Sanat nörolojik bir değişimden mi doğdu?

Yazan
Richard G. Klein
Çeviri: Canan Topaloğlu
Yazının Okunma Süresi
13 dakika

“Out of Africa” teorisine göre, modern insanın atası Homo sapiens yaklaşık 50 bin yıl önce, henüz yayılmadan, Avrupa ve Yakındoğu’da yaşıyordu. Bu tarih, aynı zamanda “tamamen modern bir davranışın” ve ilk sanatsal faaliyetlerin de ortaya çıkışına denk geliyor. Bu kültürel değişimi yalnızca, Homo sapiens'in beyninin lehine gerçekleşen genetik bir değişim açıklayabilir.

Paleoantropologlar yıllardan beri modern insanın tek bir yerde mi yoksa Afrika ve Avrasya’da farklı yerlerde mi ortaya çıktığını soruyor. Son paleontolojik, arkeolojik ve genetik keşifler tamamen Afrikalı bir kökeni ileri sürse de, soru hâlâ tam yanıtlanmış değil. Modern insanlar, Afrika’dan, arkaik insangillerin yerini aldıkları Avrasya’ya doğru yayılmış olmalılar. Bu, ünlü “Out of Africa” teorisi.

Bu şemayı kabul etsek de, önemli bir soru kalıyor: Modern insanlar tüm dünyaya niçin ve nasıl yayıldı? Bana göre katalizör, 50 bin yılları dolaylarında. Afrika’da "tamamen modern bir davranışın” ortaya çıkışıydı. Burada modern davranıştan anladığım, avcı-toplayıcılarınkiyle karşılaştırılabilecek bir sosyal organizasyonun varlığıdır. Özellikle, arkeolojik araştırmalar gösteriyor ki, 50-40 bin yıllarından itibaren insan grupları değiş-tokuş yapıyorlardı (hammadde, nesne) ve dinsel törenleri vardı. Birçok kazı kentinde sanat ürünleri bulmamız da aynı tarihten itibarendir. Bu modern davranışın Afrika’da aniden ortaya çıkışını, kuşkusuz, sosyal ve demografik değişimler açıklayabilir, ama en basit açıklamanın, Homo sapiens'in beynini geliştiren, lehine bir genetik değişimin gerçekleşmesinde yattığına inanıyorum.

Homo sapiens’e doğru adım adım

Bu kültürel değişimlerin bütün dünyaya nasıl yayıldığını anlayabilmek için, bir an tamamen filogenetik yönlere ve son bilimsel keşiflere dönelim.

Genetik çalışmalar, şempanzelerin ve günümüz insanının son ortak atalarının 8-5 milyon yıl önce yaşadığını gösterdi. Yaklaşık 2,5 milyon yıla kadar, insangillerin çoğu iki ayak üzerinde yaşıyordu; büyük maymunlarınkine yakın küçük bir beyinleri ve tırmanmalarını sağlayan uzun kollan vardı.

2.5 milyon yıl önce, insan beyni gelişmeye başladı. Zamansal bir bakış açısından, beynin büyüklüğünün artması, ilk arkeolojik yerleşimlere rast geliyor: Burada, önemli bir teknolojik

bağımlılığa şahitlik eden taştan obje birikimleri buluyoruz. Bu objelerin yanlarında hayvan kemik parçaları vardır, bu da bizimkine yakın etçil bir beslenmenin işaretidir. 1.8 ve 1 milyon yıl arası, ilkel bir insangil türü Avrasya’da yayılır. Fosiller gösteriyor ki; bu türden gelenlerin anatomisi, yaklaşık 500 bin yıl önce, en az üç farklı evrimleşen türün oluşmasını sağlayacak şekilde ayrıldı: Afrika’da Homo sapiens (modern insanın ataları), Avrupa’da Homo neanderthalensis (Neandertaller), Asya’da Homo erectus (Java ve Pekin insanı).

50-100 bin yılları arasında, Avrupalı topluluklar yavaş yavaş Neandertallere özgü özellikleri almaya başlıyorlar, bunun sonucunda Neandertallerin tipik görünüşüne ulaşıyorlar. Neandertaller'in evrimi, büyük olasılıkla hem doğal bir seçilimden hem de izole olmuş küçük toplulukların ortasında genetik bir sapmadan ileri gelmektedir. Örneğin, soğuğa dayanma elverişliliği seçimi, Neandertallerin belirgin bir özelliği olan iri gövdeleri ve kısa kol ve bacakları açıklayabilir. Genetik sapma, yüzün ve kafatasının birçok özelliğini açıklayabilir, örneğin kulaktozu ve kafatasının onlara has geometrisi. Bu anatomi, yaklaşık 40 bin yıl önce Homo sapiens, neandertaller'in yerini alana kadar değişmeden kalmıştır.

