Gruplar ve sosyal etkileşim-2: Gerçeklik algımız gerçek olmayabilir

Bilim ve Ütopya portalındaki “Bana arkadaşının güçlü yanlarını söyle, sana senin güçlü yanlarını anlatayım” konulu yazımızdan(1) sonra, grup normları ve Muzaffer Sherif ile ilgili fazlaca soru ve katkı geldi. Zaten hâli hazırda planladığım gibi, algı ve grupları konuştuğumuz dizinin bu yazısında da biraz bu konulara değinmeye çalışacağım(1). Bu yazıda, özellikle yararlandığım kitaplardan ve Bilge Yayınevi tarafından Türkçeye çevrilen Bilişsel Psikoloji adlı kitabı konuyla ilgililere önermekteyim.  

İnsan zihni oldukça karmaşık bir sisteme sahiptir. Bilişsel psikologlar uzun yıllar bu konulara dair araştırmalar yapmışlardır. Yapılan deneyler sayesinde günümüzde bu konuda oldukça bilgi sahibi olmuş durumdayız(2). Onlardan çok daha uzun zaman öncesinde ise felsefeciler insan zihni, algı ve bilinç konularını tartışmışlardır. Ve şu an günümüz felsefecileri bu konuyla ilgili çalışmalar üretmeye devam etmektedirler. Biz işin felsefi boyutuna pek girmeyeceğiz, ama ülkemizin önemli felsefecilerinden Saffet Murat Tura’nın Beynin Gölgeleri adlı kitabı, bu konunun felsefi ve bilimsel yönünü başarılı bir şekilde derlemiştir. İleri okuma için ilgililere önerilir(3).

 

(http://img.timeinc.net/time/daily/2007/0701/360_mbpinkerz_0129.jpg)

Felsefinin bilime yol gösterici oluşuna ek olarak, disiplinler arası ilişkilerin önemini psikiyatride de görmekteyiz. Tamamen neden sonuç ilişkisi ve gözlemlenebilir-öngörülebilir kurallar barındıran eski fizik bilgisi, uzay-zamanda nesnenin aynı anda hem yerinin hem de hızının belirlenemediğini bildiğimiz yeni fizik kuralları, yapay zekâ çalışmaları ve insan zihnini anlamadaki gelişmeler bize alanda da yol gösterici olmaktadır. Fizik ve veri biliminin gelişmesi ile bilimsel araştırmalar sayesinde artık biliyoruz ki, eski düşündüklerimizin tersine beynimiz, üzerine girdiler olan boş bir kâğıt değil, aktif işlemler yapan karmaşık bir bilgisayara benzer şekilde çalışmaktadır(3).

İnsan zihninin karmaşıklığı konusunu incelediğimizde gerçekten biraz da şaşırtıcı olan bir gerçekle yüzleşmiş oluruz. Buradaki şaşırtıcı “gerçek”, algı dediğimiz ses, koku, dokunma ve benzeri dış gerçekliğin en saf hali olduğunu düşündüğümüz durumların bile, yani dış dünya bilgisinin, insana ulaştığı ilk andan itibaren gerçeklik bilgisinin, zihnimiz tarafından çeşitli başka bilgilerle işlenmiş ve değiştirilmiş halinin bilinçli olarak fark edildiğinin kanıtı bilimsel olarak gösterilmiş bulunmaktadır. Bir insan herhangi bir durumda, olan bir olaya karşı tepki verdiğinde, algı aşamasından itibaren pek çok değişkene maruz kalmış olur(2). Bilgi, olayın gerçekleşmesinden sonra; gerçekleşen olaydan doğan titreşimlerin dalgalar halinde insanın kulağına gelmesi, insan kulağındaki zarların titreşmesi ve bu titreşimlerin ilgili sinir kanalları ile beynin arka bölgesindeki algılamayla ilgili bölüme ulaşması(5), burada uygun algılamanın gerçekleşmesi ve bu algının bilgi olarak çeşitli yolakların ardından beynin ön bölümüne iletilmesi şeklinde uzun bir yolu takip ediyor. Tüm bu aşamaların, belki de merkezinde Talamus dediğimiz bu yolların keşişim merkezi ve ilişkili yapılar aracılığı ile algının beynimizdeki yolaklarında pek çok merkez rol oynuyor (6). Bu durumda bilinçli zihnimiz bunu fark etmeden hemen önce, kişinin önceki yaşadıkları ve beklentileri doğrultusunda bu sesin biraz tahmin de içeren şekilde bir anlama dönüştürülmesi ve zihnin bunu bağlamla bir bütün halinde bir anlam olarak idrak etmesinin sonrasında yaşadığımız deneyimi tam anlamıyla fark etmiş oluyoruz(2).

  Neuroscientists claim to have found the first evidence of a "higher" state of consciousness 

(https://newatlas.com/brain-scan-higher-state-consciousness/49116/#)

