Alan Turing, – en azından teorik olarak- İngiltere’de yazların favori tatlısı kremalı çilekten keyif alan makineler yaratılabileceğini düşünüyordu. Buradan hareketle onun, yine en azından teoride, bir bilince sahip makinelerin de yapılabileceğini düşündüğünü söyleyebiliriz. Eğer bilinçli değilseniz kremalı çileğin de tadına varamazsınız. Yoksa yapabilir misiniz? Her halükârda Turing makinelerin bilinçli olabileceğini düşünürken gayet açıktı. Ama o hiçbir zaman bunun herhangi bir yakın zamanda gerçekleşeceğini söylemedi. Çok zor bir iş olduğundan değil de verilen emeğe değmeyeceği için böyleydi. Etkili kitabı “Computing Machinery and Intelligence”da şöyle yazdı:
“Büyük ihtimalle şu lezzetli tatlının tadını alacak bir makine yapılabilir, ama bu konuda herhangi bir girişim aptalca olacaktır.”
Okurlarının onun bu kremalı çilekten keyif alamama sorunu ile uğraşmasını saçma bulma ihtimaline karşın Turing şöyle diyordu:
“Bu zorlukla alakalı önemli nokta onun başka zorluklara kapı açması. Örneğin, bir adam ile bir makine arasındaki dostluğun bir beyazla bir beyaz veya bir siyahi yine bir siyahi arasındaki dostlukla aynı olması zorluğu.”
Turing burada şunu hatırlatmaya çalışıyor: İnsanların kendi türlerindeki diğer bireyleri bile kendileriyle eşit yetenek ve değerde kabul etmesi pek kolay değil. Yani makinelerin kremalı çileğin tadına varamaması sorunu makinelerin insan yaşamındaki belirli elementlere sahip olmaması şeklindeki daha geniş bir sorunun içinde yer alıyor.
Turing, yapay sinir ağları, genel olarak makinelerin öğrenmesi ve özelikle pekiştirmeli öğrenmenin başarıları konusunda prensipte haklıydı. Ancak Turing açıkça ve defalarca yaptığı öngörüsünde yani belirgin bir şekilde insani ama zihinsel olmayan yeteneklere sahip makineler yapmak için büyük bir çaba sarf edilmeyeceğini düşünmekte hatalıydı. Sohbet botları, sanal asistanlar ve ev robotları için giderek artan talep bize tam tersinin doğru olduğunu gösteriyor. Eğer makineler bilinçli olabiliyorsa, er ya da geç bilinçli makineler yapacağız. Dahası, şimdi birçok insan bilincin sadece etik açıdan değil genel olarak da büyük bir fark yarattığını düşünüyor. Bu nedenle insanların makinelerin bilinçli olup olmayacağını sormayı öğrenmesi bizim için yeterince önemli.
Bu soruyu cevaplarken yapacağımız ilk şey önce “makine” ile ne kastettiğimizi belirtmek. Turing makine derken şimdi akıllı telefonlardan süper bilgisayarlara kadar kullandığımız modern bilgi işlem cihazlarıyla aynı tipte bir makine olan dijital bilgisayarları kastediyordu. Turing 1950’li yıllarda bunları yazarak böyle makinelerin gerçek olmasına da katkı sağlamış oldu. Bu sırada, bizim şimdi Evrensel Turing Makinesi olarak bildiğimiz bilgisayarlar için de matematiksel zemini hazırlamış oldu. Yani bilgisayarların o dönem henüz çok yeni olması göz önünde bulundurulursa Turing’in açıklaması gereken çok nokta vardı. Şimdi ise en azından çoğu insan bilgi işlem makinelerinin temel işlevlerine sezgisel olarak aşina durumda. Bu nedenle detaylı bir teorik açıklama yapmamıza gerek yok. Ancak biz makineyi sadece dijital bilgisayarlarla kısıtlamıyoruz. Makinelerin bilinç sahibi olup olamayacağı sorusunu sorarken biyolojik kaynaklı olmayan tüm mühendislik ürünlerini kastediyoruz.
