Mitler, eski insanın evreni, dünyayı, doğa olaylarını yorumlamak, dünyanın yaratılışı, insanların ve diğer canlıların varoluşları hakkında bilgi aktarmak için toplumun ortak inancını düşüncesini ortaya koyan anlatılardır. Mit (mythos), genel anlamda söylenen duyulan bir söz, masal, öykü ya da efsane anlamına gelen bir anlatıya karşılık gelir.
Geçmişi eski çağ tarihine, eski Yunan tarihine, Mezopotamya ve Anadolu halklarına kadar uzanan mitler, savaş, adalet, din, iktidar, mücadele, insan ilişkileri, insan ve doğa ilişkileri gibi konuları içerir. Ve bu anlatıların bu yapılar üzerine kurulmuş, kurgulanmış olduğunu söyleyebiliriz.
Antik çağ dünyasının insanını düşündüğümüzde yaşamında olan biteni anlama çabası onu bir inanç sistemi oluşturmaya yöneltmiştir. Antik yunan toplumunda da o dönemin birçok toplumunda olduğu gibi inanç sistemi çok tanrılıydı. Meşhur Yunan tarihçisi Herodotos’a göre Yunanlıların tanrı sistemini yaratanlar Homeros ve Hesiodos’tur. Onlar Yunanlılar için tanrıların soyağaçlarını düzenleyip görevlerini, niteliklerini ve fiziksel görünüşlerini de anlatmışlardır. O dönemin aristokratları arasındaki hiyerarşik düzen gibi bütün tanrıları baş tanrı Zeus’un etrafında toplamışlardır. Bu oluşturulan hikâyeler önce aristokratlar arasında anlatılmış, benimsenmiş ve daha sonra halkın arasında yayılmış ve kabul görmüştür.
Antik dönemdeki insanların seyahat etme, ticaret yapma gibi nedenlerle toplumsal iletişimi arttıkça bu yaratılan mitler çok geniş bir alana yayılmıştır. O dönemin sosyo-kültürel etkileşiminin sözlü olduğunu düşünürsek Yunan mitolojisindeki hikâyeler ve kahramanlarının doğu toplumlarındakilerle benzerliğini görmemek mümkün değildir. Yunan inanç sistemi ve mitolojisinin Yakındoğu dinleri ve toplumundan etkilendiği günümüzde bilinen bir gerçektir.
Mitolojinin Mezopotamya toplumlarından Sümerlerin yaratmış olduğu din anlayış sistemini ve panteon sistemi, uzun zaman bu bölgede yaşamış olan Akadlardan başlayarak, Babil, Asurlular ve Suriye’nin eski halkları ve Anadolu toplumları arasında yayılmış, yerleşmiştir. Mezopotamya’dan çıkıp Anadolu’ya ve oradan da Yunanistan ve Ege Adalarına kadar geçmiştir.
**
Yazımızın konusu Yunan mitolojisinin tahıl tanrıçası Demeter kültü ve Demeter’le kızı Persephone’nin kültü ve bunun geçmiş dönemlerle bağlantıları olacaktır.
Tarım, tahıl, hasat ve bereket tanrıçası olan Demeter aynı zamanda tarladaki ürünün verimliliği ve bolluğunun da temsilcisidir. Antik dönem insanlarının genelinin tarımla uğraştığını göz önünde bulundurunca Demeter kültü ve tanrıça olarak Demeter çok özel bir yere ve öneme sahiptir.
Kronos ve Rhea’nın kızı olan Demeter, Zeus, Poseidon, Histeria, Hera ve Aides’in kız kardeşleridir. Persephone, Demeter’in Zeus’tan olan kızıdır. Poseidon’la olan birlikteliğinden Depoena ve at olarak meydana gelen Arion da diğer çocuklarıdır.
Yunan mitolojisinin bu en etkili tanrıçasının bilinen en görkemli heykeli Datça Knidos’taki M.Ö. 4. yy 2. yarısında yapıldığı düşünülen ve British Museum’da koruma altına alınan heykelidir. Demeter için sadece heykeller, kabartmalar değil, birçok tapınak inşa edilmiştir. Bunlar sadece Knidos ve Kaunos’la sınırlı kalmamıştır. Anadolu’nun dışında Girit’te, Delos’ta, Arkepolis’te, Eleusis’te ve bu yazımızda anlatacağımız öykünün geçtiği yer olan Sicilya’da da adına tapınaklar ve ibadet yerleri inşa edilmiştir.
