Karadan suya dönüş: Balina, yunus ve domuz balıklarının evrimi

Yazan
Doç. Dr. Burçin Aşkım Gümüş
Gazi Üniversitesi Biyoloji (Zooloji) Bölümü
Yazının Okunma Süresi
12 dakika

“Sevgi, çalışma ve bilgi yaşamımızın tükenmez kaynaklarıdır.

Öyleyse, yaşamı onların yönetmesi gerekir”

Wilhelm Reich/ 1948

Ülkemizde son zamanlarda en çok ilgi çeken konulardan biri e-devlet sisteminden ulaşılan “soy ağacı” sorgulama hizmeti oldu. Dertlerimizi tasalarımızı bir kenara bıraktık, soyumuzu sopumuzu sorgulattık. Büyük büyük ninelerinin ve dedelerinin adlarını ve nüfusa kayıtlı oldukları yerleri ilk kez öğrenen insanların ülkesi oluverdik birden. Ben geri durur muyum? Elbette durmadım. Öğrendim ki bizimkiler 150 yıldır resmen Anadolu’dalar. Mutluyum, gururluyum. Bu yazımda sizlere setaselerin soy ağacından bahsedeceğim: 150 değil, 60 milyon yıllık bir evrimin hikâyesi. Cetacea (Setase) familyası adını Yunanca “ketos= büyük deniz yaratığı” sözcüğünden almıştır. Tümü sucul olan bu hayvanlar (balina, yunus ve domuz balıkları), önceleri balık olarak sınıflandırılmış, ancak atmosferik oksijen solunumu yaptıkları, yavrularını doğurdukları, emzirdikleri ve kıllara sahip oldukları fark edilince omurgalı hayvanların (Vertebrata=Craniata), dört üyeliler üst sınıfının (Tetrapoda), memeliler sınıfına (Mammalia) dâhil edilmişlerdir.

Setase üyeleri kara memelilerinden türemişlerdir. Tümü karnivordur (etçil), bitki ya da alg ile beslenmezler. Islakken yalıtkanlığı azalan ve yüzmeyi engelleyen kıllar bu deniz memelilerinde alt çene ve burun etrafında tek tük foliküller haline indirgenmiştir. Bunlar, kara memelilerindeki duyu kıllarının (bıyık) kalıntılarıdırlar. Memeli hayvanlarda birey ve türlerin ayırt edilmesinde kullanılan kıl renklerinin yerini, bu hayvanlarda epidermal siyah-beyaz lekeler almıştır. Bazılarında ise derilerinin üzerinde ya da içinde yaşayan diğer organizmalar, bu hayvanların dış morfolojilerini belirler.

Örneğin; Mavi balinanın ventral kısmını (karın) sarımsı beyaz rengini mavi-yeşil algler oluşturur. Bu sebeple mavi balinaya “sülfür dip balinası” da denmektedir. Bilinen en büyük memelidir. 20-30 m uzunlukta ve 200 ton ağırlığında olan bu deniz memelisi, aynı zamanda en yüksek sese sahip hayvandır. Mavi balinanın sesi 188 desibele ulaşır ve bu da bir jet uçağın çıkardığı sesten 48 desibel daha fazladır. Mavi balina günde 4 ton kril tüketmektedir. 5-10 yılda seksüel olgunluğa erişen; 2-3 yılda bir 1 yavru doğuran bu memelinin hamilelik süresi 10-11 aydır. Kuzey kutup denizi hariç tüm okyanuslarda yayılış gösteren mavi balinaların, 1904-1967 yıllarında aşırı avlanmaları sonucu türleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. 1967 yılında dünya genelinde koruma altına alınmışlardır. Mavi balinalar günümüzde kimyasal ve ses kirliliği, habitat kaybı, gemi çarpması, krillerin aşırı avlanması, balık ağlarına takılma gibi tehlikeler ile mücadele etmektedirler. Ayrıca küresel ısınma ve denizlerin asidikleşmesi de mavi balinaların besini olan kril populasyonlarında azalmaya sebep olduğundan, dolaylı olarak bu hayvanların yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. WWF (World Wildlife Fund-Dünya Doğal Hayatı Koruma Fonu) balinaların korunmasında IWC (Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu) ile ortak çalışmalar yapmaktadır.

