Sümer'de işçi sınıfının durumu

Yazan
Muazzez İlmiye Çığ
Yazının Okunma Süresi
16 dakika

Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya denilen bölgenin güney kısmına gelip yerleşen Sumerliler, bundan en az 5 bin yıl önce izleri zamanımıza kadar ulaşan büyük bir uygarlık geliştirmişlerdir. Bunun en önemli kanıtı da, dillerine göre bir yazı icat etmeleri, onu her istenileni yazabilecek duruma getirmeleri ve böylece diğer toplulukların da kendi dillerini aynı yazı ile yazmalarını sağlamaları olmuştur. Ayrıca kil tabletleri yazı aracı olarak kullanmaları, bu metinlerin günümüze kadar kalabilmesini sağlamıştır.

Canlı bir ekonomik yaşam

Geçen yüzyıl içinde Mezopotamya’da yapılan kazılarda Sumerlilerin yazdıkları bu belgelerden binlercesi bulunmuş, yazıları okunmuş, dilleri çözülmüş ve böylece çok uzun süre uygarlıklarını sürdürmüş olan Sumerlilerin yaşamları, birçok yönü ile gün ışığına çıkarılmıştır.

Bu belgelere göre, Sümer şehirlerinde duvarcılar, taş kesiciler, marangozlar, gemi ve araba yapıcılar, bakır ve bronz işleyiciler, kuyumcular, yontu yapıcılar, balıkçılar, değirmenciler, fırıncılar, şarap ve bira üreticileri gibi her tür sanat erbabından ve üretilen malları dış ve iç pazara satan tüccarlardan oluşan canlı bir ekonomik yaşam vardı. Fakat Sümer’in asıl ekonomik kaynağı tarımcılıktı. Onlar, Dicle ve Fırat nehirlerinin etrafındaki bataklığı kanallar açarak kurutmayı ve kurumuş toprağı sulamayı başarmışlardı. Böylece geniş bir tarım alanı elde etmişlerdi. Bu alanın büyük bir kısmı saray ve tanrı evlerinin mülkiyetindeydi, bir kısmı da özel şahısların, genellikle soylularındı.

Sümer’de kölelerin durumu

Tarım ve tarımla ilgili işlerde çalışan işçiler, köleler ve yarı bağımlı olan kimselerden oluşuyordu.

Köleler iki kısımdı. Bir kısmı yabancı ülkelerden getirilen savaş esirleriydi, bir kısmı da yerli halktandı. İlk çağlarda erkek savaş esirleri ekonomik zorluklar yüzünden öldürülmekteyken, daha sonraları bunlar sarayda, tanrı evlerinde, hatta özel evlerde çalıştırılmaya başlanmıştı. Bunlardan askerlik yapanlar, saray korucuları yan özgür hale gelebiliyordu. Yeni Sümer devri krallarından Şusin, savaş esirleri için Nippur şehrine yakın bir yerde onlan banndıracak ayn bir şehir yaptırmış, aynı uygulama yeni Asur devrinde de devam etmişti. Bunlar gereğinde işçi olarak çalıştırmaktaydı.

Yerli halktan köleler ise; ya ceza olarak köleliğe indirilmiş ya da yokluk dolayısıyla satılmış veya verilmeyen bir borca karşılık köle yapılmış olanlardı. Hatta kendilerini köle olarak satanlar vardı. Çocuklar da köle olarak satılıyordu. Bunları, anne ve babaları, ayn ayrı veya müşterek olarak satabiliyorlardı. Kız çocuklarının satışına ait daha birçok belge vardır. Çocuk satımı, genellikle savaş dolayısıyla veya kıtlık yüzünden onlann açlıktan ölmemeleri için yapılıyordu. Bir metinde yazıldığına göre, öyle bir kıtlık olmuş ki, "kardeş kardeşi yedi, aileler çocuklarını gümüş karşılığı sattı, anneler kızlarına kapıyı kilitledi” deniyor. Bir de kocası ölüp çocuklarına bakamayacak durumda olan anneler onları satabiliyordu. Fakat bu satışlar genellikle mahkeme kara- nyla yapılıyordu.

