Postmodern anarşi, kavramsal aldatmaca ve felsefi şarlatanlık

Yazan
Prof. Dr. Yaman Örs 
Yazının Okunma Süresi
15 dakika

Zagreb’de çıkan ve İngilizce, Fransızca, Almanca felsefe yazılarının yayımlandığı Synthesis Philosophica dergisinin son sayısında, “Post-Modernlik” konusu için yapılan bir yazı çağrısı var. Orada konuyla ilgili olarak “önemli” yazarların arasından seçilenlerin oluşturduğu bir liste verilmiş ki, bunların arasında örneğin Lyotard, Habermas, Derrida, Foucault, Deleuze*, Guattari*, Lacan*, Baudrillard*, Virilio*, Wittgenstein, Heidegger, Nietzsche’nin adlan bulunuyor (1). Bunlardan (*)’la belirtmiş olduklarıma, buradaki bağlamımız açısından şu adları da eklemem gerekecektir: Kristeva, Irigaray ve Latour; çünkü bu sekiz felsefeci (ya da “felsefi”) yazarın yapıtları, sırasıyla fizikçi ve kuramsal fizikçi olan Alan Sokal ve Jean Bricmont’un akademik yönden sıkı bir eleştirel değerlendirmelerini yaptıkları ortak kitaplarının konusu olmuştur. Dergide adları verilen felsefecilerden örneğin Nietzsche, Wittgenstein gibi bir bölümü, günümüzün özellikle kitapta yer alan “postmodern” düşünürleriyle karşılaştırıldığında, dergideki geniş kümenin gerçekte tekdüze olmadığı söylenebilir ki, derginin yayın sorumlularının da bu konuda daha geniş bir zaman dilimine yer verdiklerini görüyoruz. Bizi buradaki bağlamımızda ilgilendiren nokta ise, kitapta yer alan “felsefi düşünürlerin” görüşlerindeki ortak noktalar olacaktır.

Bir başyapıt
Başlığını (en “hafif’ anlatımıyla) “Entellektüel Aldatmacalar” ya da yapıtı İngilizce’sinden Türkçe’ye çeviren iki kişiden biri olan Sayın Ongun Onaran’ın belirttiği biçimde “Entellektüel Hava Atmalar” anlatımıyla çevirebileceğimiz Fransızca’sını okuduğum bu kitap (2), kanımca bir başyapıttır. Zamanla o, geçtiğimiz yüzyılda, giderek diyebilirim ki çağdaş zamanlarda, son yüzyıllarda, bilim ve felsefenin yöntembilgileriyle ilgili olan yapıtlar arasında en başlarda bir yere sahip olacaktır diye düşünüyorum. Yazarlar, benim kullandığım kapsamlı ve felsefi anlamında “yöntembilgisi” gibi bir terim kullanıyor değiller; onlar, yazımın başlığında ileri sürdüğüm, “postmodern anarşi”, “kavramsal aldatmaca”, “felsefi şarlatanlık” terimlerinden de söz açmıyorlar.

Bu terimlerin anlam yüklerini kendileri başka terimlerle/anlatımlarla dile getirecek olabilirlerdi. Ancak her durumda, kullandığım bu terimlerin söz konusu yapıtın genel bağlamına ya da özüne çok uygun oldukları kanısındayım; gerçekte yazarlar da yapıtlarında benzeri terimleri, anlatımları kullanıyorlar.

Kitabın İngilizce’den Türkçe’ye çevirisini gerçekleştiren iki yazardan Sayın Mehmet Baydur, aylar önce bu konuya ayırdığı bir Kuşbakışı köşesinde şöyle diyordu: “Yapıtlarından alıntı yapılan bu ünlü yazarların hepsi birer bulanıklık, akıl karışıklığı, bilmedikleri konularda atıp-tutma ya da tutamama ustasıydılar. Bir anlam ve bağlam kargaşası... bu durum ise birçok aydının ve aydın adayının aklını karıştırıyordu.” Daha sonra Sayın Baydur, “Hiçbir anlam, bilgi, derinlik içermeyen birtakım bulanık...” işler yapan bu kişileri “postmodern şarlatanlar” olarak nitelendiriyor. Onları akademik açıdan onun tanıttığı biçimde nitelendirmek ve sıralamak gerekirse, bu “gerçek post-modernizm panayırı” şu adlardan oluşmaktadır: “Ünlü psikoanalist Jacques Lacan, edebiyat çözümlemesinden siyaset felsefesine kadar geniş bir alanda ürün veren Julia Kristeva, psikoanalizden dilbilime, oradan da bilim felsefesine kadar birçok alanda atıp tutan Luce Irigaray, bilim sosyolojisinde uzman Bruno Latour, bizde birçok hayranı olan sosyolog ve felsçfeci Jean Baudrillard, son yıllarda bizim memlekette de taklitleri, benzerleri, parodileri çıkmaya başlayan düşünür Gilíes Deleuze ve onun çok yakın çalışma arkadaşı, psikoanalist Felix Guattari, ne demekse bir ‘hız’ uzmanı olan Paul Virilio” (3). Gördüğümüz gibi burada, “bu yazarların hepsi felsefeci mi?” gibi bir sorunun yanıtını da buluyoruz.