Setaselerin sucul yaşama uyumları: En önemli uyumları hareket ile ilgili olanlardır. Üyeleri yatay konumda değil dikey konumda olan kara memelilerinden türedikleri için, yüzerken organlarını dikey yönde kullanırlar. Oysaki timsah ve balıklar organlarını (bacak ya da yüzgeç) yatay yönde kullanırlar. Setaseler dört üyeli kara memelilerinin evrimleşmesi sonucu, harekette arka üye (organ) kaslarının önemli olduğu sucul hayvanların yaşam alanlarına giriş yapmışlardır. Bunlarda ön üyeler halen mevcuttur, ancak yüzgeç benzeri yapılara indirgenmiştir. Arka üyeler tamamen kaybolmuştur. Bazen dâhili anatomilerinde arka üyelerin kalıntısı olan yapılara Cüce balinalar hariç tümünde rastlanılmaktadır. Ön yüzgeçler yön bulmada kullanılır. Çok geniş ve kuvvetli olan kuyruk kasları hayvanın yatay yönde hareket etmesini sağlar. Tüm diğer balıklar gibi setaselerde de dorsal (sırt) yüzgeç vardır. Dorsal yüzgeç ve kuyrukta kemik bulunmaz, bağ dokudan oluşmuşlardır. Dış kulaklardaki bağ doku kaybolmuş, erkeklerde üreme organı vücut içine taşınmıştır.

Setaseler, yüzerken su yüzeyinde kaldıkları kısa süre içinde kuvvetli bir öksürük şeklinde akciğerlerindeki havayı su ile birlikte dışarı verirler. İnsan soluk alıp verme sırasında akciğerlerini %20 kapasiteyle kullanırken, setaselerde bu oran %80’e çıkar. Mavi balinalarda bu hava fışkırtması 6-9 metre yüksekliğe kadar ulaşmaktadır. İnsanda bilinç kaybı olduğunda soluk alıp verme işlemi refleks olarak sürerken, setaselerde bilinç kaybı ile birlikte soluk alıp verme de durur. Bu sebeple hayvan hızlı bir şekilde ölür. Yunuslar üzerinde yapılan çalışmalarda, bu hayvanların uyku sırasında beyinlerinin yarısının uyanık olduğu tespit edilmiştir. Böylelikle hayvan uyurken nefes almaya ve tehlikeleri algılamaya devam etmektedir. Büyük balinaların su yüzeyinde uyudukları ve böylelikle nefes almaya devam ettikleri gözlenmiştir.

Setaselerde tüm diğer memelilerdeki gibi karın ve karıncıktan oluşan dört gözlü kalp bulunmaktadır. Kan dolaşımı diğer memelilerdeki gibidir. Ancak önemli bir fark ve sucul yaşama önemli bir uyum olarak setaselerde “muhteşem dolaşım=rete mirabile” adı verilen yüksek oksijenli kan rezervi bulunmaktadır. Bu rezerv sayesinde hayvan dalış sırasında, kan ve beyne giden kan dolaşımını iskelet kaslarına giden kan dolaşımından ayırarak daimi olarak kana ihtiyaç duyan bu iki organı koruma altına alır.

Suda ısı havadakinden daha hızlı ısınır ve sucul hayvanların vücut ısıları kara memelilerinkinden daha soğuktur. Setaselerde vücut ısısı üç yolla regüle edilmektedir: 1) Isı kaybına yol açan dış organları küçültmek, 2) Isı yalıtımını sağlayan yağ dokusunu artırmak, 3) Dış yüzeye yakın kan dolaşımı ile ısıyı depolamak ya da yaymak.

Sucul ortamlara adapte olmadan önce setaselerde de diğer memelilerde olduğu gibi ön (kesici) diş, köpek dişi, küçük azı ve azı (öğütücü) dişlerinden oluşan heterodont tip diş mevcuttu. Sucul hareket tarzının kazanılması ve avı yakalama ve yutmada kullanılan ön üyelerin kaybı sonucunda setaselerde avlarını çeneleriyle yakalama ve tümüyle yutma uyumu gerçekleşti. Dişli balinalarda (Odontoceti) heterodont dişlerin yerini homodont dişler (benzer konik dişler) aldı. Balen balinalarında (Mysticeti) ise dişler tamamen kayboldu. Dişlerin yerini üst çenede balen adı verilen iki sıra plaka aldı. Bu plakalar sayesinde balina çok sayıda küçük krili ağız dolusu yutma imkânına sahip oldu.