Sümer kanununa göre bir çocuk anne ve babasına “sen benim annem veya babam değilsin” derse, anne veya baba onu, köleler gibi kafasını yarım olarak traş ettirip şehirde dolaştırıyor ve isterlerse köle olarak satabiliyorlardı. (1)

Bu tür yerli halktan olan kölelerin bazı hukuksal haklan vardı. Bunların kölelik süresi 3-6 yıl arasında sınırlandınlmıştı. Ülke dışına satılamıyorlar, köle olduktan yerde bir toprak parçası kiralayarak kendileri için de çalışabiliyorlardı. Herhangi bir mal satın alabiliyor, kazandıklan para ile özgürlüklerini kazanabiliyorlardı. Yalnız kendi satış paralarının iki katını vermeliydiler. Bunlar şahit, yani tanık olabiliyor, dava açabiliyor, evlenebiliyor, çocuk sahibi olabiliyorlardı. Özgür biriyle evlenme hakları da vardı. Kaçan bir köleyi sahibi ancak mahkeme kararıyla geri alabiliyordu. Köle istenildiği zaman özgür yapılabiliyordu. (2)

Sümer’de köleleri birleştirip çocuk doğurtarak onları çoğaltma geleneği yoktu. Doğan çocuklar özgür sayılıyordu. Çocuklar yoluyla köleleri çoğaltma, Amerika’da köle ticaretinin yasaklandığı 1807 yılından sonra başlamış.

Öte yandan, ailesiz, dul, öksüz, yetim, yaşlı ve sakat kimseler, tanrı evlerinin korunmasına alınıyor, boğaz tokluğuna çalıştırılarak mabedin ekonomisini yükseltiyorlardı.

İşçiler ve iş hukuku

Sümer’in asıl üretici işçileri, yan bağımlı kimselerden oluşuyordu. Bunlar mabede ve saraya kısmen bağımlı idiler.

Kıtlık ve felaket zamanlarında bu kimseler bir tür sigortaya alınmış oluyorlardı. Bunlar daha çok tarımda ve tarımla ilgili endüstride ve madencilikte çalışıyorlardı. İçlerinde meslek sahibi olanlar da vardı. Özgür Sumerliler gibi her hakka sahiptiler. Kadın ve çocuk işçiler de vardı ve daha çok dokumacılıkta çalışıyorlardı. Tanrı evlerinin büyük dokuma atölyeleri bulunuyordu. Bazı atölyelerde çalışan işçi sayısı 1500’e kadar çıkabiliyordu. Bu işçiler onluk, yüzlük gruplara aynlıyor, başlarına birer sorumlu konuyordu. Sorumlulara, onbaşı, yüzbaşı gibi adlar verilmişti. Bu durum, halen kullandığımız bu terimlerin de Sumerlilerden geldiğini gösteriyor.

İşçiler genellikle bir mukavele ile alınırlardı, ücretleri bir senelikti. Bir işçi mukavelesinde, işçinin ayda üç gün çalışmayacağı, dinleneceği yazılıdır ki, bu da en az 4 bin yıl önce çalışanlara belirli bir dinlenme zamanı verildiğini gösterir. Yalnız işçi ücretleri hayvan kira ücretinden azdı, buna karşılık işçilere ayrıca tayın veriliyordu. Ücretler gümüş, olmadığı takdirde arpa ile ödeniyordu.