Yapıtın Fransızcası'nda da yer alan bu adların çalışmalarına, görüşlerine, savlarına, birbirleriyle ve Bergson, Feyerabend gibi benzeri felsefecilerle olan düşünsel ilişkilerine orada değişik bölümler ayrılmıştır (Sayın Onaran’ın belirttiğine göre, kitabın Fransızca ve İngilizce basımları arasında tam bir örtüşme olmasa da, büyük bir kesişme söz konusudur; bunların arasındaki ayrılıklar da yazarların az çok değişik olan Fransızca ve İngilizce okur kitlelerine yönelme isteklerinden kaynaklanmaktadır). Yapıtın genel diyebileceğimiz bölümlerinde ise, söz konusu yazarların işledikleri konular açısından gündeme getirdikleri, “bilim felsefesinde bilişsel görececilik”, “kaos kuramı ve ‘postmodern’ bilim”, “Gödel kuramının ve kümeler kuramının birtakım kötüye kullanımları” (2) gibi birtakım temel, eleştirel felsefi-bilimsel noktalar ele alınmaktadır. Yapıtın son bölümünde yazarlar, konuyla ilgili genel akademik-felsefi noktaların ötesinde, onun siyasal yönden de bir tartışmasını yapmaktadırlar.

Bir ‘alay’ yazısı

İki yazar yapıtlarının sonuna iki ek bölüm koymuşlardır. Bunların birincisinde, ilk yazar Sokal’ın Amerika’daki saygıdeğer toplumbilim dergilerinden birinde çıkan bir yazısı (Fransızca’sında çevirisi) var, ikincisinde ise bu yazının bir yorumu. İşin çok ilginç ve çok çarpıcı yönü, bir fizikçi ve öğretim üyesi olarak Sokal, “Sınırları Aşmak: Kuantum Çekiminin Transformatif bir Hermenötiğine Doğru” başlıklı bu yazısında bilim ve felsefeyle ilgili olarak ileri sürdüklerini, “entelektüel aldatmaca” olarak nitelendirdiği “felsefi” yazarların yaklaşımları doğrultusunda ele almıştır (4). Özellikle kitapta yaptığı alıntılara bakılırsa, onların aldatmacalarının yöntemini kendilerinden belki de daha etkili biçimde kullanmıştır. O, kendisinin bilinçli olarak gerçekleştirdiği bu işi daha sonra açıklamıştır. Sokal ve Bricmont, kitabın ikinci ekini bu “alay” yazısının yorumuna ayırmışlar, Sokal’ın oradaki dayanaksız ve bilimdışı savlarının, sözde felsefi, kavramsal bağlantılarının gerçekte ne anlama geldiğini (daha doğrusu bir anlam taşımadığını) açıklamışlardır (5).

Sokal’ın büyük başarıyla “taklit” ettiği yaklaşımı ve yöntemi, “postmodern (ve yandaşlarınca övünülen) anarşi”, “kavramsal aldatmaca” ve “felsefi şarlatanlık” gibi terimlerle ya da anlatımlarla nitelendirmemiz, kanımca olup bitenleri akademik-felsefi-bilimsel açıdan belirtmekte çok uygun kaçmaktadır. Sokal, özellikle yine kitaptaki alıntılara başvurulduğunda ötekilerin ya da "karşıtlarının” değişik konularda kavramsal/felsefi düzeyde yaptıklarını, kendi “uydurduğu” bir konuda, daha düzgün, daha açık bir dille, görünüşte tutarsızlıklar/çelişkiler oluşturmadan ve daha da “inandırıcı” bir biçimde gerçekleştirmiştir. Onların ısrarla, benimseyerek, vurgulayarak yaptıkları gibi, fizik kavramları arasında özellikle kuantum mekaniğinden ve görecelik kuramından, bunun yanı sıra çağdaş matematiğin topoloji gibi kavramlarından yola çıkarak önce kuantum çekimini; daha sonra toplumsal ve/veya siyasal konuları ele almaktadır. Bunu yaparken de örneğin feminizm gibi “ideolojik” alanlara uzanmakta, yukardaki bilimsel-akademik konularla ve bilim anlayışlarıyla toplumsal-siyasal konular arasında birtakım (sözde) açıklayıcı bağlantılar kurmaya çalışmaktadır. Yazısında ayrıntılı dipnotlarına ve çok sayıda “postmodern” kaynağa yer veren Sokal ve kitabın öteki yazarı Bricmont, bu alay yazısını yorumladıkları bölümün başında bu noktaya temel, akademik bir açıdan değiniyorlar (6); buna göre, “ne yazık ki” bütün bu kaynaklar gerçek, bütün alıntılar doğrudur. Sonuçta, Sokal ve Bricmont’un ortaya koyduklan kavramsal aldatmacalar, felsefe düzeyinde ya da felsefi birer şarlatanlığa dönüşmektedir.

