Savaşın mikrobik tarihi - I

Yazan
Erdem ERGEN
Yazının Okunma Süresi
17 dakika

“Her kültür, kendi savaş tarzını geliştirir”(1) Geoffrey Parker.

Savaş -her ne kadar kulaklarımızı tırmalayan bir kavram olsa da- insanoğlunun temel var olma araçlarından birisi ola gelmiştir. Ölümle yaşam arasındaki temel çelişkiyle her an mücadele içinde olan insan en başından bu yana adı, amacı, hedefi ne olursa olsun savaşı yaşamak veya yaşatmak gayesiyle hep kullanmıştır, ne garip bir ironi değil mi? İnsanoğluna umut vaaz eden neredeyse tüm dünya görüşlerinin (dini veya seküler olmaları fark etmez) ve bunların uygulayıcısı olan devlet veya devlet dışı aktörlerin hepsinin rolü bir biçimde savaştan veya savaşmaktan geçmiştir. Baştan belirtelim ki savaşın bir “amaç” uğruna kullanılması, bunun etik boyutları veya benzer epistemolojik tartışmalara bu yazımızda girmeyeceğiz. Çünkü bu konular bu yazının sınırları içinde değil. Peki, ne yapacağız? Savaş konusunun “teknik” başlıklarından bir tanesi olan kitle imha savaşlarının bir alt başlığı “biyolojik savaş” konusuna, daha doğrusu bu konunun tarih içindeki gelişimine göz atacağız. Ancak, Bilim ve Ütopya’nın işini bilen hassas editörlerince en baştan ikaz edildiğim için konuyu siz sevgili internet okurlarının sabrıyla sınırlamaya çalışacağım, umarım başarılı olurum. Bundan sebep bu yazımızı birkaç bölüm halinde size sunacağız.

Mikrobun bir savaş aracı olarak kökeni

İnsanın mikropla ilişkisi uzunca bir geçmişe sahiptir. Günümüzde bu ilişki, çeşitli akademik çalışmalarda, farklı açılardan, titizlikle incelenmiştir. Toplumsal salgınlar, farklı hayvan türlerine ait salgınlar, bitkilerde görülen salgınlar ve savaşlarda kitle imha silahı olarak kullanılması bu çalışmaların başat konuları olmuştur. İnsanlık uzunca bir süre göz göze gelemediği bu düşmanının yarattığı yıkıcı sonuçlarla çok kez karşılaştı. Pek çok doğa olayında olduğu gibi onu önce anlamaya ve sonra da kendi amaçları uğrunda kullanmaya çalıştı. Bilimin ve teknolojinin gelişimine paralel, gittikçe daha da çetrefilleşen bu ilişki günümüz koşullarında da varlığını sürdürüyor. Okuduğunuz metin yazı dizisi olarak tasarlandı. Bu çalışma sebeple; mikrop dünyasına dair çağlar boyunca yapılan çalışmaları zamanbilim (kronoloji) anlayışı içinde ele alacak ve dönemin savaşlarıyla örneklendirmeye çalışacağız. Ancak, bu ilk yazımızda konunun tarihi arka planına ve kavramsal çerçevesine değineceğiz.

Biyolojik savaş: Tarihsel arka plan ve kavramsal çerçeve

Biyolojik ajanlar, canlı organizmalar veya onlardan türetilerek enfekte edilen ve insan, hayvan veya bitki topluluklarına karşı düşmanca amaçlarla kullanılan maddeler olarak tanımlanmıştır.(2) NATO da 1 Mart 1973 tarihli tanımıyla biyolojik ajanları benzer biçimde;insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde hastalığa veya malzemelerde bozunuma neden olan mikroorganizmalar” olarak tanımlamıştır.(3)

Günümüzde insanları etkileyen 1400’den fazla bulaşıcı organizma türü olduğu, bunlara eklenebilecek bazı başka türlerin de hayvanlar ve bitkiler üzerinde öldürme veya hastalık etkisi yaptığı biliniyor.(4)

