Akıllı kimdir? Bizde genellikle kurnazlara akıllı denir. Kurnaz, “aklımı seveyim” diye ileri fırlayan, fırsat gözeten, durumunu çıkarına uygun hâle getirmeye çalışandır. İlkesizdir. Değerlerden söz etse de, onları yaşayamaz. Kurnaz, akıllı değildir. Neden? Akıllı, akıl emanet edilecek insandır. Kurnaza akıl emanet edilmez. Kurnaz yalnızca kendi çıkarını gözetir. “İşini bilir.” Kurnazlık odaklı bilginin ardına düşmez akıllı.
“Akıllı, aklı emanet alır” ne demek? Akıllı, aklı taşıma sorumluluğuna sahiptir, demek. Sorumsuzdan akıllı olmaz. Akıllı, akla özen gösterir, aklını kollar, savunur, bakımını yapar. Akıl bakımı kaçınılmazdır. Bakılmayan akıl yobazlaşır. Katılaşır. Doğmalar içinde boğulup yok olur.
Akıllı, akla saygı duyar. Akla saygı, insana, bu gezegendeki hayata, evrendeki yaşama saygıdır. Cana saygıdır. Canlıdır akıl. Akıllı, aklı besler. Özgürleştirir. Eleştirir.
Akıllı olmak, aklı taşıma sorumluluğu ister. Bu sorumluluk bir ahlak sorumluluğudur da. Aklınız varsa insansınız. İnsansanız aklınızın sınırları içinde anladıklarınıza, o anladığınız alanın varlıklarına karşı sorumlusunuz. Bu sorumluluk aynı zamanda akılla ilgili, ussal bir sorumluluktur.
Akıl, yalnızca biçimsel (formal) olanın, mantığın, matematiğin alanıyla sınırlı değildir. Diğer yandan tutarlılığa, mantıkça sağlam bir düşünce yapısına, düşünme sürecine sahip olma, akıl taşıyanın özelliğidir.
Bizim gibi kültürlerde tutarlılık, mantıkça sağlamlık, günlük yaşamda ve siyasette pek önemsenmez. Tutarsızlık, ya duygusal yollarla ya şiddet kullanarak ya da karşı tarafı hipnotize ederek, otorite dayatan tavırlarla giderilir. İnsanımız yazık ki tutarsızlıklara karşı yeterince duyarlı değildir. Mantığı bir “okus pokus” olarak görme yatkınlığımız da vardır. Mantık değil de daha çok retorik yeğlenir. Ses tonu, jestler, vücut dili, giyim kuşam, karşımızdakinin toplumsal, ekonomik, siyasal konumu, çıkarımız, mantığın yerine geçer. Akıllı olduğunu sanan mantık budalaları olduğu gibi, mantığı şekilden ibaret sanan aydınlarımız, akademisyenlerimiz de vardır. Ezberleriz. Mantığı da ezber sananlarımızın sayısı hiç de az değildir. Düşünmeyiz. Düşünemeyen sözde akıllılar ülkesi olmak zorunda değiliz.
On birinci yüzyıldan Divan-ı Lügat-it Türk ne diyor?
Endik kişi tetilsün
İl törü yetilsin
Toklı böri yitilsün
Kadgu yeme sawılsun
(Şaşkın, ahmak insanlar akıllansın. Ülke ve devlet gelişsin, dirliğe düzenliğe kavuşsun. (Ülkede öyle bir barış olsun ki) kurtlarla kuzu birlikte yürüsün. Kaygı ve keder (de böylece) savrulup gitsin.)
Yaklaşık bin yıl ötesinden gelen bu ses, aklının sorumluluğunu taşıyamayıp onu geliştiremeyenlere uyarı: Aklı unutursanız, dirlik düzenlik de yiter. Akıl yaşam içindir. Birlikte hakça yaşamayı, emeğin hakkını, demokrasiyi, akılla sağlayabilirsiniz.
Gençlerimizin eğitiminde onlara akıl taşıma duyarlılığı, sorumluluğu verilmeli. Aklı dar biçimlere, irdeleyemediğiniz algoritmalara, temellerini bilmediğimiz (bilmediğimizi bilmediğimiz!) formüllere, kalıplara indirgemek, bizi akıl körü yapar.
Akıl açıklığı, görüşlerimizin, inançlarımızın dayandığı temel inanç ve görüşlerimizin ne olduğunu irdelemeyi gerektirir. Neden buna inanıyorum? Bu bilgim nereden geliyor? Bana bunu böyle anlattılar da, olup biten gerçekten böyle mi?
Akıl açıklığı, içinde bulunduğumuz dünyayı, kültürü, elbette kendimizi tanımayı gerektirir. Akıllı olmak yürek ister. Korkaktan akıllı olmaz. “Sapere aude!”, bir yorumuyla aklını kullanacak cesaretin olsun demek, Aydınlanma düşüncesinin gözünden, Kant’ta doruğuna ulaşan bu bakışın üstünden yıllar geçti. Artık aklı daha geniş, daha zengin, daha yaşamın karmaşasına yakın bir açıdan görmeye çalışıyoruz. Elbette post-modern, hiper-modern açılımlardan söz etmiyorum. Yaşamdan, birlikte yaşamanın oluşturduğu değerlerle donanmış hayattan beslenen bir akıldan söz ediyorum.
Böyle bir akıl, savunduğu düşüncelerin, inançların karşıtlarını görür. Ele aldığı konuyu anlamada farklı yollara, değişik seçeneklere duyarlıdır. Değişik görüşleri eleştirip, düşünsel olarak tartabilir.
İnsanın emanet aldığı akıl, kendine bakmak, kendini geliştirmekle yükümlüdür. Bunun için kendini deneyime, yaşantılara, bilgiye açar, yeniyle, tazeyle besler. Anlamaya, dinlemeye, öğrenmeye çabalar.
Ne diyordu yüzlerce yıl öncesinden gelen ses (Kutadgu Bilig X, 327) :
Ukuşlug kerek ked ödürse kişig
Biligilg kerek ked bütüese işig.
(Akıl gerek seçmeye kişiyi, bilgi gerek yapmaya işini.)
Prof. Dr. Ahmet İNAM - ODTÜ Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi
Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın temmuz 2018 sayısında yayımlanmıştır.