Felsefede şarlatanlık

Ben, felsefe ve şarlatanlık konusunu Bilim ve Ütopya'da daha önce ele almıştım (Bkz. 7, 8 no’lu dipnottaki kaynaklar). Felsefe yapmanın ya da felsefi düzeyde etkinlik göstermenin etik açısından sorgulanmaması (9) gibi, bir bakıma bunun da doğal diyebileceğimiz bir sonucu olarak, felsefede şarlatanlık konusu neredeyse hiç gündeme getirilmemiştir (10). Sokal ve Bricmont’un kitabının bu bakımdan çok önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz.

Kavramsal (ya da “entellektüel”) aldatmacalarda ve felsefi şarlatanca tutumlarda en başta gelen noktalardan biri şudur. Felsefi şarlatanlar, en başta fizik, biyoloji gibi temel bilimlerle matematiğin birtakım temel terimlerini, onları anlambilgisel bağlamlarından kopararak, bunu yaparken gerekçe vermeden ve dayanaksız, zayıf benzetimlerden yararlanarak, çoğunlukla toplumsal, siyasal, “ideolojik” ya da felsefi alanların tartışmalı konularına taşımakta; buradan gerçekte bilimsel, mantıksal, kavramsal vb. dayanakları bulunmayan, ancak kendi yaklaşımlarını “doğrulayan” birtakım sonuçlar çıkarmakta ya da genellemeler yapmaktadırlar. Burada tartışılan kitabın Fransızca’sına, İngilizce ya da Türkçe çevirisine (ve bunlarda görüşleri tartışılan yazarların kendi yapıtlarına) başvuracak okuyucular, bunların örneklerini doyurucu akademik açıklamalarıyla birlikte bulacaklardır. [Geleneksel ve “daha az entellektüel” şarlatanlar olan “alternatif tıpçılar”ın ürünlerinde bunu genellikle çok daha kesin ve çok daha tutarsız bir biçimde gözlüyoruz: Onlar, belki tümüyle karşı çıktıkları çağdaş bilimsel tıpta, genel olarak çağdaş temel bilimde üretilmiş pek çok bilimsel terimi, dolayısıyla bilimsel bilgiyi kendi amaçları için kullanmaktadırlar (Konunun yazarınızca yapılan çok öz bir tartışması için bkz. örneğin 11 no’lu dipnottaki kaynak).]

“Aldatmacalar” kitabının iki yazarının fizikçi, bunlardan birinin de kuramsal fizikçi olması, okuyucuyu, onların akademik alanlarıyla kitaplarının yüksek bilimsel-felsefi değeri arasında olumlu bir bağ kurmaya götürebilir. Bu bağlamda, geleneksel, “metafizik” eğilimli, ussalcı felsefecilerin düşünüş biçimini benimseyen birtakım temel ve uygulamalı bilimcilerin ve başka alanlardan gelen akademisyenlerin varlığına dikkat çekmeliyiz. Çağımızın (ne yazık ki sayıları oldukça sınırlı) yeni olgucu (“neo-pozitivist”) felsefecilerinden Avustralyalı David Stove’un belirttiği (12) gibi, bilim adamları arasında özellikle kuramsal fizikçilerin kendi alanlarında “spekülatif” yaklaşımları benimseyebileceklerini görüyoruz; yazar kısmen de olsa bunu, onların yaptıklarının günlük uygulamalardan uzak olmasına ve sürekli olarak ilgilendikleri kuramların “ileri ölçüdeki tuhaflıklarına” bağlıyor (13) . Yine Stove, (kanımca bekleneceği gibi) Karl Popper’in, Thomas Kuhn’un ve Paul Feyerabend’in temel felsefi ve bilim felsefesi görüşlerini ele alıp köktenci bir tutumla eleştiriyor (14). Sokal ve Bricmont da, ortak kitaplarının değişik yerlerinde (yine beklenmesi gerektiği gibi) bu hesaplaşmayı kendi açılarından başarıyla gerçekleştiriyorlar. Söz konusu üç düşünürden ilk ikisi, kendileri “post-modernist” olmamakla birlikte (ve bir bakıma dolaylı da olsa) bu akımın felsefede ve bilim felsefesinde yerleşmesine öncülük etmişlerdir diye düşünebiliriz(15). Synthesis Philosophica’nın yayın sorumlularının Wittgenstein’ı da “postmodern felsefe”yle ilgili adların kapsamına almaları, bu felsefecinin, onun “2.Dönemi” olarak bilinen “olgunluk” çağında önemli ölçüde ussalcılığa kaymasından kaynaklanmış olabilir. İki yazarın, kitaplarının sondan bir önceki bölümünü bilim ve felsefenin birimiyle ilişkisinin tarihiyle ilgili olarak Bergson’a ve onun izleyicilerine ayırmalarına da (16) burada değinebilirim.