Biyolojik silah ajanları türlerine göre ikiye ayrılır:

  1. Hastalık oluşturan mikroorganizmalar,
  1. Bakteriler,
  2. Klamidyalar,
  3. Mantarlar,
  4. Riketsiyeler,
  5. Virüsler.
  1. Toksinler,
  1. Mikroorganizma kaynaklı toksinler,
  • Ekzotoksinler,
  • Endotoksinler,
  1. Çok hücreli hayvan kaynaklı toksinler,

Bitki kaynaklı toksinler. (5)

Günümüzde, biyolojik ajanların bir başka ölçüte göre tasnifinde, Amerikan Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC)’nin sınıflaması yaygın kabul görmektedir. Yenen ve Doğanay’a göre, CDC tarafından hazırlanan “bu liste oluşturulurken; 1) Toplum sağlığı üzerine etkisinin ciddiyeti ve insandan insana bulaşma riski, 2) Silah olarak yayılma potansiyeli, 3) Mikroorganizmaya karşı hazırlanmış aşı veya ilaçların depolanması için özel hazırlık veya izolasyon için özel laboratuvar tekniklerine gereksinim duyması, 4) Toplumda korku veya terör oluşturması, göz önüne alınmıştır”(6)

Bu sınıflamada A Kategorisindeki ajanlar,

  • İnsandan insana yayılması ve taşınması en kolay organizmalar oluşları,
  • Geniş halk kesimleri üzerinde yüksek ölüm potansiyeli taşımaları,
  • Halk arasında paniğe ve yaygın kargaşaya sebep oluşları,
  • Halk sağlığı açısından özel önlemler gerektirmeleri bakımından tehdit açısından birincil öneme sahiptir.

B kategorisi ajanlarının yayılmaları kısmen kolaydır ve görece az veya düşük sayıda ölümlere yol açarlar.

C Kategorisine dâhil ajanlar ise;

  • Hazırlanmalarındaki kolaylık,
  • Üretim ve yayılmalarındaki basitlik,
  • Yüksek hastalandırma ve öldürme potansiyelleriyle üçüncü grubu oluştururlar. Benzer listeleme NATO, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), tarafından da yapılmıştır. Genellikle sayıları 40 civarı olan bu ajanlar arasında şarbon, tularemi, veba, kolera, Q ateşi, brusella ve çiçek bugüne kadar yapılan devlet destekli araştırma programlarında öne çıkanlar olmuştur. (7)

A Kategorisi

B Kategorisi

C Kategorisi

 Çiçek

 Q Ateşi

Nipah Virüsü

 Şarbon

 Brusella, Malta Humması

Hanta Virüsü

 Veba 

 Ruam

Tikborn Hemarojik Ateş Virüsü

Gıda Zehirlenmesi

 Melioidoz

 

Tikborn Beyin İltihabı Virüsü

Tularemi

Alfa Virüsleri

Sarı Humma

Filovirüsler

Venezuela Beyin Omurilik Yangısı

 

Çoklu İlaca Dirençli Tüberküloz Mikobakterisi

Ebola Hemarojik Ateşi

Doğuya ve Batıya Ait At Beyin Omurilik Yangısı

 

Marburg Hemarojik Ateşi

Keneotu Tohumu

 

Arenavirüsler

Klostridium Perfringens

 

Lassa Ateşi

Stafilokokal Enterotoksin

B T2 mikotoksinleri, Gıda ve su yoluyla bulaşan patojenler (bunlarla sınırlı değildir)

Salmonella Türleri

Şigella Türleri

Koli Basili

Kolera Bakterisi

Tifüs Ateşi

Papağan Humması

 

Arjantin Hemarojik Ateşi

 

 

İlişkili Virüsler

 

 

Tablo 1 CDC’ye göre kritik biyolojik ajanlar tablosu (8)

