Oryantalizmin, Doğu toplumlarının özgünlüğünü gözardı eden, düzleştirici niteliği, kendi ideolojik tezlerinin ürünüdür. Durağan ve geri olduğu ileri sürülen Doğu toplumuna karşı “ilerlemeci, uygar Batı toplumu” şeklindeki tezler, kapitalizmin emperyalist aşamaya doğru ilerlemesinin zeminini oluşturan sömürgeleştirme sürecinin ideolojik kılıfını yaratmıştır. Gerilik ve ilerilik durumları, belli bir tarihsel döneme atfedilebilecek bir tez olabilirse de, Batı merkezci ideolojinin, kapitalizmin Batı’da ulaştığı aşamayı tarihin sonu olarak yüceleştiren çerçevesinden kaynaklanır. Asya’nın siyasi ve toplumsal sistemlerinin doğası üzerine geliştirilen Oryantalist düşünce büyük bir oranda Montesquieu ile Adam Smith’in savları çevresinde biçimlenmişlerdir. Oryantalizm, Doğu-Batı karşıtlığını, 1. Toprak üzerinde vergi-rant ikilisi anlamına gelen, devlet mülkiyetinin varlığı ve özel mülkiyetin yokluğu, 2. Güçler ayrımının yokluğu, 3. Kendine yeterli köy topluluklarının varlığı, birbirlerinden yalıtılmış köy toplulukları ya da köyler mozaiği üzerinde hükmeden bir merkezi devletin varlığı, 4. Kölelikte ve hizmetkarlıkta eşitlik, 5. Kamusal sulama sistemlerinin varlığı ve tarımın sanayi üzerindeki baskınlığı, 6. “Coğrafi ve çevresel yazgı”, 7. Tarihsel durağanlık; yani devrimlerin yokluğu tezleri (Anderson, 1977) üzerinde inşa etmiştir. Bu tezlerin dayandığı önermeler şu şekilde özetlenebilir: 1. Toplumsal gelişme toplumlara içsel niteliklerle açıklanabilir. 2. Toplumların tarihsel gelişmesi ya Avrupa örneğinde olduğu gibi evrimsel bir ilerleme ya da Asya örneğindeki gibi, özündeki bir zayıflık nedeniyle yavaş yavaş bir düşüş şeklinde olabilir. 3. Bir toplum, sonuçta içsel bir durumu gösteren bir bütünlüktür (dikey ve bağımsız birimlerin oluşturduğu). Doğu Despotizmi, birbirlerinden yalıtılmış bağımsız köy toplulukları üzerinde hüküm sürer. Bu anlamda, bir toplumun bütün kurumları onun özünün dışa vurumudur. Oryantalistlere göre, Batı toplumlarının içindeki öz, Doğu’nun durağan toplumlarının tersine dinamik bir süreç içinde demokratikleşme, sanayileşme, devletin rasyonelleşmesi, rasyonel bir toplum olarak devlet şeklinde açılırken, Doğu toplumları siyasi oyunlar ya da seçkinlerin hareketi ya da başkaldırıları dışında, hiçbir zaman Batılı anlamda devrimci bir yeniden yapılanmayı yaşayamayan mozaik bir yapı sergiler (Turner, 1978). Bu tezlere göre, Doğu toplumları, özlerindeki ya da kuruluşlarının başındaki bir bozukluk ya da kusura, iklim koşullarına, yönetim yapılarındaki akıldışılıklara vb. nedenlere bağlı olarak yavaş yavaş bir düşüş süreci içindedirler. Oryantalist tezlerde, Asya toplumları, toprak üzerinde devlet mülkiyetinin varlığı, güçler ayrımının yokluğu, özel mülkiyetin yokluğu, tarihsel olarak durağan yapılar, yoklukta eşitlik, zor ve çetin iklim koşulları ile özdeşleştirilmektedir. Bu tezlerde, özel mülkiyetin yokluğu ile kamusal sulama sistemlerin varlığı arasındaki bağlantı, Asya toplumlarının durağan niteliğini ileri sürerken kullanılmaktadır. “Sahte toplumsal yapılar” (İng. pseudo-social) olarak görülen Asya toplumlarında devlet aşırı büyüyen bir yapıya dönüşmektedir. Oryantalist siyasi düşünce, Batı ile Doğu arasındaki ayrımı ilerilik-gerilik karşıtlığı temelinde yapmıştır. Bu çerçevede, özel mülkiyetin, kapitalizme ve dolayisıyla modern topluma ilerlemede özgürleştirici temeline gönderme yapılır. Doğu toplumlarında özel mülkiyetin yokluğu, bu toplumların ileri gelişme aşamasına sıçrayamamalarının nedeni olarak görülür.
Prof. Dr. H. Çağatay KESKİNOK
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Yazının devamı Bilim ve Ütopya Aralık 2016 sayısında…