Makinelerin bilinç sahibi olup olamayacağını sorarken işin bam teli “bilinç sahibi olmanın” ne anlama geldiğine karar vermek. Şunu biliyoruz ki insanlar bilince oldukça aşina. Çünkü birinin bilinci aslında onun öznel tecrübesi. Kavramın bu yaygın tanımlamasında bilinç belirli bir zamanda ve belirli bir zihinsel durumda olmanın nasıl bir şey olduğuna dair özel bir nitelik. Birçok insan tam da bu özel niteliğin en gelişmiş robotlarda bile olamayacağını düşünüyor. Fakat “Makineler bilinç sahibi olabilir mi?” diye sorarken yaşadığımız en temel zorluk her ne kadar bilince aşina olsak da onun gerçek doğası hakkındaki bilgisizliğimiz. Bilincin ne olduğu ve ne zaman var olduğunu nasıl anlayacağımız hakkında üzerinde uzlaşılmış bir teori yok. Onu nasıl sıfırdan inşa edeceğimizi kesinlikle bilmiyoruz. İşte burada işin püf noktası bu cehaletimizi aşmak ve bunun yerine bilince dair o temel aşinalığımızdan faydalanmak.
İnsan yapımı
Bilince sahip bir şey yaratmanın herhangi bir umut vadeden yolunu biliyor muyuz? Elbette ki üreyerek bunu yapabiliyoruz. Ama daha önce belirttiğimiz gibi biyolojik kaynaklı olmayan bir yaratım modeli arıyoruz. Yoksa aynı durum nöral kök hücre tedavisi ve deri hücrelerini işlevsel sinir hücrelerine dönüştüren doku nano-transfeksiyonu gibi rejeneratif yöntemler için de geçerlidir. Hem üreme hem de rejenerasyon, doğrudan ya da dolaylı olarak (ilgili işlevleri geri kazandırarak) bilinçli varlıkları, özellikle de insanları tasarlamak için kullanılabilir. Bununla birlikte, kullanılan yöntemlerin temelde biyolojik doğası nedeniyle, doğal olarak sonuç bilinçli makineler değil, insanlar olacaktır.
Şimdi benzer ama farklı bir yöntem düşünün. Biyolojik mühendislik alanındaki son gelişmeler, insan sinir sisteminin bir kısmının, beyinle her iki yönde de bağlantılı protez uzuvlar şeklinde işlevsel olarak restore edilmesini mümkün kıldı. Böylece ince motor kontrolü ve propriyosepsiyon (uzuv pozisyonunun sezgisel bilgisini) sağlayıp, fantom uzuv algısının azaltılmasını mümkün kıldı. Bu teknoloji henüz ilk aşamalarında olmakla birlikte, insan sinir sisteminin bazı bölümlerinin silikon gibi yarı iletken malzemeler kullanılarak restore edilebileceği fikrinin deneysel kanıtını şimdiden sunmaktadır. Bu ve insan-makine sinir arayüzü üzerine devam eden ilgili araştırmaların gelecekte daha fazla ilerleme sağlayacağını ve böylece sinir sisteminin daha fazla parçasının yine silikon gibi malzemeler kullanılarak restore edilebileceğini veya değiştirilebileceğini beklemek mantıklı duruyor. Gelecekte, dörde bölünmüş bir ampute, dokunsal algı, propriyosepsiyon, termo algı ve benzerleri de dâhil olmak üzere tam kol ve bacak işlevselliğini yeniden kazanabilir.
Şimdi oldukça sağduyulu fikirler gibi görünen aşağıdaki üç şeyin doğru olduğunu varsayalım. Birincisi, beyin ve omurilik de dâhil olmak üzere insan sinir sistemi insan bilincinin yapıtaşıdır. Bu da insan zihninde gerçekleşen her şeyin altında sinir sistemi aktivitesinin yattığı anlamına gelir. İkinci olarak, bir bireyin bilinçli durumları normalde uzuv temelli duyusal deneyimi içerir, çünkü sinir sistemi uzuvlara kadar uzanır. Üçüncüsü, bazı ampütelerin bilinçli durumları protez uzuv temelli duyusal deneyimi içerir, çünkü yukarıdaki örnekte olduğu gibi sinir sisteminin ilgili kısımları yapay olarak restore edilmiştir. Buradan, böyle bir protez uzvun kendisinin de kısmen bireyin bilincini oluşturduğu sonucu çıkmaktadır, çünkü sinir sistemleri protez uzuvlarına uzanmaktadır. Protez bir uzvun mühendisliğine ilişkin ilgili yöntem temelde biyolojik bir nitelik taşımadığından, bir makinenin kısmen bireyin bilincini oluşturduğu sonucuna varabiliriz. Ancak bundan makinelerin bilinçli olabileceği sonucu çıkmaz. Çünkü en sonunda insani bir parça gereklidir. Şimdiye kadar ele alınan makine parçalarının sinir sistemine entegrasyonunun merkezî sinir sistemini, yani omuriliği ya da beyni değil, yalnızca çevresel sinir sistemini etkilediği gerçeği göz önüne alındığında, bu açıklama akla yatkın görünebilir. Ancak, merkezî ya da fazla merkezî olmayan parçaların değiştirilmesinin ne gibi bir fark yarattığı açık değildir. Kuşkusuz, merkezî ve çevresel sistemler arasında birçok önemli fark vardır; bir ayak elbette bir beyin değildir. Yine de belli bir soyutlama düzeyinde, sinir sisteminin merkezî ve çevresel parçaları aslında aynı türden şeylerdir (yani sinir aktivitesidir) ve bu nedenle sinir sisteminin herhangi bir parçasını değiştirmenin teorik olasılığını inkâr etmek zordur.
