Farkındalık ve psikoterapideki önemi-1

Hepimiz doğduğumuz an bizimle gelen mizacımız ve üzerine binen deneyimlerle bir karaktere sahibizdir. Bu karakter özelliklerimiz hayatımızın pek çok alanında davranışlarımızı şekillendiren “rutin”lerimiz üzerinde çok önemli rol oynar. Geçmiş deneyimlerimiz, sevilmiş ve korunmuş yanımız bizi daha esnek ve olumlu hissettirirken, travmalarımız da travma özelinde yarattığı tetiklenme ve kaçınmalarla bu rutinimizi etkiler. Davranışlarımızın, düşüncelerimizin ve tümüyle rutinimizin içinde “otomatik mod”a aldığımız zaman bizim devam etmemizi sağlayan bu yanımız aslında yaşamda önemli bir rol oynar. Düşünmenin gerektirdiği zaman ve enerjidense, yaşantımızda ani ve hızlı karar almamız gerektiğinde bu otomatik yanlarımız bize çok faydalı olabilir. Fakat bu otomatik halimiz bazen hayatımızı sürdürürken kısa devreye yol açabilir. Aslında zihnimizi farkındalık alanı ve farkındalık dışındaki alan olarak ikiye ayırırsak, farkındalık dışındaki alanda pek çok olay “kendiliğinden gerçekleşir”. Bilişsel Davranışçı Terapide “otomatik düşünce “olarak tanımladığımız olaylar olduğunda zihnimizden geçen düşünceler duygularımızın doğrudan ve kendiliğinden oluşumunda çok önemli bir rol oynar. Örneğin karşıdan gelen eski bir dostumuzun yanımızdan geçip gittiğini gördüğümüzde bir kısmımız üzülürken diğer bir kısmımız sinirlenebilir. Başka bir grup kişi de merak edebilir. Bu kişiler muhtemelen sırası ile “beni görmezden geldi, ona karşı bir hata işlemiş olmalıyım”, “beni görmezden gelme cüretini nasıl gösterir?” veya “beni görmemiş olabilir mi?” gibi düşüncelere sahip oldukları için bu duyguları yaşamış olabilirler. Fakat rutinimiz içerisinde bu duyguların hemen öncesi zihnimizde beliren bu “otomatik düşünceler” sıklıkla, var olduğunu bile bilmediğimiz düşüncelerdir. Bu otomatik düşünceler doğuştun gelen mizaç özelliklerimizle ve geçmiş deneyimlerimizin birleştiği bir havuzdan ortaya çıkan ortalamanın sonucu karakterimizle son derece ilişkilidir.  Bilişssel davranışçı terapi ve onun devamında geliştirilen kabul kararlılık terapisi, mindfulness, metakognitif terapi ve şema terapi gibi bilimsel psikoterapi yöntemleri tedaviye öncelikle bu alanları fark ettirerek başlar. “Neden böyle hissediyorum?”umun anlam boşluğu, yerini zihnimde böyle düşünceler belirdiği için böyle hissediyoruma bırakır. Bu durumda kişi, hiçbir şey olmazsa, “duygularımın altındaki nedenleri biliyorum; o halde yapabileceğim bir şeyler olabilir” umuduna kavuşur. Doğrusu, bugün depresyon, panik bozukluk, obsesif kompülsif bozukluk ve benzeri pek çok psikiyatrik hastalıkta bu “konuşarak tedavi” yöntemleri çok etkili ve çok güvenli olarak kullanılmaktadır. Farkındalık, enerji gerektiren ve kişinin emek vermesi gereken bir alandır. Buna rağmen duygular ve düşüncelerimizle ilişki kurma cesareti ve bu konuda biraz emek vermek, genişleyen farkındalık alanı ile birlikte daha da genişleyen esnek bir “davranış” alanını kişiye sunar. İşlevsiz ya da durumu kötüleştiren zihinsel veya fiziksel tepkilerine karşı güç ve farkındalık kazanan kişi, terapiden sonra ilk kez bunları değiştirme gücünü ve iradesini kendisinde bulacak ve hastalık içinde hissettiği çaresizlik, yetersizlik hislerinden ve kontrolün onda olmadığı fikrinden kurtulacaktır.

 

Etiketler