Şişmanlık

Şişmanlık günümüzde hemen hemen tüm dünya ülkelerinin karşılaştığı önemli sağlık sorunlarından biridir. Şişmanlık genel olarak bedendeki yağ kitlesinin yağsız kitleye oranının aşırı artması ile vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Yetişkinlerde sinirsel hormonal ve değişik biyolojik mekanizmalarla beden ağırlığı belirli oranlarda tutulur. Söz edilen mekanizmalarda aksama bu dengeyi bozar, sonuçta vücut ağırlığı değişir. İnsanda şişmanlığın saptanabilmesi için vücut ağırlığının, vücut bileşiminin, yağ dağılımının değerlendirilmesi gerekir.

Dünya ölçeğinde şişmanlığa baktığımızda görülme sıklığını etkileyen etmenler arasında kalıtım, yaş, cinsiyet, besin tüketimi, beslenme alışkanlıkları, yaşam tarzı, sanayi ile birlikte artan fabrikasyon besin maddeleri kilo alınmasında önemli etmenlerdendir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 400 milyon üzerinde aşırı kilolu birey ve 1.6 milyar kadar da aşırı kilo sınırında birey bulunmaktadır. Yaklaşık 2015’li yıllarda bu oran 700 milyon ile 2.3 milyar olacağı düşünülmektedir. Sosyo-ekonomik gelişim sonucu yaşam tarzında olan değişimler şişmanlığı arttıran önemli faktörlerdendir. Şişmanlığın en düşük oranda görüldüğü ülkeler Çin, Singapur ve Pakistan’dır. Güney Avrupa ülkelerinde obezite sıklığı kuzeye oranla daha yüksektir. Avrupa ülkelerinde şişmanlık erkeklerde %10-20, kadınlarda % 10-25 arasında değişirken son on yılda %10-40 oranında artışlar saptanmıştır. Son otuz yılda şişmanlık oranında artış İngiltere’de özellikle dikkat çekicidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu oran % 55 dolayındadır.

Ülkemizde yapılan çalışmalarda şişmanlık %22 olarak bulunmuştur. Bölgesel dağılıma bakıldığında en düşük Doğu Anadolu’da %17, en yüksek İç Anadolu’da %25 bulunmuştur. Tüm bölgelerde kadınlarda daha sık görülmektedir. 

Şişmanlık yaşla birlikte artmaktadır. Ülkemizde son yılarda yapılan çalışmalarda genç ve orta yaşlı bireylerde şişmanlık görülme olasılığı giderek artmaktadır. Şişmanlık araştırmalarında vücut bileşimi ölçülmesi değerlendirmelerde önem taşır. Vücut bileşimi genel olarak yağ, kemik, kas hücreleri, organik maddeler den oluşur.

Deri altı ve depo yağlar

Vücudu saran deri altı yağ tabakasıdır. Depo yağların vücutta yoğun olarak bulunduğu bölgeler, erkeklerde karın bölgesinde, kadınlarda kalçada yoğunlaşmıştır. Vücuttaki depo yağlar, beyaz ve kahverengi yağ dokuları olarak iki ayrı türde bulunmaktadır. İskelet kası ile karşılaştırıldığında, beyaz yağ dokusu şişman olmayan bireylerde vücut ağırlığının küçük bir bölümünü oluşturur. Plazmada enerjiyi taşıyan en önemli yakıtlardan biri olan yağ asitlerinin kaynağı olarak beyaz yağ dokusunun tüm vücut enerji akışları açısından çok önemi vardır. Kahverengi yağ dokusunun ise erişkinde vücut enerji akışındaki katkısı yok denecek kadar azdır.

Beyaz yağ dokusu

Vücudun birçok yerinde bulunan beyaz yağ dokuları depo yağ olarak trigliserit doku hücrelerinde nötral yağlar ve fosfolipitleri içermektedir. Vücutta enerji için yağ asidi oksidasyonuna gerek duyulduğunda trigliseritlerden ATP sentezlenmesi yoluyla kullanılırlar. Bunun yanı sıra vücut ısısını koruma görevi yapmaktadır. Bu yağ dokusunun genişlemesi ve artması sonucu şişmanlık oluşmak- tadır. Bu hücrelerin çap ve miktarları doğumdan erişkinliğe kadar 4-5 kat artar.