Hayvanlarda iki tür duyu vardır. İlki somestetik, yani tüm vücutla ilgili duyular, ikincisi ise göz ve kulak gibi organlar tarafından algılanan özelleşmiş duyular. Somestetik duyular: Eksteroseptif (vücut dışı uyarıların algılanması); Propriyoseptif (vücut içindeki organların birbirleriyle olan konumlarının algılaması ve vücudun dış ortamdaki konumunun algılaması) ve Viseral (iç organlardaki ağrı ve acının algılanması) olarak sınıflandırılır.

Setaselerde eksteroseptif duyuların algılandığı bilinmekte, propriyoseptif ve viseral algıların da mevcut olduğu düşünülmektedir. Dişli balinalarda koku alma siniri yoktur. Balen balinalarında burun boşluğunda küçük bir alanda koku alma siniri mevcuttur, ancak balina sadece su yüzeyinde iken koku almaktadır. Yunuslarda ise kısmi koku alma (quasi-olfaction) mevcuttur. Hayvan dilinin arkasındaki boşluklar ile burundan bağımsız olarak koku almaktadır. Setaselerde tat tomurcuklarının mevcudiyeti ispatlanmamakla birlikte, yunuslarda tatlı, tuzlu, ekşi ve acıya karşı hassasiyet olduğu tespit edilmiştir. Görme duyuları bu deniz memelilerinde yeterince iyi gelişmiştir. Binoküler görüşün olduğu bu hayvanlarda renk algısı yoktur. Nehir yunuslarının bir cinsinde ise görme duyusu sadece karanlık ve aydınlığı ayırt edecek şekilde gerilemiştir. Setaselerde keskin bir işitme sistemi vardır. Özellikle yunuslar ve domuzbalıkları, kendi ürettikleri seslerin oluşturduğu ekolar aracılığıyla çevreleri hakkında bilgi edinirler (ekolokasyon). Ekolokasyonla hayvanın edindiği izlenim bir insanın gördüğü manzaraya eştir.

Yunusların ses dalgalarına duyarlılığı insanınkine yakın iken (40-50 hertz), balinaların algıladığı sesler bu dalga boylarından başlayarak çeşitlilik göstermektedir. Balinalar 10 hertzlik ve çok gürültülü sesler çıkarabilirler.

Büyük balinaların kuzey ve güney yönünde mevsimsel göç ettikleri bilinmektedir. Yazları bol miktarda besin buldukları kutup denizlerinde geçiren balinalar, sonbaharda üremek için ekvatora doğru giderler. Setaselerde, kara memelilerinin aksine, doğumda önce hayvanın kuyruk kısmı gelir.

Bu deniz memelilerinde insan ve diğer memelilerde görülen hastalık ve parazitlerin çoğu mevcuttur: Kanser, romatizma, zatürree, karaciğer kelebeği, tenya ve yuvarlak solucan bunlardan bazılarıdır. Setaselerin üzerlerinde komensal ya da parazitik yaşayan deniz arthropodları yaygındır.

Balina ve yunuslarda bireysel ya da toplu olarak karaya vurma görülür. Biyologlar, bunun çeşitli sebeplerinin olduğunu düşünmektedirler: Grup liderinden kaynaklanan sorunlar, salgın hastalıklar, avcılarından korkma ve onlardan kaçarken yolunu kaybetme, duymayı engelleyen parazitlerin istilası, uzak ataların göç yollarının takip edilmesi, grubun yönünü şaşırmasına sebep olan manyetik anomaliler, karadaki atalarının sığınaklarına dönme güdüsü, sığ sularda ekolokasyonun iyi olmaması, grupta nüfus artışı ve intihar.    

