Kaderimiz deprem: Depremle yaşamak zorunda mıyız?

Yazan
Prof. Dr. Şerif BARIŞ
Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Yer Fiziği ABD Başkanı ve KOÜ Yer ve Uzay Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü
Yazının Okunma Süresi
17 dakika

Türkiye dünyanın en aktif tektonik kuşaklarından birisi olan Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Ülkemizin yerküre içinde bulunduğu konum nedeniyle kuzeyimizde çok büyük Avrasya levhası ile güneyinde her yıl yaklaşık 2 cm kuzeye hareket eden Afrika ve Arap levhaları arasında sıkışmış olup, bu sıkışma nedeniyle Anadolu levhası her yıl yaklaşık 2,5 cm hızla batıya doğru hareket etmektedir. Milyonlarca yıldır süregelen bu tektonik hareketler neticesi levha sınırlarında gerilme (stress) birikmekte ve bu stres belirli bir seviyeye geldiğinde yerkabuğunu kırarak deprem oluşturmakta ve bu depremlerden açığa çıkan elastik dalgalar yerküre içinde yayılıp yeryüzüne ulaşarak binaları ve insanları sarsmaktadır. Bu aktif kuşaktaki sürtünme, çarpışma ve ayrılma kuvvetleri nedeniyle levha sınırlarında depremi oluşturan fay adı verilen kırık sistemleri oluşmakta ve bu faylar üzerinde ve yakın civarlarında sürekli irili ufaklı depremler meydana gelmektedir. Bu depremler levhalarda oluşan hareketlerin hızına, biriken gerilmelerin süresine ve miktarına bağlı olarak zaman zaman çok yıkıcı ve tahripkâr depremlere maruz kalmaktadır. Ülkemiz, her yıl dünyada meydana gelen depremlerin yaklaşık % 20’sinin oluştuğu Alp-Himalaya kuşağının en tehlikeli kesiminde yer almaktadır. Binlerce yıllık tarihsel ve aletsel dönemler incelendiğinde ülkemizde deprem tehlikesinin son derecede yüksek olduğu açıkça görülmektedir. Halen yerkürenin içinde bulunan magmanın hareketlerinin sürmesi, volkanik aktiviteyi devam ettirmekte, bu hareketler de yerkabuğunda bulunan levhaları sürekli hareket ettirerek depremlerin oluşumuna sebep olmaktadır. Milyonlarca yıldır sürmekte olan bu hareketler yerkürede bulunan levha sınırlarında sürekli gerilim biriktirerek zaman zaman çok büyük depremler oluşturmaktadır. Yerleşimlerin bu sınırlara yakın olması nedeniyle bu doğa olayları insan ve yapıları etkileyerek afet niteliği kazanmaktadır. Yeraltındaki bu hareket, magma çıkışı ve levhaların birbirileriyle olan karşılıklı hareketleri halen sürmektedir. Bu hareketler sürdüğü müddetçe yerkürede depremler olmaya devam edecek, ülkemiz de maalesef bu depremlerden önemli derecede etkilenmeye devam edecektir.
Ülkemizde sürekli deprem oluşturan fay zonları, dünyaca bilinen Kuzey Anadolu Fay Zonu, Doğu Anadolu Fay Zonu ve Ege Bölgesi Açılma Sistemi içerisinde yer alan onlarca fay bulunmaktadır. MTA’nın yayınına göre ülkemizde belirlenen tekil fay ve fay zonu sayısı 326’dır. Bu rapora göre Türkiye anakarasında aletsel büyüklüğü 5,5 ve üzeri deprem üretecek fay zonu veya segment sayısı ise 485’tir. Ülkemizde bu fayalardan daha fazla fay olduğu bilinmektedir. Güncel çalışmalar ülkemizdeki aktif fay kuşaklarında deprem tehlikesinin çok yüksek olduğunu bir kez daha belirtmiş olup son günlerde meydana gelen depremler ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır. AFAD deprem veri tabanına göre 1900-2018 yılları arasında ülkemizde meydana gelmiş aletsel büyüklüğü 4,0 ve 4’ten büyük 11620 deprem meydana gelmiş; bu depremlerin 1534 tanesinin  büyüklüğü 5,0 ve daha büyük; 145 tanesinin  büyüklüğü 6,0 ve daha büyük; 32 tanesi ise  büyüklük olarak 7,0 ve 7’den büyük yıkıcı depremlerdir. Bu sayılara göre ülkemizde yaklaşık her 1,5 yılda büyüküğü 6 olan bir deprem; her 4 yılda da büyüklüğü 7 olan yıkıcı bir deprem olmaktadır. Benzer araştırmalar ortalama her 6 yılda bir yıkıcı bir depremin oluştuğunu ve hemen her yıl ortalama 1000 insanımızın depremler nedeniyle hayatını kaybettiğini bilmekteyiz. Depremler sadece can kayıplarına yol açmayıp, altyapı ve üstyapı hasarları, işgücü kaybı nedeniyle önemli mali kayıplarla da karşı karşıya kalınmakta ve bu ekonomik kayıpların tamamı ükemizin gelişmesine ve refah seviyesine etki etmektedir.