Mikrop kuramı ve biyoterörizm

Bakteriyolojinin kurucularından Nobel Tıp Ödülü sahibi Alman hekim Robert Koch (1843-1910)’un ufuk açıcı çalışmalarının modern biyolojik silahların geliştirilmesine temel teşkil ettiği kabul edilir. (9) Mikroorganizmaların insan sağlığı üzerindeki hastalandırıcı etkisine dair başka bazı dolaylı katkılar da bulunmakla birlikte esas olarak Koch tarafından deneysel çalışmalarla geliştirilerek kavramsallaştırılan Mikrop Kuramı’nın bu alanda öncü çalışma olduğu görüşü yaygındır. Günümüzde Koch Postulatları olarak adlandırılan çalışmalarıyla Robert Koch, özel tür mikroorganizmaların sebep olduğu özel hastalıkları tanımlamıştır.

Biyolojik silah nedir?

Biyolojik silahlar, biyolojik ajanlar olarak tanımlanan canlı mikroorganizmaların öldürmek veya ilgili hedefin rutin yaşamını aksatmak amacıyla silah olarak, askeri ve sivil insan topluluklarının dışında, hayvan ve bitkileri kapsayan fauna veya floraya dönük olarak kullanılırlar. Biyolojik silah; NATO tarafından 1 Mart 1973 günü kayıt altına alınmış biçimiyle, “Eklem bacaklı vektörler içeren bir biyolojik ajanın yayılması veya dağılmasını öngören madde.” biçiminde tanımlanmıştır. (10)

Bakteri, mantar, virüs gibi çeşitli organizmalardan veya toksinlerden oluşan ve insanları öldürmek veya yaralamak amacıyla kullanılan biyolojik silahlar doğada da bulunmaktadır. (11)

Biyolojik savaş nedir?

Biyolojik savaş, patojen mikroorganizmaların veya biyolojik olarak elde edilen toksinlerin insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde hastalık oluşturmak veya ölümlere yol açmak amacı ile kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Bu patojen mikroorganizmaların özel teknolojilerle silahlaştırılması ve asker tarafından, askeri hedeflere yönelik kullanılması ise biyolojik savaş olarak isimlendirilir. (12) Başka bir deyişle biyolojik savaş, biyolojik ajanların devletler eliyle, düşman devletlerin savaşma imkân ve kabiliyetlerinin engellenmesi amacıyla kullanılmasıdır.

“Biyolojik Savaş” terimi NATO sözlüğünde 1 Mart 1973 günlü kayıtla, “Biyolojik ajanların, insan ve hayvanlar üzerinde kayıplar verdirmek ve bitkilere veya malzemelere zarar vermek veya her iki gruba yönelik kullanılmasına karşı savunma” olarak tanımlanmıştır. (13)

Kayıtlar, biyolojik savaş yöntemlerinin tarihteki ilk kullanımlarının yerleşik toplumlara geçilmesiyle birlikte başladığı yönündedir. Konuyla ilgili olarak bu bölümün ilerleyen sayfalarında bir tablo sunulmuştur.

Biyoterör nedir?

Biyoterörizm genel olarak, “virüsler, bakteriler veya diğer ajanların, insan, hayvan veya bitkiler üzerinde öldürme veya hastalık yaratma amacıyla kasıtlı olarak kullanılması” biçiminde tanımlanmaktadır. (14)

Biyoterör, toplumda normal yaşamı durdurmak veya ideolojik bir avantaj kazanmak amacıyla, biyolojik etkenlerin şahıslara, gruplara, siyasi hedeflere (örneğin devlete) veya daha geniş bir nüfusa karşı, korku yaratmak, hastalık oluşturmak veya hastalık oluşturma korkusu yaratmak amacıyla kullanılması olarak da ele alınıyor. Biyoterörde hedef sivil ve korumasız toplumlardır. Biyoterör eylemi, insanların dışında hayvanları ve bitkileri de hedef alabilir. Bitkilere karşı yapılanına agroterör denir. Biyoterörde amaç geniş kitleleri hastalandırmak veya onları öldürmek değildir. Amaç, olabildiğince geniş bir kitleye dalgalar halinde korku yaymak suretiyle toplumun normal işleyişini bozmak ve yaşamı zorlaştırmaktır. Teröre başvuran gruplar bu şekilde adlarını duyurmayı, terör faaliyetlerini devam ettirmeyi ve ideolojilerini geniş kitlelere yaymayı amaçlamaktadırlar. Bu özellikleriyle terörist eylemler diğer suç oluşturan girişimlerden ayrılır. Kriminal girişimler ise psikolojik patolojiler sonucu ortaya çıkan saldırılardır. Kriminal girişimlerde de biyolojik ajanlar kullanılabilir, biyolojik ajanların korkutmak, öldürmek veya panik yaratmaya yönelik olarak kullanılmasına ise biyosuç (biocrime) denir.