Yunan mitolojisinde, Demeter ve kızı Persephone’nin kültü, doğadaki yaşam döngüsünü temsil etmektedir. Yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılan Persephone, yeraltında yaşamak zorunda kalır; bu dönemde doğa kış mevsimine döner (kışın doğanın ölmesi). Tekrar yeryüzüne çıktığında annesi Demeter’e kavuşur ve bir araya gelmeleri sonucunda doğa yeniden canlanır. İlkbahar mevsimi ile özdeşleştirilir.
Demeter kültündeki bu kaçırılma olayında doğa olaylarının dışında, kızı kaçırılan bir annenin dramı vardır. Ve bir annenin çocuklarına ölesiye düşkünlüğü, onlara neredeyse bir adanmışlık derecesindeki bağlılığı ile ana tema olarak “anne sevgisi” yer alır diyebiliriz.
Bu hikâyede yer alan olaylar, kişiler ve ruh halleri özellikle psikolojide kendine yer bulmuştur. Bu öyküde anlatılanlarla bu çerçeveden baktığımızda Carl Gustav Jung ve Karl Kerenyi’nin geliştirdiği Demeter-Persephone bağlılığını, annesinin kızına veya çocuklarına sahip çıkma davranışını “archetype” bir davranış olarak yorumlayan pek çok çalışma yapılmıştır.
Kendisine bu kadar geniş bir alanda yer bulan bu hikâyeye kısaca bir göz atalım: Tanrı Hades yeraltı tanrısı olduğu için diğer Olympos tanrıları gibi Olympos’ta değil yeraltındaki sarayında yaşamak zorundadır. Hades hiçbir zaman bir kadının kendi isteği ile onunla evlenmeyeceğini bilir. Kardeşi Zeus’un kızı Persephone’ye ilk görüşte âşık olur. Ve karısı olmasını arzular. Kardeşi Zeus’tan kızı Persephone ile evlenmek için izin ister. Zeus’un iznini alan Hades Persephone’yi kaçırması için de Zeus’un yardımını ister. Zeus bunu da kabul eder. Ve Hades’e yardım eder.
Günlerden bir gün Persephone o çok sevdiği kırlarda dolaşmaya çıktığında tanrıça Gaia o mis kokulu nergisleri ortaya çıkarır. Bu baş döndüren kokulu çiçekleri toplamak isteyen Persephone nergisleri koparmak için uzanır ve nergisleri kopardığı anda büyük bir gürültüyle yer yarılır, Hades siyah atların koşulduğu altın arabasıyla bir çırpıda yeryüzüne çıkar ve Persephone’yi de alarak hemen yeraltındaki sarayına döner. Bir Attika anlatısında o sırada orada bulunan bir domuz çobanı olan Euboleos’un ve sürüsünün de bu koca yarığın içine düştüğünden bahsedilir. Hades tarafından kaçırılan Persephone’nin acı çığlıkları ve feryatları yankılanarak, denizlerden, dağlardan, yerin altından yeryüzüne dağılır. Tüm bu olan bitenden haberi olmayan Demeter duyduğu seslerin peşinden gider, lakin kızını bulamaz (kızına ulaşamaz). Ne tanrılar, ne de tanrıçalar, ne de insanlar kızının nerede olduğunu bilmektedirler. Bilseler de Zeus’tan korktukları için söyleyememişlerdir.
Demeter dokuz gün dokuz gece yemeden içmeden aç, susuz, üstü-başı perişan bir halde bir an bile uyumadan kızını aramıştır. Ama bulamamıştır. Demeter bu yüzden çok derin bir kedere düşmüştür; öyle büyük bir acı, derin üzüntü içerisindedir ki bununla nasıl baş edeceğini bilmez bir halde dolaşır. Kızının kaçırılması ile bereket tanrıçalığı görevini ihmal eden Demeter, bu dönemlerde yeryüzünün çoraklaşmasına neden olmuş ve toprak mahsul vermemiştir. Demeter kızını ararken onuncu günde Hekate’ye rastlar. Hekate onu her şeyi bilen Güneş tanrısı Helios’a götürür. Helios, Demeter’e her şeyi anlatır, Zeus’un rızası ile Persephone’nin Hades tarafından kaçırıldığını açıklar. Demeter bunun üzerine Olympos’u terk eder. Perişan bir halde yaşlı bir kadın görüntüsünde Eleusis’e gider. Sıradan insanlarla birlikte yaşar. Toprakların çoraklaşması ve ürün vermemesi üzerine halk perişan bir şekilde Zeus’a gelir, Demeter’in derhal tanrıçalık görevlerini yere getirmesi gerektiğini söylerler. Ve Zeus Demeter’le barışmanın yollarını arar. Zeus Demeter’le barışmak istese de Demeter kabul etmez. Demeter kızına kavuşmak istemektedir. Bunun üzerine Zeus Hades’i ikna etmesi için Hermes’i gönderir. Hades karısının kendisinden ayrılmasını istemez, yeryüzüne çıkınca geri gelmeyeceğinden korkar ve onu yeryüzüne gönderirken bir nar tanesi yedirir. Persephone bu sevgi büyüsüyle Hades’e bağlı kalır. Demeter’in bütün isteğine rağmen Zeus kızı Persephone’nin sürekli annesinin yanında kalmasına izin vermez. Sadece yılın üçte ikisini kızıyla geçirmesine izin verir. Yani çiçeklerin açtığı, tabiatın canlandığı dönem ilkbaharı annesiyle geçiren Persephone yılın geri kalanını, yani kışı kocası Hades’in yanında geçirir.