Kadın işçilere, erkeklerin yarı yevmiyesi veriliyordu. İ.Ö. 2400’lerde Lagaş kralı Urukagina bu uygulamayı değiştirerek kadınların da erkekler gibi aynı ücreti almalarını sağlamış, fakat ne yazık ki bu durum uzun sürmemiş ve yine eskiye dönülmüştür. (3)

İşçilerin çalışma şartları kanunlarla bir düzene sokulmuştu. Ne yazık ki, Sumerce yazılı kanunlardan bulunanları çok kırıklı. Yalnız okullarda okutulmak üzere hazırlanan kanun maddelerinden ele geçen bazıları işçilerle ilgili. Gerek bunlara, gerek Akadca yazılı Hammurabi kanunlarına göre, hem işçilerin, hem de işverenlerin güvence altına alındığı anlaşılıyor. Yapılacak işlerin ücretleri belirlendiği gibi, işçinin de işverene herhangi bir zarar vermesi durumunda, zararı karşılaması kuralı konmuş. (4)

Kazma ile saban tartışıyor
Sümer ülkesinde ne gibi işler yapıldığını ve bu işlerde çalışan işçilere nasıl önem verildiğini, saban ile kazmanın tartışmasını içeren edebî bir metinden öğreniyoruz. (5)
Sumerliler yaz ile kışı, bakır ile gümüşü, kuş ile balığı, tahıl ile davarı, ağaç ile kamışı karşılıklı tartıştırarak, onlardan hangisinin daha yararlı olduğunu ortaya koymuşlardır.
Bunların izleri genç antik ve ortaçağ Avrupası’nda saz şairlerinin karşılıklı atışma yarışlarında görülmektedir. Bu tartışmalarda ilk yazılanlar üstün gelmektedir. Kazma ile sabanın tartışması kazmanın gülünç bir tarifi ile başlıyor:
Hey kazma! İple bağlı.

Dişbudak ağacı dişli, kasktan kazma! Derıizağacı dişli, ılgından kazma!

İki dişli, dört dişli kazma!

Kazma, zavallı herif, hep kuşağını gevşeterek, Kazma sabana meydan okuyor.

Bunun karşılığında kazma, kendi yaptığı fakat sabanın yapamayacağı işleri sayarak meydan okuyor:

Ben büyütürüm, sen neyi büyütürsün?

Su hızlanırsa onu bendlerim.

Sepeti toprakla dolduramazsın sen,

Çamuru karamaz, tuğla yapamazsın sen, Temelleri alamaz, evler yapamazsın sen,

Eski surların altını onaramazsın sen,

Saygın adamın çatısını düzgün yapamazsın sen, Caddeleri düzeltemezsin sen,

Saban! beh büyütürüm, sen neyi büyütürsün? Ben genişletirim, sen neyi genişletirsin?

Bu meydan okumaya kızan mağrur saban, kendisinin ulu Tann Enlil tarafından yaratıldığını, kral ve asillerin gözdesi olduğunu söylüyor:

Ben sabanı büyük kol, büyük el yaptı.

Ben baba Enlil’in saygın tarla kayıtçısıyım,

Ben insanlığın sadık çiftçisiyim.

Şunumun ayında tarlada bayram kutlandığında, Kral benim için öküz kurban eder, koyunları çoğaltır benim için.

Taştan kaplara bira döker.

Kral toplanmış suları getirir.

Davullar, dömbelekler çalar,

Kral benim için sırığımı tular,

Öküzü boyunduruğa koşar,

Bütün büyük saygınlar yanımda yürür,

Bütün ülkeler hayrandır,

Halk neşe ile gözler onu.

Benim açtığım arklar kırları süsler.

Tarlaya yerleştirdiğim tahılın başakları tarafına Sumugan’m bol hayvanı eğilir.

Hasada hazır olan tahılım ile

Güçlü orakların yüzleri, birbiriyle rekabet ederler.

Tahılım hasat edildikten sonra,

Çobanın yayığı dinlenmede Yığınım tarlaya saçılınca,

Dumuzi'nin koyunları dinlenmede,

Yetimler, dullar, yoksullar,

Kamış sepetleri alır,

Dağılmış başakları toplarlar.

Tarlaya saçılmış samanımı Halka taşıttırırım.

