Canı bozuk insanlar, inançlarını, o inançların yöneldiği hayatın anlamına ilişkin canı güçlü kılacak değerleri yaşayamazlar. İnançlarının kafesine sıkışıp kendisi gibi olmayanlara düşman olur, onları yok etmek isterler.
Yazık ki dünya bütünüyle buyurgana körlemesine boyun eğmeye yatkınlık taşıyor. Buyurgan karşısında can gücünü kullanabilen bireyler, topluluklar, toplumlar geleceğe güzel bir yaşanası dünya taşırlar.
Canı açarak soruna öyle bakalım.
Her insan bir candır. Can sağlığı, beden sağlığı ile sınırlı değildir. Duygu, düşünce, anlam verme, değer yaşama, çevreyle, kültürle, insanlarla ilişkiler oluşturma da bir anlamda can sağlığının alanına girer. Canlar birey olarak bir araya geldiklerinde can topluluklarını, can toplumlarını oluştururlar. En azından iki canın bir aradalığının da canı vardır. Toplulukların, toplumların, ulusların, devletlerin de canı vardır.
Bu aralar ülkemizin canı yaralıdır. Öncelikle maddi, ekonomik boyutu yaralıdır. 15 Temmuz’da yaşadıklarımızın yol açtığı travma sonrası stres, sınırlarımızda, güneydoğuda güvenliğimizi tehlikeye sokan çatışmalar, ülkemizin canını yakmaktadır. Olup bitenleri yeterince değerlendirememe de canımızın düşünme, mana verme boyutunu zedelemektedir. Diğer canlarla olan ilişkilerimiz de yaralıdır.
Yaralı bir canız toplum olarak. Geçmişimizden kalan yaralar, yeni yaralarla canımızı giderek dermansız kılmanın eşiğine getiriyor.
Bu yazıda dikkat çekmeye çalıştığım yara, canımızın “manevi” yarasıdır. Manevi dünyamızın, tinimizin yarası diğer yaralar arasından pek fark edilmiyor.
İnanma, inanarak bağlanma “yüksek değerlere”, “yüksek ideallere” yönelmişse, inananın inancını özerk, özgür, özge, özgün biçimde yaşadığında inanç sağlığı (Eski Yunancadan inanç sağlığına pistisiyatri diyebiliriz!) yerinde demektir.
Kendi aklıyla düşünemeyen, kendi gözleriyle göremeyip kendi kulaklarıyla duyamayanların inanç dünyaları baskıyla, onlara çıkarlar sağlayarak, hipnoz yoluyla ele geçirilebilir. İnanan, inancını bağımsız bir insan olarak yaşamalı, inancının altında ezilmemeli, dayatılmış inancın baskısında kalmamalı. İnancını özgür bir insan olarak yaşamalı: İçine düştüğü topluluğa şirin görünme, bu topluluk tarafından onanma kaygısı taşımamalı!
Özerk, özgür değilseniz, inancınızı sömürerek, sizi inanç odaklı yaşayan bir sürünün parçası yapabilirler!
Kendi çıkarlarına sıkışmış, hayatın merkezine hep kendini koyanlar, ötekini, farklıyı kendi dar dünyalarının dışına çıkarak kavrayamazlar. Onlar özgeliği bilmezler, yaşayamazlar. Ağızlarından “72 devlet birdir bize” sözünü düşürmeseler de, kendisi gibi olmayanları değersiz, tehlikeli, ortadan kaldırılması gerekli düşmanlar olarak görürler. “Ötekiler ölsün, dünya bize kalsın” diye düşünürler. Böyle yaşanan inancın şiddete başvurması kaçınılmaz görünüyor.
Sürünün bir parçası olmak istemeyen, özerk, özgür, özge inanan, kendi farklılığının, biricikliğinin farkındadır. Böylesi bir farkındalığa özgünlük farkındalığı diyorum. Özerk, özgür, özge, özgün bir biçimde inancını yaşayan insan, dünya için tehlike oluşturmaz.
15 Temmuz canını yaşadığını, yüksek değerlere bağlı olduğunu sanıp da canını yaşayamayan insanın ülkemize verdiği zararın yaşandığı bir gün oldu. Canın varoluşunu gerçekleştirmesi açısından olup bitenlere bir bakalım.
1. İmanını, inancını yaşayan insanın bölünmüşlüğünü görüyoruz. Can bir bütündür. İnsanın maddi, manevi dünyaları birbirinden kopuk değildir. İnsan henüz manevi hayatını bu bütünlük içinde yaşamayı başaramıyor. Mana ile maddeyi birbirinden koparıyor, manayı yüceltiyor, maddeyi aşağılıyor. Manayı yüceltmesinin arkasında maddeye egemen olma hayali vardır, oysa. Can bütünlüğünü sağlayamadığı için sahte dünyalar, öbür dünyalar yaratarak bu dünyayı ele geçirmeye çalışıyor dini kullanan bu canı bozuk bakış!
2. Can sağlığı özerk olmayı, bağımsız düşünebilmeyi, eleştirel tavrı gerektirir. Oysa yaşanan, tek kişinin kutsanmasıyla güce tapmadır.
3. Can özgürdür. Seçebilen, kendi başına karar verebilen, baskıların üstesinden gelebilen bir varlıktır. Oysa ortaya çıkan, insanı sürü içinde güdülen bir varlık haline getirme çabasıdır.
4. Can açıktır. Kendi iç dünyasına, dışındaki farklılıklara, farklı yaşama biçimlerine, inançlara açıktır. Can, açabilen, açılabilen, zihnini açık kılmaya uğraşan biridir. Farklı ufuklara açılmaktan korkmaz. 15 Temmuzda kapalı, gizli bir işleyişin yıllar süren ülkeyi ele geçirme sürecini acı bir biçimde gördük.
5. Can içtendir. Söyledikleriyle yaptıkları arasında uçurum yoktur. Kendini farklı göstererek, insanları kullanıp mana perdesi altında maddi, siyasi, askeri, kültürel bir işgal cana yakışmaz. Can, has, hasbi, halis bir varlıktır. Sinsi planları olan hesabi biri değildir.
6. Can özgedir. Ötekine saygısı vardır. Dünyayı kendisine bağlamayı düşünen, bunun için zulmeden, şiddet kullanan insan can olamaz.
Kısaca söylersek, ironi şurada: İnsan inancıyla özgürleşir, özerk varlığını duyar. Oysa yaşadıklarımızdan inancın insanı köleleştirdiğini, darlaştırıp sığlaştırdığını acıyla görüyoruz.
Prof. Dr. Ahmet İNAM
ODTÜ Felsefe Bölümü
Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın ekim 2016 sayısında yayımlanmıştır.