Tamlık, eksiklik ve yaşam

Yazan
Emrah Maraşo
Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni
Yazının Okunma Süresi
4 dakika

Tamlık derken kusursuzluktan bahsediyoruz. Kusursuzluk… Bedenimizden giysilerimize, arkadaşlarımızdan sevgilimize, işimizden evimize kadar her şeyin belirlenmiş standartlarda olması. Kuşkusuz standart çoğu şey için güzel ve iyi. Hayatımızı düzene sokan, ölçüt koyan ve sınır çeken olmazsa olmaz bir kavram. Ancak bu kavramı insana katı bir şekilde uyarladığımızda, uyarlanan şeyin içeriği oldukça belirleyici hale geliyor. O içerik sadece anlamayı değil dışlamayı esas aldığında kusurlar ve onları taşıyan bizler eksik olarak kodlanıyoruz ve tamlık bir dayatma oluyor. Oysa insanın gerçeği bu mu? Hiç sanmıyoruz. Doğa eksiksiz ve kusursuz mu ki bizler öyle olalım? Evren bir cennet bahçesi mi ki bizler onun eşsiz çiçekleri olarak açalım? Böyle olmadığını biliyoruz. Eksik olmama halinin ne olduğu tartışmasına girmiyoruz. Tamlık ideasının aslında kocaman bir balon ve yanılsama olduğunu söyleme çalışıyoruz. Bu yüzden insana dair olan bozukluklar, rahatsızlıklar ve hastalıklar bizim bir parçamız. O parçaları yaftalamak, etiketlemek ve parmakla göstermek değil anlamak ve yardım etmek esas olan. Elinizdeki sayımızda da bunu yapmaya ve insana ayna tutmaya çalıştık. Bu nedenle üst başlığımızı insanı anlamanın aynasında olarak belirledik. Dergimizin bu sayısı söz konusu bozuklukları doğru bilmede hem meraklılara hem de alanda çalışan uzmanlara önemli bir katkı olacaktır. Birçok bozukluğu tek bir sayıda ve derli toplu ele alması bakımından da bu ayın Bilim ve Ütopyası oldukça özeldir ve yıllarca kullanılacak bir başvuru kaynağı niteliğindedir. O nedenle siz değerli okurumuzdan bu sayımızı çevrenize önermenizi ve okutmanızı rica ediyoruz. Safsatacıların değil bilim insanlarının, uzmanların kaleminden…
Dergimizin bu sayısının editörlüğünü Uzm. Dr. Alişan Burak Yaşar yaptı. Önceki psikoloji sayılarımızda olduğu gibi titiz emeği için sevgili dostumuza çok teşekkür ediyoruz. Katkılarını dergimizden esirgemeyen çok kıymetli yazarlarımıza ayrıca teşekkürü borç biliriz. Toplumumuza yaptıkları aydınlatıcı katkıda onların sesi olmaktan Bilim ve Ütopya olarak oldukça mutluyuz.

Modernite sancısı
Son aylarda ülkemizde modernite, 150 yıl, tarikatlar ve cemaatler yoğunluğu artan bir şekilde tartışılıyor. Buna son olarak Selefi derneklerin silahlandığı iddiası eklendi. Bu tartışmaların hiçbiri tesadüf değil çünkü ülkemiz toplam olarak bir özgürleşme arayışının içinde. Modernite ve onun ayak bağlarına yönelik tartışma da bu bakımdan anlam kazanıyor. Modernite tarihsel olarak kapitalizmle birlikte doğdu ancak kapitalizmle son bulmadı. Aydınlanma, bilim, akıl, serbest rekabet, sömürü gibi kavramlar moderniteyle esas karakterlerini kazandılar. Ancak kapitalizm gerici hale geldikçe ve emperyalistleştikçe modernitenin değerlerini milli demokratik devrim ve sosyalizmi hedefleyen akımlar üstlendi. Bu noktada sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı iki tutum belirdi: Birinci tutum yereli ve geleneği esas alan ve söylemsel düzeyde buradan bir muhalefet/direniş türeten akım. İkincisi ise uluslararası devrimci fikirleri kendi gerçekliğiyle harmanlayan, geleneğe de bu açıdan bakan milli devrimci hareketler. Postmodernistler ilkini demokrasi adına kutsarken ikincisini lanetledi. Zaten postmodernizmin asıl hedefi ezilen dünyaydı. Yoksa ezenlerin içindeki bir felsefi tartışma değildi.
Günümüz Türkiyesinde ise söylemler hem zorunluluklara tabi hem de belli iradi hedefleri içinde taşıyor. Mühim olan ülkemizin nesnel ihtiyaçlarını esas alarak doğru fikirleri, güç toplayan bir çizgi izleyerek sürdürmek ve eleştirileri de bunu dikkate alarak yapmak.

Sanatın Hafızası köşemiz
Değerli yazarımız Meral Akçay, Sanatın Hafızası köşesindeki röportajlarına Kasım ayında başlayacak. Okurlarımıza duyururuz. Önemli isimler ve harika söyleşiler bizleri bekliyor olacak.

Mutlu bir ay umuduyla…

Çiviyazısı