Yukarıdaki hususlar göz önünde bulundurulduğunda ülkemizin dünyanın en aktif deprem kuşağında bulunması nedeniyle deprem kaderimiz değil, tıpkı gece-gündüz, yağmur veya mevsimler gibi yaşamak zorunda olduğumuz bir doğa olayıdır. Bu olayları oluşturan tektonik kuvvetleri ve yerküre içerisindeki hareketleri durdurmak; fay zonlarını başka bir bölgeye taşımak, depremi engelemek veya depremi önceden haber vermek mümkün değildir. Ülkemiz bir deprem ülkesidir ve böyle olmaya devam edecektir. Bu tür bir sonuca rağmen yaşanan birçok depremde kaderci bir anlayış sergileyen büyük çoğunluk sürekli olan bir doğa olayına karşı yeterince bilgi edinmeyerek, yaşadıkları ev ve işyerlerinde gerekli önlemleri almayarak, doğa olayının verdiği dersleri unutup hata üstüne hata yapmaya devam etmektedirler. Toplumun büyük çoğunluğu nasıl olsa bizim başımıza gelmez veya farklı yaklaşımlarla depremin zararını azaltacak çaba ve sorumluluklardan kaçmakta, önlem ve her türlü çalışmayı devletten beklemektedirler. Ama, aynı coğrafyada yaşarken toplumumuzun tamamı kendi imkânları çerçevesinde karşı karşıya kaldığı diğer doğa olayları için çeşitli kişisel önlemleri almaktadırlar. Yağmur için şemsiye, pardösü veya yağmurluk kullanırken; kar ve soğuk için şapka, eldiven kullanmakta, kalın giysi, dayanıklı ayakkabı giymekte, ev ve işyerlerinde soba ve kalorifer gibi ısı kaynağı kullanarak kendilerini ve ailelerini soğuktan korumak için gerekenleri yapmaktadır. Eğer depremi hayatımıza ve ekonomimize zarar veren çok ani ve güçlü bir doğa olayı olarak kabul edersek, dünyada herhangi bir yöntem veya kişinin depremi önceden bilemeyeceğine inanırsak, evimizde ve işyerimizde alınacak önlemlerle can kayıplarının azalacağına, yaralanmayacağımıza,  ekonomik kayıp ve hasarların azalacağına inanırsak yani kendi sorumluluğumuzu kabul edip kişisel hazırlıkları yaparsak, deprem kader olmaktan çıkıp tıpkı diğer doğa olayları gibi birlikte yaşayacağımız bir olgu olacaktır. Bu nedenle makalenin bu bölümünden sonra aslında kişisel bilinç ve hazırlıkla depremlerin zararını azaltabileceğimizi, elde edeceğimiz bilgi ve becerilerle ailemize, komuşlarımıza, mesai arkadaşlarımıza veya diğer afetzedelere yardım edebileceğimizin mümkün olduğunu gösterecek bilgi ve çabalar gösterilecektir.