Balina ve yunuslarda anne ve yavrusunun uzun yıllar birlikte yaşadığı gözlenmiştir. Bunun yanı sıra, bazı yunuslar ile oluklu balinaların ve şişe burunlu yunuslar ile pilot balinaların beslenmek için grup oluşturdukları gözlenmiştir. Yavru setaseler arasında seksüel, saldırganlık ve savunmaya yönelik davranışları öğrenmek amacıyla oyun yaygındır. Ayrıca, hasta ya da yaralı bireyi koruma, tehlike karşısında bir araya toplanma gibi davranışlar sergilerler. Saldırgan davranışlar sürüye liderlik yapmada, beslenmede ve üremede yaygındır. Ergin yunusların vücutlarında çok sayıda ısırık izi bulunur. Özellikle üreme dönemlerinde dişi için mücadele eden erkekler arasında ölümcül mücadeleler görülmektedir. Isırma, kafa atma, kuyruk yüzgeçleri ve çeneleriyle darbe vurma sadece tür içi değil, diğer türlere karşı da kullanılan savunma ve saldırı yöntemlerindendir. Bazı yunus türlerinde çiftleşme sırasında dişi bireye şiddet uygulama ve dişinin yavrularını öldürerek kısa sürede tekrar çiftleşmeye hazır hale gelmesini sağlama gibi davranışlar gözlenmiştir. Yunuslarda saldırganlık konusuyla ilgili olarak, Evrim Ağacı’ndan Çağrı Mert Bakırcı’nın “Hayır, yunuslar gülmezler” başlıklı yazısını okumanızı öneririm (1, 2, 3).

Setaselerin evrimi, çift toynaklı bir hayvanın (Artiodactyla: Geyik, zürafa, domuz, antilop, keçi, koyun, öküz, hipopotam vb.) kara habitatlarından sucul habitatlara geçişini gösteren tüm formlara ait fosillerin bulunduğu en güzel evrim örneklerinden bir tanesidir. Setaselerin ataları yaklaşık olarak 60 milyon yıl önce U dönüşü yaparak vücutlarını suda hareket etmeye, beslenmeye, çiftleşmeye ve duyuları algılamaya uygun hale getirmişlerdir. Peki, bu hayvanların okyanuslara geri dönmesinin sebebi neydi? Bu konudaki en yaygın ve kabul gören hipotez, Indohyus ve Pakicetus gibi balina benzeri artiyodaktillerin zamanının çoğunu sucul habitatların kıyısında geçirdikleriydi. Zaman içinde bu hayvanlar okyanus içinde yaşamalarını sağlayan adaptasyonlar geçirdiler. Ambulcetus ve Rodhocetus fosillerinde yüzmeyi sağlayan yassılaşmış kuyruk ve genişlemiş arka üyeler bulunmaktadır. Ayrıca, burun deliklerinin yüzün ön kısmından başın üst kısmına kayarak hava deliği halini aldığı görülmektedir. Kara habitatlarından sucul ortama geçiş yapan bu hayvanlar besin için kara hayvanları ile rekabet etmekten kurtulmuşlardır. Rekabetin azalması ya da ortadan kalkması canlılarda daha fazla sayıda bireyin hayatta kalmasına ve üremesine olanak sağlamaktadır (4, 5).

Günümüzde okyanus, göl ve nehirlerde yaşayan 89 setase türü olduğu bilinmektedir (6). Bunların içinde Atlantik gri balinası ve Çin nehir yunusunun uzun yıllardır gözlemlenmediklerinden soylarının tükenmiş olabileceği düşünülmektedir. Kuzey Atlantik çubuklu balinası, Kuzey Pasifik çubuklu balinası ve Kaliforniya Körfezi domuz balığının ise soyları tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır (7). 60 milyon yıllık meşakkatli bir yolculuğun sonunda okyanus, göl ve akarsulara dönen bu memelilerin 7 milyon yıllık Ardipithecustorunlarının tehdidi sonucu yok olmaları ve yok olmak üzere olmaları çok üzücü. Kendini doğanın bir parçası olarak gören, doğaya ve diğer canlılara zarar vermeyen insanları saygı ile selamlıyorum.           

Kaynaklar

(1) https://www.britannica.com/animal/cetacean

(2) http://wwf.panda.org/what_we_do/endangered_species/cetaceans/about/blue_whale/

(3) https://evrimagaci.org/photo/tr/yunuslarla-ilgili-gercekler-hayir-yunuslar-gulmezler

(4) https://whyevolutionistrue.wordpress.com/2012/12/30/a-terrific-popular-article-on-the-evolution-of-whales/

(5) https://biology.stackexchange.com/questions/21578/how-and-why-did-mammals-go-back-to-the-oceans

(6) Perrin WF, 2018. World Cetacea Database (http://www.marinespecies.org/cetacea)

(7) http://baleinesendirect.org/en/which-cetacean-species-are-extinct

Evrim