Her durumda “postmodern/postmodernist” felsefe, (gerek yöntembilgisel gerekse tarihsel açıdan bakıldığında) gelenekçi, ussalcı, “spekülatif” felsefenin günümüzdeki (en düşük bir düzeyde, görececi ve) yozlaşmış bir uzantısı olarak görülebilir (15).

Buradaki bağlamımızda son olarak kısaca, “şarlatanlığın” ve benzeri aldatmacalı tutumların “psikolojisi’ne ve şarlatanlarla “entelektüel” aldatmacıların işlerini görürken bilinçli olup olmadıkları konusuna değinebiliriz. Sokal ve Bricmont, konuyu çok kısa olarak ele alıp, onun bu yönünün ortak kitapları bağlamında kendilerini ilgilendirmediğini söylüyorlar (17). Belki en başta bilim ve şarlatanlık konusundaki yapıtıyla tanınan değerli felsefecimiz Sayın Hüseyin Batuhan, onu genel olarak şarlatanlık bağlanımda bir ölçüde irdelemektedir (18). Yazarınız açısından buradaki konumuz olan felsefi ya da felsefede şarlatanlık ve benzeri tutumların ötesinde daha genel olarak ilgimizi çekebilecek konuyu, felsefecilerin, özellikle de geleneksel, ussalcı, ben merkezli felsefecilerin psikolojisi (19) oluşturmaktadır.

Dipnotlar

1) Synthesis Philosophica, 16 (1), 2001,149.

2) A. Sokal, J. Bricmont, Impostures Intellectuelles, Editions Odile Jacob, 1997, Paris.

3) Memet Baydur. “Ah Evet, Postmodernizm”, Cumhuriyet, 18 Mart 2001, s. 15.

4) A. Sokal, J. Bricmont, 1997; s.211-252.

5) A. Sokal, J. Bricmont, 1997; s.253-260.

6) A. Sokal, J. Bricmont, 1997; s.253.

7) Y. Örs, “Evrim, ‘postmodernizm’ ve düşünce salataları”, Bilim ve Ütopya, 1999, S.56 (Şubat), s.32-36. (Süreç, Kuram ve Kavram Olarak Evrim, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001, s.92-106.)

8) Y. Örs, “Bilim, etik, seçkincilik, ‘şarlatanlık’”, Bilim ve Ütopya, 2001, S.80 (Şubat). s.56-60 ve S.81 (Mart), s.83-85.

9) Y. Örs, “The irresistible rise of scientific philosophy - Philosophism and the ethics of philosophizing”, Synthesis Philosophica, 1996. 11: 447-458.

10) Y. Örs, “Felsefe konusunda geleneksel tunum ve temel yanılgılar”. Bilim ve Ütopya, 2000, S.76 (Ekim), s.32-37.

11) Y. Örs, “The myth of complementary medicine and its ethical implications” (Editöre mektup), Bulletin of Medical Ethics. 1996, S. 123 (Kasım), s.2.

12) D. Stove; The Plato Cult and Other Philosophical Follies. Basil Blackwell, Oxford, 1991.

13) D. Stove, 1991; s.25.

14) D. Stove, 1991; s. 1-26.

15) Y. Örs, “Postmodernizmin zırvalama özgürlüğü”, Bilim ve Ütopya, 1997, S.42, s. 14-15.

16) A. Sokal, J. Bricmont, 1997; s. 165-184.

17) A. Sokal, J. Bricmont, 1997: s.15-16.

18) H. Batuhan, Bilim ve Şarlatanlık, 5. Baskı, Bulut Yayınları, İstanbul, 1999. s.27-29.

19) Y. Örs, “Psikoloji ve psikiyatrinin ışığında felsefeciler ve felsefe okulları”, 3P – Psikiyatri, Psikoloji, Psikofarmakoloji dergisi, 1999, 7: Ek S.3 (Eylül), s.5-12.

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın 94. sayısında yayımlanmıştır.

Kültür