biyoloji

Biyoloji ve insanın geleceği

Biyoloji bilimi, ülkelerin, hatta insanlığın geleceği ile çok yakından ilişkilidir. Biyoloji canlı sistemlerin bilimidir; canlı sistemlerin nasıl işlediğini, diğer canlı sistemler ile nasıl etkileştiğini araştırır, inceler. Canlı sistemler ise, moleküllerden ekosistemlere kadar farklı düzeylerde organizasyonlar gösterirler.

3. ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı 30 Kasım 2019'da düzenleniyor

ODTÜ Amatör Astronomi Topluluğu ve ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu'nun düzenlediği ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı, 30 Kasım 2019 Cumartesi günü KKM Kemal Kurdaş Salonu'nda gerçekleşecek. Türkiye’de gerçekleştirilen ilk astrobiyoloji konferansı olan etkinliğin ilki 17 Kasım 2017'de, ikincisi ise 18 Kasım 2018 tarihlerinde düzenlenmişti.

2017 yılında biyoloji alanında neler oldu?

2017 yılı Nobel Fizyoloji ve Tıp ödülleri, biyolojik saat alanında yaptıkları çalışmalarıyla Jeffrey C. Hall, Michael Roshbash ve Michael W. Young’a verildi. 1970’lerde araştırmacılar meyve sinekleri üzerinde yaptıkları çalışmalarda mutasyona uğratılmış bir genin (peryot geni) meyve sineklerinin biyolojik saatini bozduğunu keşfettiler. Peryot geninin mekanizması bu yılın Nobel ödüllü bilim insanları tarafından aydınlatılmıştır: Peryot geni gece boyu PER proteinini sentezlemekte ve gün içeresinde PER proteini yıkılmaktadır.

Genetik, kültürel ve siyasal varyasyon

İnsan dediğimiz varlık, diğer canlı varlıklar gibi, her şeyden önce biyolojik bir varlıktır ve doğanın bir parçasıdır. İnsanın yapı taşları doğadan köken almaktadır ve er ya da geç tekrar doğaya karışacaktır. Kendini doğanın efendisi gibi görüyorsa, bu olsa olsa bir yanılgıdır. Her canlı türünün erişkin hale gelmesine kadar olan süreç, genetik yapısı içerisinde belirlidir. Bu genetik yapı milyonlarca yıllık uzun bir evrimsel süreçten geçerek bugünkü halini almıştır. Darwin’in belirttiği gibi, türler arasında ve tür içinde varyasyon söz konusudur.

Yaşamın ilk molekülüne ilişkin yeni model önerileri

İnsanoğlu başta kendisini, yaşadığı çevreyi ve tüm olan biteni algılamak için tarihsel süreç boyunca bilgi üretmeye çalışmıştır. Bu bilgi üretiminin itici gücünü ise en temelde merak duygusu ve şüphecilik oluşturmuştur. Gerçekleştirilen olağandışı buluşlar ise olağandışı iddiaların kapısını açmıştır. James Watson ve arkadaşı Francis Crick’in DNA molekülünün yapısını keşfetmelerinden hemen sonra buluşlarını, “Gökyüzünde süzülerek uçan kartal herkese duyursun ki, biz yaşamın sırrını keşfettik” şeklinde ifade etmişlerdir.

Savaşçı gen: Monoamin oksidaz A (MAO-A)

İnsan toplumlarında şiddet içeren olayların sıklığı sosyologları, biyologları, tıpçıları ve psikologları bu yıkıcı insan davranışının genetiğini, ön göstergelerini ve sebeplerini araştırmaya yönlendirmiştir. Nöro-kimya çalışmaları ve görüntüleme teknolojisindeki ilerlemeler sayesinde, şiddet, intihar, depresyon ve anksiyete gibi duyu ve kontrol bozukluklarının değişmiş gen ekspresyonları, kimyasal düzensizlik ve çevresel faktörlerin etkisiyle beyin aktivitesinin değişmesi sonucu meydana geldiği tespit edilmiştir.

Aşkın biyolojisi

Aşkı anlatmak kolay değildir. "Akıl aşkı anlatmada çamura saplanmış eşek gibi kalır." buyurmuş Mevlâna. Anlatılması bu kadar zor olan bir şeyin bilimsel bir dile dökülmesi ise daha zordur. Hem de insanların bu kadar değer verdikleri bir olgunun “beyindeki biyokimyasal değişiklikler” olarak sunulması, insanların çoğuna indirgemecilik olarak görüldüğü için yadırganır. Yine de ben bu iki zorluğu göze alarak “beynin bir işi” olan aşk konusuna beyin bilimlerinin nasıl baktığını anlatmaya çalışacağım.