Yüzyıllar ötesinden Efesli Herakleitos’un sesini dinleyebiliriz: Êthos anthrôpô daimôn (119. Parça). Karanlık sözlerin ozan araştırmacısı Herakleitos bu üç sözcükle ne demek istiyor olabilir? İlk ve son sözcüğü olduğu gibi bıraktığımızda bu deyiş şöyle okunabilir: Êthos insana daimôndur. Peki, êthos ve daimôn ne demektir? Eski Yunancada çok zengin çağrışımları olan bu iki sözcüğü Herakleitos’un hayatını, temel kaygılarını göz önüne alarak yorumlamaya çabalayalım. Êthos insanın ahlak karakteridir. Daimôn’un da Tanrılar ve Tanrıçalarla insanlar arasında kutsal bir varlık olduğu genellikle kabul edilen bir anlayıştır. Daiomai (dağıtmak, paylaştırmak) fiilini göz önüne aldığımızda insanın üstündeki kutsal bir gücün insanlara yazgılarını dağıttığını düşünebiliriz. Bizim kültürümüzde buna “kısmet”, “nasip” de diyebiliriz. O zaman bu üç sözcüğün bizi götürdüğü anlam şudur: İnsanın ahlak karakteri onun yazgısıdır. Peki, bu ne demek? Başınıza gelenler ahlakça nasıl bir insan olduğunuza bağlıdır. “Kötü” biri iseniz örneğin, başınıza kötü şeyler gelir. Başınıza gelenlere bir bakın, nasıl bir insan olduğunuzu görürsünüz. Yazgınızla ahlakça nasıl biri olduğunuz birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Eski Yunan kültüründe halk arasında benimsenen bir deyiş vardır: “Andros kakou esti to aporein.” Çaresizlik kötü bir insanın belirtisidir. Çaresizler! Kötü müsünüz? Değilseniz, hadi öyleyse!
Özellikle başınıza gelen bir belanın ardından sorun kendinize: “Ben nasıl bir insan olmalıyım ki bunlar geldi başıma?”
Herakleitos’un bu sözünü böyle yorumladığımızda bu yorum bizi Sokrates’in Savunması’ndaki (Apologia) sözüne götürüyor (38a): “Anexetastos bios ou biôtos anthrôpô”, bu sözü “arayarak bulmaya çalışılmamış hayat insana yakışmaz” diye çevirebiliriz, alışılagelen çevirilerden (örneğin “irdelenmemiş yaşam yaşamaya değmez”) biraz farklı olarak.
Neyi bulmaya çalışıyorum? Kim olduğumu, nasıl bir insan olduğumu, nerede, nasıl, kimlerle yaşadığımı. Bu ülke nasıl bir ülkedir, bu dünya nasıl bir yerdir, orada benim yerim ne? Ne gibi haklarım var? Sorumluluklarım neler? Bu dünyada sömürü, haksızlık, zulüm nasıl ortadan kalkabilir?
Kendimi, kendimdeki insanı, insanlığı araştırmıyorsam neden yaşıyorum? Özgürlüğümü, hayatımı kurma gücümü elde edemiyorsam yaşamamın anlamı ne?
Yeniden Herakleitos’un sözüne dönersek, Sokrates’ten geçmiş bu söz şöyle bir anlam kazanıyor: Ben êthos’umu sorgulayarak daimôn’umu oluşturabilirim. Daimôn insana “dışarıdan”, “yukarıdan” dayatılmış değildir. Yazgımın kölesi değilim. Yazgımı ele alabilirim. Evet, değiştiremediklerim, değiştiremeyeceklerim vardır. Belli ölçüde genetik olarak, çevresel olarak belirlenmiş durumdayım. Kendimi araştırarak (Herakleitos “kendimi araştırdım” diyor. 101. Parça.) hayatımı, çevremi, dünyayı, evreni araştırarak yazgıma sahip çıkabilirim. Kendimdeki evreni, evrenle ortak olan yanımı keşfedebilirim. Asıl olanın kendim değil, evrenin düzenine egemen olan Logos olduğunu anlıyorum. “Beni değil, Logos’u dinleyin” diyor Herakleitos 50. Parçada, (Parça sayıları Diels’in öngördüğü sayılardır.) “Logos’u dinlemek bilgeliktir, çünkü Logos bütün şeylerin bir olduğunu söylüyor.”
Logos’u dinleyebilmek bilimle, sanatla, sürekli canlı tutulup gözden geçirilen inanç düzenleriyle olanaklıdır. Donmuş bilgiler, kalıplaşmış yargılar, eskimiş yorumlarla Logos’u anlayabilme yolculuğuna çıkamayız. Taşıdığımız canın sınırlarına ulaşamayız çünkü. 45. Parçada şöyle diyor: “Ruhun sınırlarını bulamayacaksın, her yolu deneyip ne denli arasan da Logos’u, o denli derindir, çünkü.”
Biz sonlu, bitimli, eksik insanların canlarındaki bitimsiz Logos’u tüketici biçimde bulabilme olanağı yoktur. Adım adım, araştıra araştıra arayacağız. Neden biz böyleyiz? Neden beden, duygu, düşünme anlam-değer yaratma gücü, çevresiyle etkin etkileşimde bulunan canım böyle? Canım, varlığın can bütünlüğü içinde bir can. Canım yalnızca bana ait değil. Canım bütün canlara ait, onlarla ortak. Yazgım, bu ortaklığı anlayıp yaşayabilmeme bağlı. Ahlak karakterim canıma dâhildir. Canımın nasıl bir can olduğu yazgımı etkiler. Can canların canıdır. Evrenin, varlığın canıdır. Canımı keşfetmem, onu oluşturan düzeni yani Logos’u keşfetmem demektir. Logos bütün var olanların düzeni olarak canımın düzenidir. Biricikliğimdeki bütünlüktür. Bendeki evrendir.
18. parçada şöyle diyor: “Ummayan, umulmayanı bulamayacaktır. Araştırmaya uygun değildir çünkü, geçit de vermez.” Demek ki araştırılabilir olanı bulmak için ummak, umudumuzda ısrarlı olmak gerek. Logos onu kavramak için bizden katkı bekliyor. Beklentilerimizin, düş gücümüzün ufuklarını olabildiğince genişletmemiz gerekiyor. Logos’un derinliğini yakalayacak bir tavır, yalnızca olgu toplamakla (mathêsis), gereksiz yere bilgiyi çoğaltmakla (polümathia), kendi hayatımızı katamadığımız düz araştırmalarla (historia) gerçekleşmez. Logos, canımızı ister bizden, onu, ona canımızı katarak bilmemizi ister.
Prof. Dr. Ahmet İnam
ODTÜ Felsefe Bölümü
Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın eylül 2017 sayısında yayımlanmıştır.