Bilimsel bilgi üretiminin bir aşamasını şöyle tarif edebiliriz: 1) önceki bilimsel bilginin özümsenmesi 2) küçük ya da büyük bir yeniliğin ortaya atılması 3) yeniliğin bilimsel dergilere gönderilmesi 4) derginin makalenin bağımsız hakemlerce değerlendirilmesini istemesi 5) hakemlerin görüşleri doğrultusunda makalenin basılması ve dünya ile paylaşılması.
Bu dört aşamaya (sayısı azaltılabilir ya da detaylandırılarak artırılabilir; çok mühim değil) bilimsel üretim zincirinin bir halkası diyelim. Zincire yeni bir halka eklenmesi için halkanın daha önceki bilimsel bilgi göz önüne alınarak işlem yapılması gerekir. Dolayısıyla bilimsel bilgi gittikçe dallanıp budaklanan bir zincir gibidir. Her aşama o zamanın bilimsel bilgi birikimine göre geçerli kılındığı için zincirin daha önceki halkalarını öğrenmek onlar üzerine zaman ayırmak bir güven gerektirir.
Örneğin üniversite öğrencilerine fizik anlatılması temelde dogmatik görünebilir. Çünkü öğrenciler fizik kanunlarının her birini gidip laboratuvarda test edemezler o an için. Fakat pozitif bilimin güzel yanı savların deneye açık olmasıdır. Bu açıdan fizik öğretimi dogmatik gözükebilse de fizik bilimi dogmatik değildir. Zaten üniversitelerdeki temel fizik laboratuvarları kısmen de olsa derste görülenlerin doğrulanmasını amaçlar. Öğrenciler bu laboratuvarları genelde bir angarya olarak görürler fakat bilim eğitiminin dogmatizmden uzaklaşması için bir adım olduğunun bu yazı vesilesiyle farkına varırlarsa memnun olurum.
Bazı kimseler kümelenmiş bilimsel birikimimizle uyuşmayan düşüncelere saplanabiliyorlar. Genel göreliliğe inanmayan kimseleri bulmak bile mümkün. Fakat genel görelilik her gün artan hassasiyetlerde testleri başarıyla geçiyor. Dolayısıyla kendi kuramları ne ise bunun genel göreliliğin doğrulandığı rejimde genel görelilikle uyuşması gerekiyor. Aynı şey Einstein için de geçerliydi. Newton mekaniğinin çok yoğun cisimler etrafında ve yüksek hızlarda geçerli olmadığını öne sürüyordu. Fakat ortaya koyduğu teori düşük yoğunluklu cisimler etrafında ve düşük hızlarda Newton mekaniğini vermesi gerekiyor; ki bu da oldu. Yani bilimsel bilgi zincirine Einstein’ın eklediği halkanın geçmişteki ucu Newton’un eklediği halkaya temas ediyor ve gelecekteki ucuysa modifiye kütleçekim teorilerine dokunuyor.
Günümüzde, bilim zincirinin birkaç bin yıl önceki halkalarına bakıp farklı tezler ortaya atanlar var. Fakat bu halkadan sonra güven ile inşa edilen pek çok halkayı görmezden geliyorlar. Dolayısıyla sonraki halkalara güven duymuyorlar. Bu olabilir, fakat tezlerini yanlışlayan deneyler ve gözlemler yapıldığında ise buna inanmıyorlar. Bu kimselere göre kendi teorilerinin yanlışlanması aslında bir komplo teorisi. Sadece “gerçek” kendilerinden saklanıyor. Bilimsel öğreti temelde dogmatik gözükebilir fakat isteyen ve imkânı olan herkes bilimin savlarını test edebilir. Eğer siz, bilimsel bilgi zincirinin çok eski halkalarına gidip onlar hakkında yeni tezler ortaya atıp (ki bu olabilir; çok normal) sonradan da bunların her seferinde yanlışlanmasını bir komplo olarak görüyorsanız esas dogmatizm budur.
Burada neyin “gerçek”, neyin “hayal” olduğu sorusu sorulabilir. Yaşadığımız her şey bir hayal olabilir ama kimse Dünya’nın bir anda dönmeyi keseceği düşüncesine kapılıp yarın sabah işe gitmek için alarm kurmayı bırakmıyor. Ya da her şeyin hayal olduğunu düşünen bir kimse kahvesini içtikten sonra bardağın bir anda yok olacağını düşünmüyor ve onu bulaşık makinesine koyup temizlemesi gerektiğini biliyor. Bu iki kavram (gerçek ve hayal) bazı sağlık koşulları altında karıştırılabiliyor. Fakat o kimseler dahi, örnek vermek gerekirse, su içince susuzluklarını gideremeyeceğini düşünmüyor. Özetlemek gerekirse bilimsel ilerleme bilimsel bilgi zincirine eklenen eski halkalara güvenip onlar üzerine yeni şeyler inşa etmekle mümkün olur. Tabii ki de her şeyden de önce kâinatın var olduğu fikrine güvenmeliyiz, ki bu da dini konulara girmezsek en eski halkadır.