Neandertaller günümüz insanıyla genetik karşıtlıklar taşıyor

Avrupa'dakinden sayıca çok az olan, 500-100 bin yılları arasını kapsayan Afrika fosilleri, anatomik açıdan Neandertalleri önceleyen hiçbir örneği kapsamaz. Araştırmaların gösterdiğine göre, 100 bin yıl önce modern ve premodern insan Afrika’da ve Yakındoğu’da oldukça yayılmış durumdaydı.

Uzakdoğu’da durum biraz karmaşıklaşıyor. Arkeolojik araştırmalar, iki ayrı evrimleşen soy ortaya çıkartıyor. Bir yandan, 500 bin yıl önceden yaklaşık 50 bin yıl önceye kadar Güney Asya Homo erectuslarının içinde bir devamlılık vardı. Diğer yandan, Çinli Homo erectuslar 50 bin yıldan sonra evrimleşmişlerdi. Anatomik olarak Güneybatı Asya Homo erectus’ larına yakın olan topluluklar, 100 bin yıl önce bazı kafatası özellikleri bakımından Afrika Homo sapiensler’ine yaklaşmışlardır.

“Out of Africa” teorisi özellikle, Afrika'daki modern ve premodern anatominin büyük eskiliği üzerine kurulu, ama iki yeni keşif buna da karşı çıkıyor. Bu keşiflerde, öncelikle, günümüz insanlarının 200-150 bin arası yaşı olan ortak bir atayı paylaştığını öngören dikkat çekici genetik benzeşikliği söz konusu. Oysaki Afrika’da bu dönemin Homo sapiensler’inin fosillerini buluyoruz. Ayrıca, neandertaller ve günümüz insanı arasındaki genetik karşıtlık gösteriyor ki; son ortak ataları 500 bin yıl önceye kadar gidiyor. Bu ikinci keşif, merkez ve Doğu Avrupa’dan gelen neandertal fosillerinin üzerinde yapılan mitokondrial DNA çalışmaları üzerine kurulu. Henüz modern ve premodern Afrika insanının fosilleri üzerinde DNA örnekleri yok; ama eğer “Out of Africa” teorisi doğruysa, gelecek araştırmalar gösterecek ki, 100 bin yıl önce Afrika’da yaşayan nüfus genetik olarak günümüz insanına neandarteller’den daha yakındır.

Hapsolmuş topluluklar

Tabi ki “Out of Africa” teorisi birkaç problem içeriyor. Özellikle, bu teori, modern ve premodern insanların, niçin ortaya çıkışlarının hemen andından, yani 100 bin yıl önce, Afrika’dan göç etmediklerini açıklamıyor.

Aslında, dediğimiz gibi, bu topluluklar, yaklaşık 50 bin yıl önceye kadar Afrika'ya ve Yakındoğu’ya bitişik bölgelere hapsolmuş gibi gözüküyor. Hatta Neandertallerin 80 bin yıl önce hava yeniden soğuduğunda, Yakındoğu’nun premodern insanlarının yerini almış olmaları bile mümkün.

100-50 bin yılları arasında Afrika’da yaşayan topluluklar, modern ya da premodern bir anatomiye sahip olmuş olmalılar, ama davranışları açısından Neandertaller'e ve arkaik insangillere çok benziyorlardı. 100-50 bin yıl önce bu insanlar taşı işlemekte çok ustaydı; pigment olarak kullandıkları, doğal olarak demir ve manganez içeren kayalar topluyorlardı; ara sıra ölülerini toprağa veriyorlardı ve beslenmek için büyük memelileri avlıyorlardı. Tüm bunlar, kendilerinden

önce gelen topluluklardan daha gelişmiş olduklarını düşündürüyor. Bununla birlikte, onlardan önce gelen topluluklar ve Neandertaller gibi, taş işlemeye yarayan el takımları pek çeşitlendirilmemişti.

Önemli miktarda çevresel çeşitliliğe rağmen, binlerce kilometre üzerinde ve binlerce yıl içinde imal edilen nesne tipleri çok az çeşitlenmiştir. Araç üretmek için kullanılan taşların neredeyse tamamı, yakın maden yataklarından geliyordu ki bu dar bir alanın ve çok basit bir sosyal organizasyonun yararlı hale getirilmeye çalışıldığını gösterir. Bu insanlar, araç üretmek için kemiği, fildişini ve kabuğu neredeyse hiç kullanmıyorlardı ve yalnızca, konaklamaları için yerin düzenlenmesi ve yapılanması ile ilgili belirtiler bırakmışlardır. Pek de başarılı olmayan avcı-toplayıcılardı, örneğin balık avlamayı bilmiyorlardı. Nüfusları, avcı-toplayıcı normlarına kıyasla, görünür biçimde oraya buraya dağılmıştı. Ve özellikle, hiçbir sanatsal hareket izi veya dekore edilmiş nesne bırakmamışlardır.

Sanatsal tanıklık

Mantıklı bir biçimde şöyle sonuçlandırabiliriz ki, insana ilişkin nitelikler taşıyorlardı; ama günümüz insanı gibi modern değillerdi.

