Özerk, özgür bireyler olarak bağımsız topluluklarda yaşayan cana, canlara saldırıp yok etmeye çabalayan, onları sığ, dar yaşamlara mahkûm eden anlayışlarla kavga sürecektir. Canımızı çıkaranlarla kavgamız bitmeyecektir. Yaşama borçlu bir varlık olarak insan
İnsanız. Demek ki eksikliyiz. Borcumuz var yaşama. İnsana. Topluma. Ülkeye. Dünyaya. Evrene. İnsan yaşadığına borçlu olan bir varlık. Bu borç, ona bedeninden gelen sesle ulaşıyor. Yaşam, sesleniyor ona. Daha canlı, daha hakça, daha az zulmün, sömürünün, yalanın, ikiyüzlülüğün olduğu bir dünya için. Ahlakın kökleri yaşamda. Türüne yakışan bir hayatın olsun diyor, yaşam. İnsan binlerce yıllık dünya serüveninde kendine yakışan hayatı arıyor.
İnsanım. Duyuyorum. Düşünüyorum. Yetkin olanı. Eksiksiz, özürsüz olanı. Bakıyorum kendime, eksik ve özürlüyüm. Bakıyorum kendime canım var. Can gücüm var. Bu gücümle kapatmaya çabalayabilirim eksiğimi. Düzeltmeye uğraşabilirim yanlışlarımı.
Diğer insanlarla birlikte, onlarla hep birlikte, insanım. İnsan olmak, birlikte insan olmak demek. Birlikte ödemek yaşama borcumuzu. Birbirimize borcumuzu. Hep alacaklı olduğu sanan insanlar yaratır bu düzen. Belli yaşam biçimleri dayatır. Borçlu olma, bu düzene karşı verilen kavganın başarıya dönüşmesi sorumluluğudur.
Eksikli insan nasıl oluyor da bir de borçlu duyuyor kendini? Mademki eksikliğini duyuyorsun kendinin ve hayatının, o halde bu eksikliğini giderme yükümlülüğün ve sorumluluğun var. Borcun var. Hem eksik hem de borçlusun.
Tuhaf bir sav, değil mi? Sanki dinsel bir havası varmış gibi geliyor. Hıristiyan ahlakının suçluluk, günahkârlık taşıyan insan anlayışına benziyor.
Eksik ve borçluluk hayata karşı. Bu borcu kapatma gücü olan cana karşı.
İnsan, can taşıyan bir varlık. Can içimizdeki yaşam enerjisidir. Bedenimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi, düşünme ve eyleme süreçlerimizi devindirir.
Prof. Dr. Ahmet İNAM
ODTÜ Felsefe Bölümü
Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın haziran 2014 sayısında yayımlanmıştır.
Canı yok etmeye, ezmeye, sömürmeye, kullanmaya, aşağılamaya, gücünü ortadan kaldırmaya yönelik her çaba, can ahlakına aykırıdır. Evrendeki yaşamdan sorumluyuz. Biliyorum, kocaman bir lâf. Anlamlı ama. “Kendi küçük ilişkilerimin bile sorumluluğunu bile taşıyamıyorum, bana ne evrendeki yaşamın sorumluluğundan” diyebilirsiniz. Size göre bu bakış, geçmiş yüzyılların romantizmini taşıyan içi boş bir sav olabilir. Yine de, evrendeki yeri üzerine düşünemeyen bir insanın dünyadaki yaşam borcunu ödeyemeyeceğini, can enerjisini, can erkesini yeterince kazanamayacağını düşünmekteyim.
Can hiçbir ezikliği, boynu büküklüğü, yaşamdan kaçışı, köleliği kabul etmez. Can, bir imkânlar varlığı olduğunu bilir. Onda bir can taşımanın bir potansiyelin, henüz ortaya çıkmamış bir gücün, bir yetinin, bir olanağın bulunduğunun ayırtındadır. Can, eksiklik ve borçlulukla duyduğumuz sorumluluğu taşıyabilme gücümüzdür.
Yaşama, yaşamdaki insana, her türlü can taşıyan varlığa, onlara yaşama olanağı veren toprağa, suya, havaya yaşam katma sorumluluğumuz var. Yaşama yaşam katma sorumluluğumuz. Bu sorumluluk, can taşıma sorumluluğudur. Can evimizdeki can sesimiz şöyle der: Can taşıyorsun. Eksiksin. Borcun var. İmkânın ve gücün de var. Canının sesini duyabildiğin sürece, bunamadıkça, can gücünü yitirmedikçe, ölmedikçe, taşıdığın canla, canlara can vermen gerekir. Evrendeki her varlık candaşındır. Can yoldaşındır.
Can gücünü değerler yaşayarak bulur. Hayata yüklediğimiz anlamlarla can arasında sıkı bir bağ vardır. Can ile sahip olduğumuz, olacağımız, tazeleyip, yenileyeceğimiz değerleri cana katmak gerekir. Can ile eşitlik, adalet, dostluk, barış, erdem, güzellik gibi değerleri yoğurmak gerekir.
Her can biricik. Biricikliği içindeki canda tüm canları kucaklayacak biçimde görmek, candaki evrenselliği yaşayabilmek, eksikli ve borçlu insanın yaşama önemli bir katkısı olacaktır.
Can, borcunu hakikati arayarak, görünenin, anlatılanın “ardında” bir hakikati bulmaya çalışarak öder. Bitimsiz hakikat yolunun yorulmaz yolcusudur.
Peki, düşmanlarım ne olacak? Kendi dünya görüşlerini, yaşam anlayışlarını canıma giydirmeye çalışanlar ne olacak? Onlar da mı yoldaşım, candaşım? Dünyayı kan götürürken, canı savunmak ne ola?
Özerk, özgür bireyler olarak bağımsız topluluklarda yaşayan cana, canlara saldırıp yok etmeye çabalayan, onları sığ, dar yaşamlara mahkûm eden anlayışlarla kavga sürecektir. Canımızı çıkaranlarla kavgamız bitmeyecektir.
Bu kavga sürdüğü sürece, canlarımızın özlemleri bitmeyecek, kavganın kendi işleyişi içinde can ahlakının yaşanabileceği ahlak iklimi, “ethos” gerçekleşemeyecektir.
Şimdi öyle bir dünyadayız. Canlarımızın çıkarılmasının, can saygısızlığının öne çıkarıldığı bir hayata sürükleniyoruz.
Borcumuzu ödemeyi sürdürelim. Can ahlakının yaşanabileceği bir dünyanın nasıl mümkün olduğunu araştırma da bu borcun ödenme yollarından biridir.