Tabii, süreç burada bitmiyor ve buradan sonraki algıya tepki ile ilişkili süreç çok daha karmaşık ilerliyor. Ama bu yazımızın konusu nedeni ile burada noktalayalım. Bu nörobilişel süreci, algıyı ilk alan merkezin ve beyinde ilk işleyen merkezlerin farklı farklı olduğu diğer pek çok duyu için koku, görme, temas, uzamsal konum ve benzeri olarak artırabiliriz. Bir de bir algıyı bağlamsal bir bütün halinde idrak ederken bu algıların birbiri ile de ilişkili olarak ortak bir son idrake dönüştüğünü düşünürsek, aslında zihnin sadece algılama aşamasında bile ne denli karmaşık bir süreçle çalışıyor olduğuna dair bir fikir edinebiliriz. Kaldı ki bu aşamanın ilk bölümünde yeşil elmanın yeşil olması bile aslında pek gerçek değil. Uzayda nesnelerin gerçekte anladığımız anlamda bir rengi yok. Biz elmaya vuran ışık elmanın yüzeyinde o şekilde kırıldığı için ve gözümüzün ilk alıcı hücreleri bu kırılma düzeyine “yeşil” dedikleri için biz yeşil ekşi elmaya yeşil diyoruz(7). Aslında uzayımız renksiz. Bizim yeşil ekşi elma dediğimiz ekşi elmayı, üzerine ışık vurulduğunda şu şu frekansta kırılma yaşayan ve bu kırılma sonucunda göz koni hücrelerimizde şu frekansta uyarılma gerçekleştiren ekşi elma olarak tarif etmek, olayın “gerçek” idrakı.  İşte tam da bu idrak durumunda, sürecin ilk aşaması olarak düşündüğümüz ilk “algı” dâhi pek çok faktörden etkilenerek değişiyor. Burada bu pek çok faktör arasından “referans durumu”nu inceleyebiliriz. Muzaffer Sherif sosyal psikolojide artık bir kült olan kitabında(8) referans durumu ile ilgili çok güzel bir örnek vermekte:

“Fiziksel uyarı, deneyim ve bunun ortaya çıkardığı izleyen davranış arasında noktası noktasına doğrudan bir ilişki yoktur. Geniş bir alan içerisinde deneyim ve davranış, canlının o andaki durumunun çalışma düzenini verebilir. İki ayak uzunluğunda ve bir ayak enindeki portakal rengiyle kaplı bir karton alınız.  Kartonun yarısını kara kâğıtla kaplayınız ve kaplanmamış portakal renkli bölüme birkaç dakika sürekli olarak bakınız ve sonra kara kabı kaldırınız. Bir süre için kaplanan kesim diğer yanından farklı bir portakal rengi tonunda görünecektir. Aynı renk, çevresindeki beyaz veya kara içerisinde veya yanında durduğu görüntüye göre daha koyu veya açık görünebilir. Bir melodide aynı ton tek başına farklı algılanabileceği gibi, diğer tonlarla birlikte olduğunda başka etkiler uyandırır. Bunun gibi kendi sınırları içerisinde bir ses bir yük, yalnız fiziksel değerlere göre arka planı oluşturan ses ve yüklere göre değerlendirilir. Bu örneklerde bilinçli olarak o tepkileri elde etmek için hazırlanmadan aynı uyarıya karşı değişik tepkiler gösteririz. Bunun tersine, eğer başarılı olabilirsek bu farklı tepikleri ortadan kaldırmak için oldukça güçlü bir biçimde kendimizi zorlamamız gerekir.”(8)

Bu aşamada Sherif, deneyimlerin daima ilişkilere dayandığını iddia eder. Biz bunu biraz daha genişletirsek, “bağlam” çok büyük önem taşır diyebiliriz. Bir tiyatrodan aldığınız keyif, bir filmde ya da buluşmada hissettikleriniz bağlamla değişir. Buradaki daha büyük bilgi ise,  yazılarımızın devamında da tartışacağımız şu konudur: Aslında algımız, kırmızıyı kırmızı, soğuğu soğuk, ekşiyi ekşi algılamamız, dış dünyada “bağlam”la ilişklidir. Bu büyük iddia aslında biraz sarsıcı bir bilgi olabilir. Aynı zamanda da üzerinde düşünüp, faydalı bir şekilde kullanabileceğimiz bir bilgi…

Algı ile ilgili, sonraki yazılarımızda derinleşeceğimiz bu alana psikofizik denmektedir. Bunun duyu alanındaki bir örneğini verip bu konu üzerinde düşünmek üzere yazımızı noktalayalım.

“Duyu alanını izleyen bu gibi verilere herhangi bir genel psikoloji ders kitabında rastlarız. Biri sıcak biri ılık ve biri soğuk olan üç kabı su ile doldurun. Birkaç dakika içinde bir elinizi sıcak suya diğerini soğuk suya daldırın. Sonra her iki elinizi ılık suya daldırın. Bu aynı derecedeki sudan çıkan el için serin, soğuk sudan çıkan için ise ılıktır. Soğuğa ilişkin olarak orta derecedeki ısı ılık sıcağa ilişkin olarak aynı derecede serin olarak deneyimlenecektir. Soğuk veya sıcak uyarmalar fizyolojik olarak sıfır ve kayıtsızlık noktasındaki sınırlar içerisinde değişmelere neden olmaktadır.”(8)

Yazımızı şu mesajla bitirelim: Gerçek arayışındaysanız, ilişkilerinize ve algınızın var olan bağlamına biraz daha dikkat edin. Gerçeğe biraz daha yaklaşmak mümkün olabilir.

Son notlar:

1) http://www.bilimveutopya.com.tr/index.php/makale/gruplar-ve-sosyal-etkilesim-i-bana-arkadasinin-guclu-yanlarini-soyle-sana-seninkini

2) MacLin, M. K., & Solso, R. L. (2007). Cognitive psychology. Pearson Education Limited.

3) Tura, S. M. (2016). Beynin Gölgeleri. Metis.

4)Türkçapar, M. H.  (2019) Fark Et Düşün Hisset Yaşa. Epsilon

5) Aibara, R., Welsh, J. T., Puria, S., & Goode, R. L. (2001). Human middle-ear sound transfer function and cochlear input impedance. Hearing research, 152(1-2), 100-109.

6) Sherman, S. M., & Guillery, R. W. (2006). Exploring the thalamus and its role in cortical function. MIT press.

7) KAMBUROĞLU, E., DÜRÜK, K., & ÖZYOL, E. (2005). Görmenin Biyokimyası. Turkiye Klinikleri Journal of Ophthalmology, 14(4), 180-187.

Etiketler