Kahverengi yağ dokuları

Memelilerde yeni doğan yavrularda ve kış uykusuna yatan hayvanlarda daha fazla bulunmaktadır. ATP sentezi olmadan çok yüksek ısı üretebilmektedir. Vücutta daha çok scapula ve kürek kemiği ve altındaki bölgede bulunmaktadır.

Fazla sayıda damar ve sempatik sinirler ile sitokrom içerdiği için rengi kahverengidir.
 

Zorunlu yağlar

Kalbin çevresinde, karaciğer, akciğer, kemik iliği, böbrekler, endokrin bezleri, bağırsaklar, kaslar ve merkezi sinir sisteminde bulunmaktadır. İç organların çevresini sararak dış darbelerden korumasının ve organların işleyişinde de hayati işlevleri bulunmaktadır. Bu yağlar, uzun süreli açlık veya şiddetli egzersiz durumunda bile tükenmemektedir; aksi takdirde hayati riskler ortaya çıkmakta ve erkeklerde %3, kadınlarda %12 oranında bulunmaktadır.

 

Şişmanlık değişik şekilde sınıflandırılmaktadır

Vücut yağ dağılımına göre yağ hücresine göre beden kitle indeksine göre sınıflama

Vücuttaki enerji depolarından olan yağlar, trigliseritler olarak yağ dokusunda depolanmaktadır. Adipoz dokunun vücudun değişik bölgelerine dağılma genetik denetim altında olup, kadın ve erkeklerde farklıdır. Yağın daha çok vücudun alt bölümünde kalça, uyluk ve bacaklarda toplanması ile ortaya çıkan tip armut biçimi olarak bilinir ve daha çok kadınlara özgüdür. Yağın vücudun üst bölümünde bel, üst karın ve göğüs toplanması da “android tip (elma biçimi) tanımlar. Bu da erkeklerde sık görülen şişmanlık türüdür. Vücutta yağlanmanın yerleşim yerlerine göre, dört tip şişmanlık tanımlanmıştır:

Tip-I: Vücut ağırlığı ve yağ kitlesinde aşırı yükselme görülmektedir. Bu tipte vücutta yağ belli bir bölgede toplanmamakta tüm vücutta eşit oranlarda dağılmaktadır.

Tip-II: Deri altı yağının gövdede aşırı miktarda toplanmasıdır. Android yağ depolanması veya elma tipi denilen tipte sıklıkla insülün direnci görülür.

Tip-III: Karın boşluğundaki organları çevreleyen yağın karın bölgesinde yoğunlaşmasıdır. Yağ dokusu artışı ile glukoz duyarlılığı, kanda yüksek lipid düzeyi ve yüksek tansiyon riski arasında bir ilişki göstermektedir. Erkeklerde kadınlardan daha fazla görülmekte ve yaş ilerledikçe yağ birikimi artmaktadır Yapılan çalışmalar insülin direnci ile güçlü bir ilişki ortaya koymuştur.

Tip IV de uyluk ve kalçada aşırı yağlanma vardır.

Yağ dağılımının en basit göstergesi bel/kalça oranıdır, bu oranla süregen hastalıklar ve karın bölgesi yağları arası bir bağlantı saptanmıştır. Bel /kalça oranı erkeklerde 1 kadınlarda 0.85 yağ birikimi tanımlanması amacı ile kullanılmaktadır. Tek başına bel çevresi bile yağ dağılımı ve sağlık arasında bağ kurdurabilmektedir. Bel çevresi kadınlarda 88, erkeklerde 102 cm altı olmalıdır. Yetişkinlerde görülen şişmanlık yağ hacminin artışı ile karakterlidir. Pratikte kullanılan en bilinen yöntem beden kitle indeksi denen kilogram olarak vücut ağırlığının metre olarak boyun karesine oranıdır. Bu oranın 25 dolayında olması gerekir 27 üstü hastalık habercisidir.