Eğer “Out of Africa” teorisi doğruysa, Afrika’da en eski sanatsal etkinliklere ilişkin kanıtları ve modern bir kapasitenin diğer izlerini bulmamız gerekir. Eldeki tarihler gösteriyor ki, ilk modern insan davranışı izleri, büyük olasılıkla 50-40 bin yılları arasında Geç Taş Çağı sonlarına doğru, Afrika’da ortaya çıktı, 43-40 bin yılları arasında Ortadoğu’ya ve Avrupa’nın doğusuna yayıldı ve sonunda yaklaşık 40 bin yıl önce Avrupa'nın batısına ulaştı. Bu veriler, modern insanın 50 bin yılları

civarında Afrika’dan göç ettiği hipoteziyle tamamen örtüşüyor. Afrika’daki ilk tartışılmaz sanatsal faaliyetler, takılardır: Kenya’da Enkapune Ya Muto’da bulunan Rift Vadisi’ndeki bir mağarada devekuşu yumurtasının içinde delinmiş parçalar söz konusudur.

Modern bir davranışın Uzakdoğu'da ortaya çıkışının tarihi hâlâ tartışmalıdır. Kimi araştırmacılara göre, böyle bir modern davranış, bu bölgede 10 bin yıldan önce ortaya çıkmamıştır. Aslında, Asya'nın doğusu için arkeolojik veriler fosiller kadar nadirdir ve kanıtların yokluğundan çok, yokluğun kanıtı ile belirginleşir. Modelin, Afrika, Ortadoğu ve Avrupa’ya kıyasla, Uzakdoğu’da farklı olup olmadığını anlamak için yeni arkeolojik araştırmalar şart oluyor.

Değişiklik beynin büyüklüğünde değil, iç organizasyonunda

Bu durumda, 50 bin yıl önce modern bir davranışın aniden ortaya çıkışını nasıl açıklamalı? En basiti, gerçekten modern bir beynin elde edilmesini kolaylaştıran beklenmedik bir değişimi öne sürmektir. Bu fikir, başlıca, iki dolaylı gözleme dayanıyor. Birinci olarak, daha başarılı bir beynin doğal seçilimi, insan evriminin ilk basamaklarını yürüttü. İkinci olarak, anatomik ve davranışsal değişimler arasındaki ilişki yaklaşık 50 bin yıl önce değişti. Bu tarihten önce, anatomi ve davranış, az çok beraberce, çok yavaş bir şekilde değişiyora benziyordu. Bu tarihten sonra, davranışsal (kültürel) değişimler hızla ilerlerken, anatomi göreceli bir biçimde sabit kaldı. Bu olayı, yenilik yapma kapasitemizi geliştiren nörolojik bir değişimle daha iyi açıklayabilir miyiz? Bu, ne neandertaller'in ve arkaik çağdaşlarının maymunsu beyinlere sahip olduklarını ne de biyolojik ve davranışsal açıdan ilk insanlar kadar ilkel olduklarını gösterir...

Bu hipotezin baş sorunu, fosil çalışmalarıyla test edilememesidir. En azından, şimdilik. Hatırlatalım ki, 200 bin yıl önce, neredeyse her yerde, insanlar modern ya da premodern bir beyinsel hacme sahipti. Eğer, 50 bin yıl önce nörolojik bir değişim meydana geldiyse, bu beyinsel organizasyonu ilgilendiriyor olmalı. Oysaki kafatası fosillerinin incelenmesi, yalnızca beyinsel yapılar üzerinde kurgular yapmaya yarıyor.

Yenilik yapma ve dil

Bu şartlarda kimilerine göre, modern bir davranışın, nörolojik kapasiteye uzun zamandır sahip olan ama bu modern potansiyeli, biyolojiyle ilişkili olmayan teknolojik ve sosyal bir değişimin gerçekleşmesine kadar ifade etmeyen insan gruplarında ortaya çıktığını söylemek mantıklıdır. Bununla birlikte bu fikir, nörolojik hipotezden daha az doyurucu, çünkü bu fikir 50 bin yıl önce sosyal ve teknolojik organizasyonun niçin bu kadar aniden ve kesin bir biçimde değiştiğini açıklamıyor. Bu bir durum, açıklama değil.

Avantaj sağlayan nörolojik bir değişimi öne sürmek, evrimin doğal seçilimle yürüyeceğini öne sürmekten daha tutumluca olacaktır. İşte 50 bin yıl. Büyük nörolojik değişimlerin en sonuncusu sadece yenilik yapma kapasitesini kolaylaştırmadı, ayrıca tek tek söylenmiş, sesbilimsel dilin ortaya çıkmasına da yardımcı oldu. Bu sav, modern kültürün, modern dile dayandığı gerçeğinden geliyor; ama kanıtların hâlâ dolaylı ve çok parçalı olduğu da bir gerçek.

Bu makale, La Recherche adlı derginin “Sanatın Doğumu" başlıklı 4 Kasım 2000 tarihli sayısından alınmıştır. Yazı Bilim ve Ütopya'nın 86. sayısında yayımlanmıştır.

Antropoloji