(Şimdi sen) kazma, miskince hendek açan, miskince diş oyan,

Çamurda çalışan ve yuvarlanan sen kazma, Başını tarlaya koyan kazma,

Gününü pis çamurda geçiren kazma ve tuğla kalıbı,

Prens eline yakışmayan.

Sapı köle elini süsleyen.

Acı sözlerle bana saldıran sen,

Kendini benimle karşılaştıran sen,

Defol kırlara, seni yeterince gördüm.

Bana saban hendek kaz. kaz' demeye cesaret eden sen!

Kazma bu aşağılamaya yanıt veriyor:

İlerdeki Enlil'in yerine senin için gelirim. Hendekleri yaparım, kanalları yaparım.

Çayırı su ile doldururum.

Kamışlığı su basınca.

Sepetim onu uzağa taşır.

Nehir yolunu değiştirir, kanal yolunu değiştirince.

Taşan bir nehir gibi sular coşarak akınca Ve her şey balağa dönünce.

Ben kazma set yaparım onun çevresine Onu ne güney rüzgârı, ne de kuzey rüzgarı yıkar.

(Böylece) kuşlar yumurtalarını toplar (bozulmadan)

Balıkçı balığını avlar, halk tuzakları kaldırır. Benim bolluğum ülkeyi doldurur.

Çayırlıktan su çekilince.

Islak toprak çalışılacak duruma gelince.

Senden tine geçerim tarlada saban.

Onun tabanını sellerin kenarlarını senin için için izlerim.

Tarlanın otlarını yığarım senin için.

Tarlada kökleri ve supları toplarını liraya senin için

Kazma konuşmasını, sabanın beceriksizliği vurgusuyla sürdürüyor. Sabanın durmadan tamir istediğini, çalışması için 6 öküz, 4 adam gerektiğini ve az çalıştığını belirtiyor:

Tarlada çalışan (sen) her şeyi ayakaltına alarak,

Öküzlerin altı, adamların dört, sen on birincisin. Bütün yetenekli işçiler tarladan kaçar,

(Şimdi) kendini benimle karşılaştır!

Sen benden çok sonra tarlaya girince keyifle hak senin tek karığına.

Sen başını çalışmaya eğince,

Kökler ve tepeler birbirine dolanınca,

Senin dişin kırılır, dişin onarılmak ister,

Fakat sen onu tutamazsın.

Çiftçin (nefretle) adını söyleyerek ‘şu saban bozuk!' der.

Sonra senin için marangoz tutarlar.

Koşum yapan kaba postu hazırlar,

Onu bükümlemeğe uğraşırlar,

Pis bir deriyi başına geçirinceye kadar.

Benim çalışma sürem 12 aydır.

(Fakat) senin çalışma süren 4 aydır. Çalışmadığın zaman ise 8 aydır.

Senin çalışmadığın süre çalıştığının iki katıdır.

Kazma, bundan sonra işçi sınıfının durumunun iyileşmesi ve geçimlerinin sağlanması için yaptıklarını anlatıyor:

Şehrin çevresi boyuncu sağlam sur yaparım. Orada tanrının evini var ettim.

Onu kırmızı kil. sarı kil. çok renkli kil ile süsledim

Müfettişlerin, denetleyicilerin oturduğu Krallık şehrini yaptım.

Benimle şehrin eskimiş sıvasını onaran, bozulmuş sıvasını düzelten İşçiler iyi yapılmış evlerde serinlesinler.

Ateşin karşısında kazma (sayesinde) yan gelsinler.

(Fakat) sen (saban) onların partisine gelemezsin.

Onlar yerler, içerler, ücretleri ödenir.

(Böylece) işçilerin karılarını ve çocuklarını geçindirmelerini sağlarım.

Gemiciye fırını yaparım, zifti eritirim.

Onun için gemi, sandal yaparım.

(Böylece) gemicilerin karılarını ve çocuklarını geçindirmelerini sağlarım.

