doğada gördüğümüz tüm hayvanları belirli bir davranışa sevk eden, hormonlar ve fizyolojiyle ilişkili olarak açlık, korku, cinsel dürtü gibi nedenler vardır. Cinsel dürtü üreme başarısı için gereklidir. Her canlı gibi primatlar da karınlarını doyurduklarında ve kendilerini koruma altına aldıklarında üreme dürtülerini tatmin etmeye yöneleceklerdir. Ancak üreme sosyal ve fiziksel riskler oluşturur. Primat dışındaki birçok türde dişiler döllendiğinde cinsel davranışı kısıtlayan fiziksel ve davranışsal mekanizmalar gelişmiştir.

Olm: Ejderha yavruları

Olm veya proteus (Proteus anguinus), Avrupa’nın tek mağara omurgalısıdır. Doğu ve Güneydoğu Avrupa’nın soğuk, suyla kaplı mağaralarında yaşayan bu canlı, tanımlandığı 1907’den beri pek çok insanın ilgisini çekmiş ve görüntüsü, yaşam biçimi ve olağandışı özellikleriyle pek çok hikâyenin konusu olmuş ve ilgiyi kendine toplamıştır. Son yıllarda artan su kirliliği oranları da olm popülasyonlarının azalmasına sebep olduğundan koruma programları başlatılmıştır.

NASA, Titan uydusunda yeni yaşam belirtileri buldu

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) uzmanlarının, Satürn'ün en büyük uydusu olan Titan'ın atmosferinde yaşam belirtisi olabilecek yeni bulgulara ulaştığı belirtildi.

Phys.org'un haberine göre Titan'ın atmosferindeki incelemelerini sürdüren NASA uzmanları, bu uyduda mikroorganizmaların bulunduğunun kanıtı olabilecek maddelere rastladı.

Uzmanlar, Titan'ın yüzeyinin 200 kilometre üzerinde 'akrilonitril' (vinil siyanür) denilen ve yaşamın yapı taşı olan hücre mimarisinin oluşumunu sağlayabilecek bir kimyasal bileşen bulunduğunu ortaya çıkardı.

2017 yılında biyoloji alanında neler oldu?

2017 yılı Nobel Fizyoloji ve Tıp ödülleri, biyolojik saat alanında yaptıkları çalışmalarıyla Jeffrey C. Hall, Michael Roshbash ve Michael W. Young’a verildi. 1970’lerde araştırmacılar meyve sinekleri üzerinde yaptıkları çalışmalarda mutasyona uğratılmış bir genin (peryot geni) meyve sineklerinin biyolojik saatini bozduğunu keşfettiler. Peryot geninin mekanizması bu yılın Nobel ödüllü bilim insanları tarafından aydınlatılmıştır: Peryot geni gece boyu PER proteinini sentezlemekte ve gün içeresinde PER proteini yıkılmaktadır.

Genetik, kültürel ve siyasal varyasyon

İnsan dediğimiz varlık, diğer canlı varlıklar gibi, her şeyden önce biyolojik bir varlıktır ve doğanın bir parçasıdır. İnsanın yapı taşları doğadan köken almaktadır ve er ya da geç tekrar doğaya karışacaktır. Kendini doğanın efendisi gibi görüyorsa, bu olsa olsa bir yanılgıdır. Her canlı türünün erişkin hale gelmesine kadar olan süreç, genetik yapısı içerisinde belirlidir. Bu genetik yapı milyonlarca yıllık uzun bir evrimsel süreçten geçerek bugünkü halini almıştır. Darwin’in belirttiği gibi, türler arasında ve tür içinde varyasyon söz konusudur.

Yaşamın ilk molekülüne ilişkin yeni model önerileri

İnsanoğlu başta kendisini, yaşadığı çevreyi ve tüm olan biteni algılamak için tarihsel süreç boyunca bilgi üretmeye çalışmıştır. Bu bilgi üretiminin itici gücünü ise en temelde merak duygusu ve şüphecilik oluşturmuştur. Gerçekleştirilen olağandışı buluşlar ise olağandışı iddiaların kapısını açmıştır. James Watson ve arkadaşı Francis Crick’in DNA molekülünün yapısını keşfetmelerinden hemen sonra buluşlarını, “Gökyüzünde süzülerek uçan kartal herkese duyursun ki, biz yaşamın sırrını keşfettik” şeklinde ifade etmişlerdir.

Canlılığın kökeni üzerine bilimsel varsayımlar ve spekülasyonlar

Bilim ve Ütopya’nın Yazı Kurulu, derginin Ocak 2018 sayısında kapak konusu yapacakları “Abiyogenez” ile ilgili bir yazı hazırlamamı teklif ettiğinde oldukça zor bir işe kalkışıldığını biliyordum. Çünkü, cansız maddelerden ilk canlının oluşum sürecini tanımlayan kavram, bilimin en önemli ama aynı zamanda en karmaşık araştırma alanı olan “Yaşamın (canlılığın) Kökeni” konusunun kalbinde yer alıyordu.