Simülasyon hipotezleri son yıllarda hem bilim dünyasında hem de kamuoyunda çokça konuşulur oldu. Bunun da ötesinde popüler kültürde kendisine daha fazla yer buluyor. Bu hipotezlerin ortaya koyduğu iddiaların ne olduğunu dosyamızda ayrıntılı olarak okuyacaksınız. Ortak noktaları olan bilim dışılık, hemen hemen her yazımızda eleştiriliyor ve onların en iyi ihtimalle bir kurgu olduğu gösteriliyor. Bu noktada Simülasyon dosyamız hem ülkemizdeki hem de dünyadaki popüler yorumlardan ayrılarak meseleye bilimin eleştirel perspektifinden yaklaşıyor. Fakat sadece bilimsel eleştiriyle dosyamızı sınırlandırmıyoruz.
Simülasyon teorilerini, yani evrenin ve içindeki bilinçli varlıkların simüle edilmiş sanal bir dünyada yaşadığını ve hepimizin simülasyon olduğunu ifade eden görüşleri yeni bir metafizik olarak görüyoruz. Bu metafizik, gıdasını bilimden ve teknolojik gelişmelerden alan, felsefi spekülasyonla onları çarpıtan ve iddialarının temeli yapan bir karaktere sahip. Madem içinde olduğumuz dünya ve canlılar bir simülasyon, o halde bu kadar kötülüğün, eşitsizliğin nedeni de gerçek değil ve üstün bir varlığın bize biçtiği teknolojik kaderi yaşıyoruz! İşte simülasyonun yol açtığı düşünsel sonuç bu. Bir diğer sonuç: Madem biz simüle edilmiş varlıklarız o halde toplumsal koşulları değiştirmek gibi bir olanaktan ve özgür iradeden yoksunuz. Bu durumda yaşamı önceden programlanmış ve bir teknolojik determinizm içinde, onun sınırlarında yaşayan canlılarız. Bu çerçevenin sahibi de Simülasyon Tanrısı. Alın size yeni bir yaratılışçılık, yeni bir metafizik, yeni bir idealizm! Aslında pek de yeni değil ancak bilgisayar bilimlerinin gelişmesiyle birlikte kitlelere seslenecek hale geldi. İnsan kendi yarattığı bir olanakla evrenin nesnelliğini çarpıtıyor ve o çarpıklığın içinde varoluşunu açıklamaya çalışıyor. Simülasyon aldatmacasının felsefi anlamı bu. Ancak simülasyon toptan mahkûm edeceğimiz bir olgu değil elbette. Zaten dergimizin odaklandığı yer de simülasyonun içinde yaşadığımıza dair iddianın eleştirisi. Yoksa bu olanak bilimden felsefeye, mimariden planlamaya kadar birçok alanda kullanılıyor ve kullanılmalı da. Eleştirimiz simülasyonun bilimsel ve teknolojik yararlarına değil simülasyonun varlık felsefesinin ve evreni anlamlandırma çabamızın temel açıklayıcısı haline getirilmesine dönük. Bu sayımızı ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz. Katkı sunan değerli yazarlarımıza çok teşekkür ederiz.
Özel dosya: Şiddetin kökenleri
Şiddet insanlığın tarihi kadar eski olan bir olgu ve psikolojik, sosyolojik, ekonomik birçok boyutu var. Gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası. Şiddete dair ezber bozan çalışmalar bu olgunun devlet ve aydınlanmayla birlikte gitgide azaldığını ortaya koyuyor. Konu çetrefilli… Bu sayımızda şiddete dair üç yazı sunuyoruz. Şiddetin nörobiyolojisi, bireysel ve toplumsal bağlamda şiddete psikanalitik bakış ve Erich Fromm’un yıkıcılık tezinin yorumlanması… Her üç yazı da merak uyandırıyor ve yeni tartışmalara kapı aralıyor. Yazarlarımıza teşekkür ediyoruz.
Türk Bilim Tarihi’nin en kritik metni
Prof. Dr. Remzi Demir hocamız her sayımızda ufuk açıcı yazılar kaleme alıyor ve bilim tarihimizin dönüm noktalarıyla bizi buluşturuyor. Bu sayıda “Eskimeyen Metinler” köşesinde Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın çok önemli bir makalesine yer verdi. Yazı, bilim tarihimizin en önemli metinlerinden biri olmasının yanında Yeni Osmanlıların bir devletin yükselişi ve çöküşünü bilimler ve sanatlarla ilişkilendirmesi bakımından da belirleyici öneme sahip. Özellikle dikkatinize sunuyoruz.
Prof. Dr. Türker Kılıç’la röportaj
“Sanatın Hafızası” sayfasının editörü yazarımız Meral Akçay, bu sayımızda Prof. Dr. Türker Kılıç’la bir röportaj yaptı. Değerli hocamız, bağlantısallık adını verdiği yeni bilim, yaşamdaşlık olarak adlandırdığı yeni kültürle bilim dünyasına ve insanlığa oldukça önemli bir ufuk sunuyor. İlgiyle okumanız ve tartışmanız dileğiyle.
Dolu dolu bir sayıyla karşınızdayız.
İyi okumalar!
Düzeltme: Geçen sayının Çiviyazısı’nda Bipolar Bozukluğun toplumun yüzde 20’sinde görüldüğünü yazmıştık. Doğru oran yüzde 5-8 olacak. Düzeltir, özür dileriz.