Zaman kavramını genellikle yaşamımızın doğum ve ölümden oluşan iki ucuna ve bunların arasındaki dilime gönderme yaparak kullanırız. Daha büyük ölçekte tarihten, daha da büyük ölçekte tarihöncesinden, en büyük ölçekte de canlılığın, türümüzün, dünyanın ve evrenin oluşumundan bahseder ve matematiksel atıflarda bulunuruz. Mitolojilerden başlayarak dinlere ve son olarak bilimlere kadar her şeyin nasıl başladığına dair yanıt arayışı insanlığın en temel ve hiç bitmek bilmeyen macerasıdır. Sona ermesi ancak homo sapiensin dünya üzerinden tamamen silinmesine bağlıdır. Bu da tahmin edersiniz ki en azından yakın bir zamanda pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle tanrısal açıklamalara, büyük filozofların düşüncelerine ve nihayetinde bilimin verilerine dayanarak çeşitli açıklamalarda bulunmuşuz. Peki derdimiz neydi, neden bu kadar büyük bir çaba içine girdik? Çünkü varlığımızı anlamlandırmamız, bu dünyada neden yaşadığımızı bilmemiz ve ona göre bir anlayış inşa edip, önümüze hedefler koyup yaşamamız gerekiyordu. Her şey, ateşi evcilleştirip kullanmak ve alet yapmakla başladı. İşte o an, uzayı fethedecek insanlığın dış dünyaya devrimci müdahalesinin de başlangıcıydı. Müdahale dediysek doğadan tamamen ayrışma ya da doğa güçlerine büyük oranda diz çöktürme gibi bir durum söz konusu değildi. Hâlâ ona tâbiydik ve saygıda kusur etmemiz, yaşamımızın sona ermesiyle sonuçlanabilirdi. Bu nedenle bir uzlaşma içine girdik. Mitolojiler ve dinler, bu uzlaşının giderek soyutlaşan ifadeleriydi. Ancak üretim tarzının daha da karmaşık hale gelmesi, özellikle kapitalizmin şafağında yaşamı bilimle açıklama ve doğa incelemesinde metafiziği kapı dışarı etme ihtiyacını rakipsiz kıldı. Artık dinsel paradigmayla bilimin verilerinin karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Karşı karşıya gelen aslında iki üretim tarzıydı: Feodalizm ve kapitalizm. Elinizdeki sayımızda Yunan ve Hint mitolojisinin ve tek tanrılı üç büyük dinin yaradılış hikayelerini aktardık ve modern bilimin, “başlangıç” olgusuna dair verdiği gerçek yanıtları sayfalarımıza taşıdık. Hegel’in gözünden meselenin felsefi yönüne değinmeden edemedik. Evrim kuramının dini inanca bakışı nasıl değiştirdiği, büyük patlama ve evrenin oluşumu, cansızlıktan canlılığa giden süreç ve yaşamın ortaya çıkışı, yeni veriler ışığında insan evrimi bilimin en kapsayıcı yanıtlarını oluşturdu kapak dosyamızda. Yaradılış Hikayeleri ve Bilimin Yanıtları sayımız bir bakıma insanlığın olgunlaşma tarihi olarak da okunabilir. Ama bu esas olarak bir mücadele tarihidir. Hakikatin mücadelesinin haykırışından iki örnek verirsek:
Dünya dönüyor!
Evrim vardır!
ve daha nicesi… İşte sayfalarımızda bu gerçeklerin kendisini okuyacaksınız.
Dosyamıza katkı sunan değerli yazarlarımıza çok teşekkür ederiz. Eminiz bu sayı her kesimden okurun ilgisini çekecektir. Lütfen düşüncelerinizi bizimle paylaşın ve dostça, kardeşçe konuşalım.
Bilim ve aydınlanma birikimine sahip çıkalım!
Daha önce de yazmıştık. Dergimiz okurlarına yaslanarak bugünlere geldi. Sizin desteğiniz zor zamanlarda bizim için her şeyden daha önemli. Tek bir e-dergi satın almaktan e-arşiv satın almaya kadar küçüklü büyüklü her katkınız Bilim ve Ütopya’nın aydınlanma mücadelesini daha iyi yürütmesini sağlayacaktır. Bu nedenle dergimize olan desteğiniz kritik ve belirleyici. Hepimiz bu çabanın parçasıyız ve siz değerli okurumuzdan olanaklarınız ölçüsünde dergimize katkı yapmanızı rica ediyoruz. Bunu söylemekten çekinmiyoruz çünkü bu derginin kolektif bir yayın olduğunu, sizinle ilişkimizin içtenliğe dayandığını biliyorsunuz. Bilim ve Ütopya sistemin aparatı değil, insanlığın Türkiye’deki aydınlanma mevzisidir. Şimdi onu güçlendirme zamanı!
Destekleriniz için internet mağazamız magaza.bilimveutopya.com.tr’yi ziyaret etmeniz yeterli. Ortamı emperyalizme yaslananlara, bilim düşmanlarına, yobazlara bırakmayalım. Bilimin ve aydınlanmanın yılmaz ve kararlı organı olan dergimize sahip çıkalım. Türkiye’de bilim de var, ütopya da ve Türkiye’nin bilime de ütopyaya da ihtiyacı var!
Bilim ve Ütopya’nın da size!