Biyoterör ile biyolojik savaş aynı ailenin fertleri olarak da tanımlanmaktadır. Aralarındaki en temel fark, biyolojik savaş faaliyeti, bir devlet faaliyeti olarak çok daha örgütlü, daha etkin ve planlı bir yapıya sahiptir. Genellikle ilgili ülkenin silahlı kuvvetleri tarafından düşmana karşı uygulanır. (15) Biyosuç da ise daha çok kişisel arzular, hırslar, bireysel çıkarlar ve hedefler söz konusudur.

Salgın hastalık mı biyolojik saldırı mı?

Salgın hastalıklar toplumun genelini ilgilendiren ve aynı zamanda kaygılandıran bir olgudur. 2000’li yılların başından bu yana gelişen SARS, MERS, Ebola ve diğer salgın hastalıklarda olduğu gibi yeni tip korona virüs (Covid-19) salgınında da biyolojik saldırı iddiaları çeşitli mecralarda dile getirildi. Özellikle komplo teorisyenlerince ekranlarda reyting, internette de “tıklanma” kaygısının ürünü olan bu açıklamaların bilimsel bir temeli bulunmuyor. Biyolojik savaş programları olan devletlerin (ilerideki makalelerden birisinin konusu) bunu test amaçlı denemiş olma ihtimalleri hiç mi yoktur? Elbette vardır yoksa biyolojik savaş programları için niçin milyarlarca dolar bütçe ayırsınlar. Ancak aşağıdaki tablo size, herhangi bir zamanda yaşanan salgın hastalığın doğal yollardan mı yoksa laboratuvar kökenli mi olduğu konusunda ipuçları verecektir.

Özellikle birbirinden ayrı topluluklarda, benzer sendrom veya hastalıkların sayısında büyük ölçekli artış gözlemlendiğinde.

Açıklanamayan fazla sayıda hastalık veya ölüm vakası meydana geldiğinde.

Belirli bir patojenden beklenenden çok daha fazla şiddetli hastalık durumu oluştuğunda veya standart terapilere yanıt alınamadığında.

Patojene olağandışı yolla maruz kalındığında. Örneğin solunum yoluyla bulaşan hastalıklar, normalde diğer ekspozürler aracılığıyla gerçekleşir.

Belirli bir coğrafya için beklenenin dışında veya bulaşma mevsiminin dışında oluşan hastalık(lar) vakalarında.

Hastalığın, normalde, yerel bir alanda var olmayan bir vektör tarafından bulaştırıldığında.

Aynı topluluk içinde, farklı hastalıkların çoklu, eş zamanlı veya seri salgınlarında.

Çiçek, bazı viral hemarojenik ateşlenmeler, solunum yoluyla şarbon bulaşması, pnömik veba gibi seyrek bulunan ajanlar tarafından oluşturulan bir tek hastalık vakasının tespitinde.

Belirli bir yaş grubunda görülmeyen bir hastalık vakasının tespitinde.

Antimikrobik direnç yapıları veya organizmaların bilinenden farklı ve olağandışı suş veya varyantlarında.

Farklı zaman veya bölgelerde, bilinen kaynaklardan yalıtılmış ajanlar arasındaki benzerlik veya tıpa tıp aynı genetik tip tespit edildiğinde.

