Tıp tarihi gözünden “Şamanlar ve Mitler” sergisi

Yazan
Dr. Öğr. Üyesi Müge Demir
Hacettepe Üniversitesi Tıp Ffakültesi Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı

Benim Şamanizm serüvenimin başlangıç noktası Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencilerine verdiğim tıp tarihi dersi dersleriydi. En sevdiğim yazarlardan biri olan Buket Uzuner’in Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları: Su, Toprak ve Hava eserlerinin ana kahramanı, eczacı Umay Bayülgen’in torunu aktivist gazeteci Defne Kaman’dır. İçinde Anadolu’yu, Şamanlığı barındıran bu kitaplar Şamanizm serüvenimin ikinci nirengi noktasıdır.

Öğrencilerime Türk Tıp Tarihini anlatmaya Şamanizm’den başlarım. Şamanizm’in aslında animizmi, yani evrende var olan canlı cansız her nesnenin bir ruhu olduğuna inanmayı temel alan bir inanç biçimi; bazı araştırmacılar için bir din, bazıları için ritüeller pratiği olduğunu anlatırım. Şamanlar insanlarla evrendeki bu ruhlar arasındaki bir elçi, bir aracıdır. Sıradan insanlar ruhlarla iletişim kuramadığından şaman, topluluk için önemli birisidir. Nazar değmesin diye kulak memesini çekiştirip tahtaya vurmak, belli ağaçların parçalarını nazarlık olarak üstümüzde taşımak, lohusa kadına kırmızı kurdele takmak, Hıdırellez’de ateşten atlamak gibi kadim kökleri olan Şaman ritüellerinin günümüzdeki izlerini öğrencilerle konuşmak beni çok mutlu eder. Şamanizmi konuşurken kendimi bu topraklara, bu topluma, Anadolu’ya ait hissederim.

Ankara’da Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde “Şamanlar ve Mitler” sergisi 28 Nisan – 30 Aralık 2018 tarihleri arasında sanatseverlerle buluştu. Ben de 20 Kasım salı günü turun başlama saatinden yarım saat önce heyecanla müzedeydim. En alt kata indim ve rehberli tur başlamadan önce sergiyi tek başıma gezdim.

Serginin iki ana odağı var; Şamanlar ve Mitler. Mitler kısmında yer alan Adem ile Havva, Şahmeran çok güzeldi. Bir yüzünde Havva, diğer yüzünde Adem olan bu büyük mermer heykelin tam ortasında yılan şeklinde bir boşluk vardı. Bu boşluğun tam karşısında durduğunuzda salonun karşı köşesinde yer alan yılan heykeli tam bu boşluğa denk geliyordu. İki ayrı köşe, iki ayrı heykel ama bir bütün gibi. Sağlık sembolü olarak kullanılan yılan, tıp tarihinin önemli bir figürüdür. Sağlık tanrısı Asklepion’un asasına sarılı yılan, eczacılığın sembolü olarak kullanılan kâseye sarılı yılan gibi. Lakin beni asıl çarpan Şamanlardı.  

Gözüme ilk çarpan duvara tutturulmuş metal levhalardı. Her levhanın yanında dans eden siyah beyaz erkek şaman resimleri vardı. Resmin yanındaki metal levhanın düz yüzeyine kesiklerle bu figür nakşedilmişti. Arkasında yer alan delikli metal levhadan ise bu figürün gölgesi görünüyordu. İşte dedim; ruhlarla iletişim kurmak için dans eden şaman ruhu burada.

Bir yüzü düz, diğer yüzü delikli metalden aynı biçimde çalışılmış kocaman bir ağaç: Hayat ağacı. Salonun merkezinde yer alan heybetli bir ağaç ve delikli metalden dökülen büyük gölgesi. O gölgenin içinde yürürken kendinizi ormanlık bir alanda yürür gibi hissettiğiniz, hayatın merkezi olan ağaç. Şamanların ve Anadolu’nun önemli bir parçasıdır ağaç. İğde ağacının parçaları, meyvesinin çekirdeği, çitlembik, zeytin nazarlık olarak kullanılır hala. Tepenin üstüne tek başına duran büyük ağaçlara çaputlar bağlanır, adaklar adanır. Bizim için hala önemlidir ağaç.