Tekrarlamak gerekirse, biyo-mühendislik alanındaki son gelişmelerin ardından, insan-makine sinir arayüzünün yanı sıra fiziksel sinir ağları, bellek dirençleri ve hafızaya dayalı sistemler üzerine gelecekte yapılacak araştırmaların, insan sinir sisteminin giderek daha fazla bölümünün silikon gibi malzemeler kullanılarak onarılmasını veya değiştirilmesini sağlayacağını beklemek makul görünmektedir.
Şimdi şöyle bir senaryo hayal edelim:
Bundan yüzyıl sonra, yüzyıllık istikrarlı teknolojik ilerlemelerden sonra Ayşe, henüz gençken sinir sisteminin bozulmasına neden olan bir hastalıktan mustarip olur. Ancak Ayşe, implant (nakil doku/organ) ameliyatı ihtiyaç duyduğu her an kendisine sunulabildiği için şanslıdır. Ameliyatlar arasındaki süre de sinir sisteminin yeni parçalarının – çeşitli terapi türleri ve sisteminin devam eden nöroplastisitesi (sinir esnekliği) sayesinde – başka bir parçanın değiştirilmesi gerekmeden önce her zaman düzgün bir şekilde entegre edilebileceği kadar uzundur.
Ayşe’nin bir insandan ziyade bir makine olarak kabul edilmesi için sinir sisteminin ne kadarının implantlarla değiştirilmesi gerekir? Farklı insanlar, kaçınılmaz olarak, farklı cevaplar verecektir. Bazıları Ayşe’ye makine demeden önce beyni ve omuriliği dâhil tüm sinir sisteminin, hatta tüm vücudunun değiştirilmesi gerektiğini düşünebilir. Her iki durumda da dönüştürücü ilke aynı kalmaktadır, dolayısıyla protez alanındaki son gelişmeleri insan sinir sisteminin bazı kısımlarının silikon gibi bir malzeme kullanılarak restore edilebileceğinin kanıtı olarak kabul eden herkes, bu temelde Ayşe’nin eninde sonunda bir makine haline gelebileceğini kabul edebilmelidir. Dahası, Ayşe’nin eninde sonunda tıpkı insanlar gibi (ya da en azından Ayşe’nin eskiden olduğu gibi) bilince sahip fakat bir makine haline geleceğini de kabul edebileceklerdir.
Bazıları şüphesiz Ayşe’nin kademeli dönüşümü boyunca varsayılan psikolojik sürekliliğe itiraz etmek isteyecektir. Bu tür bir itiraz, Ayşe’nin bilincinin varsayılan sürekliliğini ya da dolaylı olarak kişisel kimliğinin sürekliliğini hedef alabilir (çünkü kişisel kimliğin olmaması, bilincin varsayılan sürekliliğini de şüpheli hale getirecektir). Fakat buna itiraz edenler endişelerinin geçerliliğini kanıtlamak için işlerin nerede yanlış gidebileceğini açıklamak zorunda kalacaktır. Muhtemelen dönüşüm sürecinin önemli ölçüde daha karmaşık hale geleceği bir nokta olduğuna ve biyolojik bir beyni sentetik bir beyinle tamamen değiştirmenin nihayetinde imkânsız olabileceğine inanmaktadırlar.
Bahsedilen nakil işlemlerinde “daha fazla ilerleme kaydedilemeyecek” böyle bir noktayı keşfetmek elbette büyük bir bilimsel ilgi uyandıracaktır. Ancak oraya ulaşana kadar, en azından yeterli zaman verildiğinde ve mümkün olan en küçük adımlar atıldığında, insan sinir sisteminin farklı bir materyalin parçalarıyla değiştirilebileceğine, böylece bir insanın bilincini korurken yavaş yavaş bir makineye dönüştürülebileceğine inanmak da yeterince gerekçelendirilmiş makul bir düşüncedir.
Kaynak: Philosophy Now, Sayı:155, Nisan/Mayıs 2023