Belirlenmiş savunmasız alanlar arasındaki yüksek saldırı oranlarının tespitinde. (Örneğin bir bina içinde açık bırakılmış bir kapı veya daha düşük oranla, açık alanda bulunan kapalı bir binada.

Sınırdaş olmayan alanlarda aynı salgın hastalığın eşzamanlı oluşumunda.

Hayvanlardan insana bulaşan hastalıkların tespitinde.

Hayvanlarda görülmeyen zoonotik (hayvan kaynaklı) hastalığın insanlarda görülmesi halinde.

Bir terörist veya saldırgan tarafından, mühimmatın keşfi, salınması veya sıkıştırılması veya hastalığı diğer yayma yollarının (sprey, bulaştırılmış mektup, vb.) kullanılarak uygulanacağı yolunda, potansiyel saldırı istihbaratında.

Tablo.2 Biyolojik savaş veya biyolojik terör saldırısının gerçekleşmiş olabileceğine dair ipuçları (16)

Son notlar

(1) Parker, G. (2014). Giriş. Parker, G. (Yay. haz.). Cambridge savaş tarihi içinde (s. 1). (2. bs.). (F. Tayanç, T. Tayanç). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

(2) Spencer, R. C. ve Wilcox, M. H. “Agents of biological warfare”, Reviews in Clinical Microbiology, c.4, s.3 (1993): 138-143’den aktaran Nicholas J. Beeching ve diğ., “Biological warfare and bioterrorism”. Clinical Review, c. 324, s. 7333 (2002): s. 336-339.

(3) NATO. NATO glossary of terms and definitions (English and French). (Brüksel, 2008), 2-B-4.

(4) Deepthi Ananthula ve diğ., “Bioterrorism: An Overview of Agents, Nature, Consequences, Detection and Medical Management”. Journal of Pharmaceutical and Scientific Innovation, c.1 2, s. 2 (2012): s. 35.

(5) Demir, C. (2009). “Türkiye’de Alınması Gereken Biyogüvenlik ve Biyosavunma Önlemleri” (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü), s. 6.

(6) Yenen, O. Ş. ve Doğanay, M. “Biyoterörizm”, ANKEM Dergisi, c. 22, s. 2, (2008): 105.

(7) Guillemin, J. (2005). Biological weapons: From the invention of state-sponsored programs to contemporary bioterrorism. (New York: Columbia University Press, 2005), 15.

(8) Nancy Khardori, “Potential Agents of Bioterrorism: Historical Perspective and an Overview”, Biterrorism Preparedness: Medicine, Public Healt, Policy. ed. Nancy Khardori (Weinheim: WILEY-VCH Verlag GmbH & Co. KGaA, 2006): 12.

(9) Stephen A. Morse, “Historical Perspectives of Microbial Bioterrorism”, Infectious Agents and Pathogenesis: Microorganisms and Bioterrorism, ed. Burt Anderson, Herman Friedman, Mauro Bendinelli (New York: Springer, 2006): 20.

(10) NATO, age., s. 2-B-4.
(11) Ranjeet Kumar Singh, Kumari Swarnim, “Biological Warfare”, Encyclopedia of Biological Disaster Management: vol. 3. Biological Disaster Management and Information Technology, c. 3, (Yeni Delhi: Rajat Publications, 2009): 1.
(12) Osman Şadi Yenen, Mehmet Doğanay, “Biyoterörizm”, ANKEM Dergisi, s. 22(2) (2008): 95.
(13) NATO, age., s. 2-B-4.
(14)
Bioterrorism overview. Centers for Disease Control and Prevention (CDC). www.bt.cdc.gov/bioterrorism/overview.asp [15 Ağustos 2012].
(15) Clark, W. R. (2008).
Bracing for armageddon? The science and politics of bioterrorism in America, (New York: Oxford University Press), 35.
(16) Kortepeter M. ve diğ. (2011).
Medical management of biological casualties handbook, 7. bs. (Frederick: US Army Medical Research Institute of Infectious Diseases [USAMRIID]), 13.

 
Tarih