Böylece mevsimler yeniden düzenlenir.
**
Demeter’in kızının kaçırılması üzerine içindeki derin üzüntüyü yenebilmek için haşhaş taneleri ve gelincik yaprakları yediğinden bahsedilir. Bir parça da olsa derin bir uykuya geçer ve bu durumdan kurtulur. Yunan mitolojisinden biraz geri gittiğimizde Roma mitolojisinde Demeter, karşımıza Ceres olarak çıkar. Ceres Roma mitolojisinde tarım, tahıl ve bereket tanrıçasıdır. Roma mitolojisinde Ceres için “The Poppy of Ceres” tanımı kullanılır. Yani “Ceres’in Gelinciği” denmiştir.
Ara Pacis Agusta kabartmalarında tanrıça Ceres haşhaş kapsülleri ve gelinciklerle ilişkilendirilerek tasvir edilmiştir.
Bu bereket tanrıçalarının tasvirlerinde kullanılan haşhaş adıyla bildiğimiz bitki aslında Latincede “papaver” olarak bilinen gelincikgiller familyasındandır. Bilimsel adı “Papaver somniferum” en çok bilinen türüdür (günümüzde haşhaş olarak bilinen bitki).
Antik dönemde “Kutsal Bitkiler” olarak kabul görmüş bu bitkileri incelediğimizde, daha doğuda medeniyetlerin ilk kurulduğu yer olan Mezopotamya bölgesinde, Sümerlilerin dinsel yaşamlarında önemli bir yere sahip olan Nippur kentinde bulunan tabletlerde Sümerlilerin haşhaşın tarımını yaptığını öğreniyoruz.
Bir farmakoloji uzmanı olan Dr. L. D. Kapoor’un 1995’te yayımlanan kitabında “opium poppy” bölümünde, “opium poppy is originated Asia Minor” bilgisini vererek, haşhaşın anavatanının o dönemde Küçük Asya denilen Anadolu yarımadası olduğunu belirtir. Bunu da bilinen ilk antik bilgilere dayandırarak açıklar.
Demeter mitinde ayrıca Demeter’in Mekon adında bir ölümlüye âşık olduğu ve onunla bir gece geçirdikten sonra onu gelinciğe dönüştürdüğünden bahsedilir.
Bir başka kaynakta Mekon/Mekone’nin şimdiki Sicyon kentinin prehistorik dönemdeki adı olduğu veya bu bölgede bir yerleşim yeri olduğu ve Demeter’in buraya kızını aramak için geldiğinden bahsedilir. Burada antik dönemde yaygın bir şekilde haşhaş tarımı yapıldığı için Yunancada haşhaş kapsülü anlamına gelen “mekone” adı verilmiştir. Daha çok “poppy town” ve “ place of poppy” (haşhaş kasabası) anlamında olduğundan da bahsedilir. Demeter’in bolluk ve bereketin temsili için haşhaş kapsülleri ile tasvir edilmesinin bir nedeni de haşhaş kapsüllerinin içerisindeki sayısız tohumlarıdır.
Haşhaş bitkisi eskiçağ toplumlarından Girit medeniyeti olan Minoan kültüründe dini inanç sisteminin merkezinde yer alan bir bitkidir. Yapılan botanik çalışmalar bu bitkinin buraya Anadolu ve Doğu Akdeniz bölgesinden geçtiğine işaret etmektedir. Minoan kültüründe bereket tanrıçaları “Poppy Goddess” olarak geçer. Yunan mitolojisindeki bereket tanrıçası Demeter’in ellerinde saçlarında tasvir edilen haşhaş bitkisinin Demeter kültünde dini ritüellerde kullanımının bu Minoan tanrıçalarından geçtiği düşünülmektedir.
