Bilim yeni önermelerle ve onların yanlışlanıp yanlışlanamamasıyla ilerler. Bu bilimin olmazsa olmazıdır. Yani önermeler test edilebilir olmalıdır. Burada önemli olan fikrin kendisidir. Yani kimin tarafından öne sürüldüğü değil. Ya da gerçekten de bu, çağımızda böyle midir? Bu soruya yanıt maalesef olumsuzdur.
Dünya’da belirli başlı başarılı araştırma kuruluşları ya da üniversiteler var. Bilimde ilerleme kaydedebilmek için ise genelde iyi bir eğitim de şart. Bunlar herkesin kabulü. Fizik alanını göz önüne alırsak, hemen hemen herkesin makalesini dergiye göndermeden önceki halini gönderdiği arxiv.org adında bir web sitesi var. Makalelerin buraya gönderilmesinin bir amacı da dergilerin makale yayınlama süreleri belirli olmadığı için kimin hangi çalışmayı önce yaptığının bir tescilini sağlaması. İsmini gizli tuttuğum Türk bir arkadaşım biraz sansasyonel bir başlığı olan bir makaleyi arXiv’in kütleçekimi ve yüksek enerji fiziği kısmına yükledi. Bu makale arXiv tarafından standart teamüllerin dışında yaklaşık 3 hafta bekletildi ve daha sonra makaleyle alakası olmayan genel fizik kategorisine yüklendi. Bana kalırsa bu kişi makalesi arXiv’e kabul aldığı için şükretmeli! Bildiğim kadarıyla da makalesi henüz hiçbir atıf almadı.
Şimdi de bu arkadaşımın milliyeti hakkında bir varyasyon yapalım. Yalnızca zararsız düşünce deneyi. Kendisinin bir an için Amerikalı olduğunu ve MIT’de çalıştığını varsayalım. Bunun hemen birkaç sonucu olacak: 1) arXiv makalesini bekletmeye ya da reddetmeye cesaret edemeyecek ve makalesi istediği kategoride gönderilme süresinden bir gün sonra (normal süre budur) yayınlanacak 2) ünlü bilimsel dergiler bu makaleyi yayınlamak için yarışacak 3) bütün küresel yayın organları bu makaleyi manşetlerine taşıyacaklar ve böylece bütün Dünya bilimdeki “yeni gelişmeler”den haberdar olacak.
Sizce fark ortada değil mi? İşte bu, postmodern bilimin çarpık yüzüdür.
Sansasyonel başlığı olan bu makale yanlışlanabilir ileride. Bu sorun değil. Bilimin kendi doğası budur. Fakat bilimde yeni hipotezler ortaya koyarken ya da yeni sonuçlar çıkarırken hata yapmaktan korkmamalıyız. Tabii ki burada temel bilimsel gerçeklerle çelişen safsatalardan bahsetmiyorum. Şebnem Ferah’ın 2001 yılında yayınlanan Perdeler albümündeki “Korkarak Yaşıyorsan” şarkısında geçen, çoğu zaman Nietzsche’ye atfedilen ama kaynaklarda bulamadığım, “korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin” sözü bahsettiğim durumu iyi bir şekilde özetliyor.
Bir basın politikası olarak yerli bilimsel yayınlarımızı topluma daha çok anlatmalıyız. Şahsen ben bir fizikçi olarak popüler bilim yazılarımla bu amaçta çaba sarf ediyorum. Postmodern bilim çağında “tutunabilenler” olmak için yapmamız gereken şeylerden birisi de budur.
f.semih.dundar@yandex.com