Şişmanlık genellikle aşırı beslenme sonucu ortaya çıkar. Aşırı beslenme psiko-sosyo ekonomik, metabolik, hormonal pek çok etmen içerir. Kısaca özetlemek gerekirse yaş, cinsiyet, sosyo kültürel etmenler, eğitim ve gelir durumu, medeni durum çalışmalar evlilik sonrası şişmanlık görülme sıklığı artar, aşırı yanlış beslenme, sigara kullanımı, sık aralarla diyet uygulama, alkol alımı, ilaçlar şişmanlığı artıran nedenler arasında sayılır. İlerleyen yaşlarda metabolizma yavaşlar, enerji harcaması azalır, bu nedenle yaş ilerledikçe kalori alımının azaltılması uygundur. Çalışmalar ileri yaşlarda, kadınlarda şişmanlığın daha sık görüldüğünü ortaya koymaktadır. Gelişmiş ülkelerde şişmanlık adeta salgın denecek türde artmaktadır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda kadınlarda şişmanlık erkelerden daha sıktır. Kentsel alanda şişmanlık kırsal kesimlerden daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Dar gelirlilerde eğitim düzeyi düşük olanlarda şişmanlık daha yüksek orandadır. Yukarıda saptanan etmenlerden anlaşılacağı gibi fizik hareket azlığı obeziteyi artıran en önemli nedenlerden biridir.

Şişmanlığın biyolojik olduğuna dair bilgi leptin denen hormonun keşfinden sonra artmıştır. Leptin vücut ağırlığını düzenleyen hormondur. İşlevi yağ dokusu artımına bağlı, kan düzeyi yükselmesi sonucu besin alımını azaltıp kilo denetimi saptamasıdır. Vücut yağı düşünce leptin düzeyi azalıp besin alımı artmaktadır. Leptin olmaması durumunda iştah sürekli yüksek olmakta, şişmanlık oluşmaktadır. Leptin dışında şişmanlık beyindeki hipotalamus bölgesindeki Orexin A ve B besin tüketimine neden olur: Ghrelin denen madde ise yağ oksidasyonunu azaltır sonuçta yağlanmayı artırır. Bu madde şişmanlarda düşük bulunmuştur. Bekli de bu ya da genetik nedenle şişman anne ve babaların çocuklarında yüksek oranda şişmanlık görülür. Yüksek oranda yağ ya da karbonhidrat rejimi yağlanmayı artırır.

Obezite özellikle gelişmiş ülkeler için önemli bir sağlık sorunudur. Özellikle insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı, koroner kalp hastalığı, yüksek tansiyon, bazı kanser türleri, sindirim sistemi hastalıkları, uyku apnesi (uykuda solunumun kısa süreli ve tekrarlamalı olarak durduğu hastalık) yakın ilişkilidir.

Kilo vermek karşılaşılması olası pek çok sağlık sorununu çözmekte daha sayrılıklar sorun olamadan bitmektedir. Şişmanlık tedavisinde kilo vermek önemli bir sorundur. Bunun gibi, kilo verildikten sonra o kiloyu korumak da ayrı bir sorundur. Şişmanlık tedavisinde diyet fizik hareket davranış değişiklikleri ilaçlar cerrahi yöntemler gibi pek çok yöntem bulunmaktadır.

Şişmanlık yüzyılın en önemli sağlık sorunlarından biridir beslenme sistemi değişikleri besinleri korumak için kullanılan maddeler şişmanlığı artıran başka nedenler arsındadır bu konularda daha sonra değineceğiz.

Kaynakça:

  1. Duerenberg P, Weststrate JA, Seidell JC. Body mass index as a measure of body fatness: Age-and sex-specific prediction formulas. British J Nutr 1991;65:105-14.
  2. Escott- Stump S: Nutrition and Diagnosis Related Care , Third edition, Lea and febiger,USA 1992.
  3. Kopelman PG, Stock MJ. (Eds): Clinical Obesity, Blackwell Science Ltd, Oxford 1998.
  4. Mahan LK, Arlin M:Food, Nutrition and Diet Therapy, 8.th edition, WB Saunders Company, Phila- delphia 1992.
  5. Obezite Dr. Reyhan ERSOY, Dr. Bekir ÇAKIR Turkish Medical Journal 2007, 1:107-116
  6. Obezite: Nedenleri ve Tedavi Seçenekleri Berrin Zuhal Bulucu Altunkaynak, Elvan Özbek Dicle Tıp Dergisi, 2007 Cilt: 34, Sayı: 2, (144-149)
  7. Stevens J, Cai J, Pamuk ER, Williamson DF, Thun MJ, Wood JL. The effect of age on the association between body-mass index and mortality N Engl J Med 1998;338:1- 7.
  8. Thomas B: Manual of Dietetic Practise, 2.nd edition, Blackwell Science Ltd, London 1994.
  9. World Health Organization Expert Committee: Physical Status: The Use and Interpretation of Anthropometry. WHO Technical Report Series no. 854. Geneva, World Health Organization, 1995.

Dr. Fehmi KATIRCIOĞLU

 

Güncel Bilim