Ardından dikkatimi çeken, kocaman karınlı erkek şaman heykeli oldu. Yüzü ve kocaman göbeği cam, bedeni mermer, şamanların önemli bir aksesuarı olan maskesi metalden yapılmış büyük bir eserdi. Kendini doğuran şaman. Şamanların kendilerine yardımcı ruhları doğurdukları bilinmektedir. Fuzuli Bayat Türk Kültüründe Kadın Şaman adlı kitabının doğum yapan erkek şamanlar bölümünde erkek ve kadın şamanların doğum yapabilmesi ile aslında onların sıradan insanlar olmadıklarını söyler. Toplum kadın ve erkeklere farklı görevler, tanımlar yüklerken, temel ayrımı kadın ve erkeğe yüklediği toplumsal cinsiyet rollerinden yaparken şamanlıktan çok şey öğrenmelidir der. Tam tersini savunanlar olsa da Fuzuli Bayat erkek şamanın doğurma ritüelini aslında, ilk şamanın kadın olduğuna dair delil olarak kullanır. Sergide bana Şamanın cinsiyetsizliğini düşündüren bir başka eser de kuş kafası maskesi olan taştan oyulmuş erkek şamanın içinden çıkan delikli metalden yapılmış ve belki de sergideki tek kırmızı parçaları barındıran kadın figürü idi. Bu sergide dikkatimi çeken önemli bir nokta da tüm şaman figürlerinin erkek oluşuydu. Hiç kadın şamana rastlamadım. Kadın ancak erkeğin içinden çıkarken veya doğum eyleminin içinde gizliydi. Kadının şaman olarak varlığından söz etmek bu sergi özelinde mümkün değildi. Michel Perrin Şamanizm isimli kitabında toplumların yaşama biçimlerinin şamanın kadın ya da erkek olması üzerinde etkili olduğunu belirtir. Bazen de araştırmacıların batı gözlükleri ile gözlem yaptıkları topluluklardaki ritüelleri değerlendirirken kendi değerlerini kullanarak yorum yaptıklarını söyler. Sonuçta literatürde kadın erkek şaman üzerinden yürüyen tüm bu görüşlere rağmen kadın şamanların varlığı tartışılmazdır. Keşke eserlerin bir kısmı kadın şamanları, tıpkı erkek şamanlar gibi, aşikar bir şekilde ortaya koysaydı.

Beni çok etkileyen eserden biri de “sağaltıcı şaman” isimli heykel oldu. Beyaz taştan bir erkek üzerinde delikli altın rengi metalden bir gölge, ruh figürü. Bacaklarından, gövdesinden bunun da erkek bir şaman olduğunu düşündüm, sağaltıcı ruhu ile tedavi sürecinin içinde... Şamanizmde kötü ruhların hastalık nedeni olduğu düşünülür. Kötü ruh insanın ruhunu ele geçirir veya onu alıp alt dünyaya Erlik’in dünyasına kaçırır. Sağaltıcı şaman ya kötü ruhu korkutup kaçırarak ya da alt dünyaya gidip kötü ruhla savaşarak hastanın ruhunu iyileştirmeye çalışır. Bütün bunları cismi bedeni ile yapması mümkün değildir, yardımcı ruhlarından destek alarak bu ruhani mücadeleye başlar. Bu eserde altın rengi delikli metalle simgelenen şaman ruhu, bana şamanın her sağaltım için kendinden bir parçayı ortaya koyduğunu düşündürdü. Aslında hasta bireyin sağaltımı için şaman kötü ruhlarla savaşırken kendi ruhunu da tehlikeye atar. Bedeli ağır olabilir, o yüzden bu işi herkes yapamaz, herkes Şaman olamaz.

Sergiyi tek başıma gezmemin ardından, 10-15 kişilik bir grupla bu sefer rehber eşliğinde yeniden gezdim. Rehberimiz, Mehmet Aksoy’un bu sergide küratör kullanmadığını, eserlerini kendisi yerleştirdiğini söyledi. (Adem ve Havva’nın karşısındaki yılan heykeli daha bir anlamlı oldu benim için.) Bazı seçili eserlerin üzerinde Mehmet Aksoy’un söylemleri ile konuşacağını ve istersek eserlere dokunabileceğimizi söyledi. Sonra eserleri gezmeye başladık. Delikli metaller üzerindeki gölgelerin neyi simgelediğini sorunca “ruhlar” dedim. Delikli metal levhaların ruhlar âlemini anlatabileceğini, bu sergiden önce biri bana söyleseydi, inanmazdım. Kocaman ağaç ne diye sorduğunda “hayat ağacı” dedim. Rehber bana “her şeyi biliyorsunuz” dedi. Aslında Mehmet Aksoy benim öğrencilere anlattığım her şeyi gözle görünür, elle dokunabilir hale getirmişti. Daha önceden bildiğim şeyleri somut olarak karşımda görüyordum. Fuat Aziz Göksel 1980’de yazdığı bir makalede tıbbın bir kültür örüntüsü olduğunu, dolayısıyla tıp tarihi ile kültür tarihinin bağlantılı olduğunu söyler. Tıp bu nedenle sanatla da yakından alakalıdır. Kâh bir edebiyat eserinde kâh bir heykelin içinde tıp tarihine, belki de tıbbın bugününe ait parçaların bulunması bu yüzdendir. Sanırım sergiden bu kadar etkilenmemdeki temel neden budur.

Kaynakça

Bayat F. Türk Kültüründe Kadın Şaman. Ötüken Neşriyat, 2010, Ankara.

Demir M. Şamanizm’de Hastalık Kavramı ve Tedavi Yaklaşımları - Concepts of Disease and Therapeutic Approaches in Shamanism. Lokman Hekim Dergisi, 2016;6(1):19-24.

Demir M. Evaluation of Ethnobotany Studies inAnatolia from the point of the history of medicine. 2. International Congress on the Turkish History of Medicine. (oral presentation) 25-29 October 2018 Afyonkarahisar p: 65.

Eliade, M. Şamanizm. İmge Yayınevi, 2014, Ankara.

Perrin, M. Şamanizm. İletişim Yayınları, 2013, İstanbul.

Kültür
Etiketler
şamanizm