Bahçeyi sahibi için ekerim.

(Taraflar) anlaştıktan sonra bahçelerin etrafını çevirir, duvarla kapatırım.

Halk tutar ben kazmayı.

Kuyusunu kazdıktan sonra, ağzını koyarım. Kovasını yapar, hendekleri düzeltirim. Hendeklerini suya dolduran benim.

Elma ağacı çiçek açtıktan, meyvesi göründükten sonra,

Onun meyvesi tanrıların evlerini süslemeye uyar.

(Böylece) bahçıvanın, karısını ve çocuğunu geçindirmesini sağlarım.

Son olarak kazma, yol işçileriyle tarlada çalışanların da rahatlığı için burçlar yaptığını ve sular çıkarttığını anlatıyor:

Sabanın yanında nehirde çalışarak, yolu düzelterek,

Sahilde bir burç (kale) yaptım.

Tarlada günü geçiren adamlar Tarlada geceyi geçiren işçiler.

Yükselttiğim burçta

Bu halk, iyi yapılmış şehirdeki gibi canlansınlar. Yaptıkları su tulumlarına su koydum, onun içine 'yaşam' yerleştirdim.

Susuz kırlarda, onun tatlı suyunu kazdığım zaman.

Susamış olan benim hendeğimin yanında canlandı.

Bu karşılıklı atışmalardan sonra tanrı

Enlil, kazmayı sabandan daha yararlı ilan ederek tartışmayı sonuçlandırıyor. Tarihteki ilk işçi zaferidir belki de bu!

Dipnotlar
(1) Prof. Mebrurc Tosun-Doç. Dr. Kadriyc Yalvaç, Sümer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi- Saduqa Fermanı, Ankara 1975, s.47.
(2) A. Falkenstein, Die ncusumerischen Gerichtsurkunden, Erste Teil, München, 1956, s.82-95. Bu incelemeye göre köle fiyatları şöyle:
Kan, koca, bir kız ve oğul: 30 şegel gümüş Kan, koca, bir oğul, iki kız: 43 şegel gümüş Kadın köle ve oğlu: 12 şegel gümüş Öç kadın köle: 20 şegel gümüş (Bir şegel gümüş tahminen 8.5 gram)
Buna karşılık eşya fiyatları:
I yağlı sığır: 10.5 şegel I kuzu: 1/4 şegel 300 litre hurma: 1 şegel 600 litre arpa: 2/3 şegel
(3) Sümer, Babil, Assur Kanunları, s.24 vd.
(4) Aynı yerde s.85 vd. Burada çeşitli işler için verilecek ücretler ile işçinin yapacağı zarar hakkında Hammurabi kanunundaki maddeler yazılı:
- Gemiyi ziftleyene 2 şegel gümüş verilecek. (s.234)
- Gemi ziftleyen, işini iyi yapmayıp o yıl içinde gemi yana yatarsa, ziftleyen gemiyi yeniden sağlamlaştırıp sahibine verecek, (s.235)
- Bir adam tohumluk yemliğini ve öküzünü vererek tarlasını işletmek üzere bir adamla sözleşme yaparsa, adam tohumu ve yemi çalarsa adamın eli kesilecek, (s.235)
- Eğer bir adam çiftçi tutarsa ona bir yıl için 8 gur arpa verecek (1 gur arpa 300 litre kadar) (s.257)
- Bir çoban emeğinin karşılığını peşin alıp sığırların ve yavrularının sayısını eksiltirse, sözleşmesi gereği hepsini eksiksiz verecektir, (s.264)
(5) S. N. Kramer, History Begins at Sumer-Tarih Sümer’de Başlar, Çeviren: Muazzez İlmiye Çığ, Ankara, 1990, s.274-280.

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın Temmuz 1995 sayısında yayımlanmıştır.

Tarih
Etiketler
sümer mitolojisi
sümer
mezopotamya