Yunan mitolojisinde bu bitkiyi ilk kullanan tanrıçanın Demeter olduğundan bahsedilir. Demeter mitinde haşhaşın soporofik etkisinden (derin uyku veren) dolayı kullanıldığı düşünülür. Demeter’den başka Yunan mitolojisinde uyku tanrısı Hypnos, ölüm tanrısı Thanatos, gece tanrısı Nyx de ellerinde haşhaş kapsülleriyle sembolize edilmiştir. Bunun dışında Tıp tanrıları Apollo, Asklepidos da bu bitki ile özdeşleştirilmiştir. Günümüz tıbbında da bu bitkinin tedavi edici etkilerinden faydalanılmaktadır. Girit Üniversitesi Anestezi Bölümünde Minoan tanrıları olan “poppy goddess” bu bölümün simgesi olarak kullanılmaktadır. Bunun anestezi bölümünün sembolü olma nedeni ise bitkinin bilinen ilk analjezi (ağrı kesici) ve anestezi etkisine sahip bir bitki olmasıdır.
“Kutsal bitki” olarak kendine mitolojide yer bulan bu bitki Demeter’in Eleusis tapınımda dini ritüellerde narkotik etkisi nedeniyle ritüellere katılan kadınlar tarafından tanrıça Demeter ile aynîleşmek ve onun kederini hissetmek amacıyla kullanılmış ve tapınımlarda yardımcı olmuştur. Bu bitkinin çayının yapılması ve yakılması da ritüellerin bir parçası olmuştur diyebiliriz. Demeter tapınımında kendisine yer edinen bu bitkinin kökeninin Mısır’a kadar uzandığını bilmekteyiz. Bu, bugün bilinen yazılı ve yazılı olmayan antik bulgular eşliğinde edindiğimiz bir bilgidir. Demeter kültünün Mısır’la olan bir diğer bağlantısının da tarihçi Herodotos’tan edindiğimiz bilgilerde, Eleusis’de geçen bölümün Danaos’un kızları tarafından Mısır’dan getirildiğini ve Pelasg kadınlarına öğretildiğini öğreniyoruz. Kültün kökeni içerisinde dört ayrı bölgeden bahsedilir. Bunlar Trakya, Mısır, Girit, Suriye’dir. Bunlar Demeter kültünün Homeros öncesi döneme ait olabileceğine işaret etmektedir. Kültün kökeni neresi olursa olsun gizemlerinin Yunan öncesine ait olduğu ve arkaik özellikli bir tapınımın uzantısını oluşturdukları kesindir.
Son olarak Manfred Hutter’ın “Religion in Hittite Anatolia” kitabındaki bir bölümde; Hititlerin mevsimlerin döngüsü ile ilgili olarak kutlanan “Purilliya” ve AN.TAH.SUM.SAR (çiğdem) festivalleri olduğunu ve bunlardan Purilliya’nın sonbaharda kutlanırken AN.TAH.SUM.SAR’ın ilkbaharda ritüellerle kutlandığını öğreniyoruz. Günümüzde Çorum’da çiğdem festivali adıyla yeniden kutlanmaya başlanmıştır.
Demeter kültünde de mevsimsel dönemlerde (ilkbahar ve sonbaharda) Tesmophoria ve Haloa isimli iki bayramın kutlandığını Eleusis tapınımlarından öğreniyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Demeter kültünün Anadolu’da halen kutlanmakta olan festivalleri de göz önüne aldığımızda kökeni ne olursa olsun doğunun tapınımları ve bilgeliği üzerinden kurgulanmış olduğunu görüyoruz.
Antik çağ mitolojisinin Doğu-Batı bütünleşmesi içerisinde olduğunu, dinsel temalarının, ritüellerin, ritüellerde kullanılan “kutsal bitkilerin” doğudan batıya evrildiğini açıkça görmekteyiz. Toplumlar, bu bilgileri kendi kültürleri içerisinde kendilerince yorumlamıştır. Yunan da, Batı’da bunu yapmıştır.
KAYNAKÇA
•Hesiodes Eseri ve Kaynakları, Azra Erhat-Selahattin Eyüboğlu Türk Tarih Kurumu Yayınları Ankara, 1991
•Yunan Mitolojisinde Doğu-Batı Bütünleşmesi Turhan Yörükân Doğu Batı Yayınları Ankara, 2018
•Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi 2004 37-52
•Mitoloji Sözlüğü Azra Erhat Remzi Kitabevi İstanbul, 2010
•Crete University International Congress Series Archeological Evidence on the Use of Opium in the Minoan World December, 2002
•The History of the Poppy and Opium and Their Expansion in Antiquity in the Eastern Mediterranean Area Laboratory of Pharmacognosy, University of Athens Greece Prof. Dr. P. G. Kritikos S. P. Papadaki
•Antik Yakındoğu’nun Tarihi Marc Van De Mieroop Dost Kitabevi, 2006
•The Power of the Poppy Kenaz Filan Park Street Press, 2011
•International Journal of History, History Studies Volume 4-1, 2012