Depremlerin ani, güçlü bir şekilde olması nedeniyle doğa olayı bir afete dönüşerek can ve mal kayıplarına yol açmakta, ülkenin gelişmesini kesintiye uğratmakta ve oluşturduğu etki nedeniyle uzun süreli problemler yaratmaktadır. Deprem tehlikesini azaltmak elimizden gelmemekle beraber, alacağımız eğitimler, ev ve işyerlerinde yapılacak önlemlerle deprem zararlarını büyük oranda azaltmak tamamen bireylerin elindedir. Afetin tanımı gereği devletin tüm afetzedelere aynı anda ulaşması mümkün olmayacaktır. Afetzedelerin yardımına ilk 72 saat içinde sadece aile üyeleri, komşularınız ve yakınınızda bulanan kişiler gelebilmektedir. Bu nedenle ilk 72 saatte kendi kendimize yetecek bilgi birikimi ve önlemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu önlemlerden ilki elbette yapısal önlemlerdir. Depreme dayanıklı yapılarda yaşamalı ve çalışmalıyız. Ancak, bu tür binalar da büyük depremler sırasında sallanmakta ve içerisinde bulunan eşya, makine, cihaz veya mobilyaların savrulması, kayması ve devrilmesi sonucu  yaralanma ve ölümler meydana gelmektedir. Bu nedenle ev ve işyerlerimizde yapılması gereken en önemli çalışmalar sırasıyla her ailenin ve işyerinin afet ve acil durum planını yapması gerekir. Bu planda ev ve işyerlerinde deprem sırasında savrularak, devrilerek bizlere zarar verecek her türlü tehlike belirlenmelidir. Özellikle dosya dolabı, gardrop, büfe veya gümüşlük, buzdolabı, soba, şohben veya termosifon ve benzeri boyu eninden uzun eşyalar, mobilya ve cihazların mutlaka duvar, kolon veya kirişlere sabitlenmesi gerekir. Bu şekide evin ve işyerlerinn her odasının dolaşılarak tehlike avı dediğimiz tehlikelerin belirlenerek bir karta yazılması ve en kısa zamanda bu tehlikelerin ortadan kaldırılması için gerekli çalışmaların yapılması gerekir. İkinci husus, her aile tüm üyeleriyle brlikte deprem sonrası bir toplanma alanı belirlemelidir. Deprem öncesi yine en önemli husus deprem anında her insanın en doğal refleksi eş ve çocukları, sevdikleri, akrabaları ve arkadaşlarının durumunu öğrenme isteği, yani iletişimdir. Silivri açıklarında yaşanan son depremlerde can kaybı ve büyük yıkımlar olmamasına rağmen oluşan kaos, insanların bilinçsizce kaçışması, herkesin telefonlarla sevdiklerine erişme isteği nedeniyle telefon hatlarında kesintiler yaşanmıştır. İletişimdeki bu kesintinin daha büyük depremlerde çok daha uzun süreli olması kaçınılmazdır. Bunun üstesinden gelmenin en kolay yollarından birisi, her ailenin kendi yaşadığı il dışındaki bir tanıdığını bölge dışı bağlantı kişisi olarak belirlemesi ve bu kişinin telefonun numarasının herkes tarafından bilinmesi gerekir. Hasar yapıcı bir depremin hemen sonrasında bu kişiye SMS atarak kendi sağlık durumunu ve toplanma bölgesine gittiğini belirten bir kısa mesaj göndermesi iletişimin sağlanmasına olanak verebilir. SMS’ten sonra hızlı ve kısa bir şekilde konuşma yaparak durumunu bildirmesi de mümkün olabilir. Ancak, herkesin telefonlarla konuşma arzusu nedeniyle kesilen iletişim o anda acil yardım ihtiyacı olan kişilerin de yardıma ulaşmasını engellemektedir. Acil ambulans, itfaye veya güvenlik birimlerine ulaşım ihtiyacı belki sizin, akrabanızın veya iş arkadaşalarınızın başına gelebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle depremin hemen sonrasında telefon kullanmaktan kaçınılması gerekir. Elbette GSM operatörleri ve Türk Telekom yetkililerinin Japonya’da yıllardır kullanılan bir sistemi hayata geçirmesi gerekir. Her bireyin öğrenmesi ve deprem sırasında yapması gereken temel davranış ÇÖK-KAPAN-TUTUN hareketi olup, bu hareket ABD, Japonya gibi birçok ülkenin tüm devlet kurumlarında ve okullarında öğrettiği ve uyguladığı yöntemdir. Bu yöntemin esası, hedef küçülterek can kayıplarını ve yaralanmamızı engelleyecek doğru davranışı yapmaktır. Deprem sırasında paniğe kapılmadan sağlam bir mobilya, sıra, masa veya sağlam bir eşyanın yanına çömelerek vücudumuzu mümkün olduğunca küçülterek ve bir elimizle ensemizi koruyarak diğer elimizle eşya veya mobilyaya tutunmalıyız. Eğer bir masa veya sıranın altına gireceksek iki elimizle masa veya sıranın ayağına tutunmalıız. Gece yatarken deprem olursa yatağın yanına yere boylu boyunca uzanarak bir elimizle yatak veya karyolayı tutarken diğer elimizle bir yastık veya yorganla yüzümüzü veya başımızı korumalıyız. Sarsıntı başladığında yaşanılan korku ve panikle insanlar can havliyle bulundukları binalardan kaçmaya çalışmakta ve bir an evvel bina dışına kaçma eğilimi göstermektedirler. Bu davranış çok tehlikeli sonuçları olan ve doğru olmayan bir davranıştır. Çok büyük depremler sırasında oluşan sarsıntı nedeniyle ayakta kalmak çok zor olduğu gibi, merdivenlerin çökmesi veya binalardan dışarı kaçarken üst katlardan düşebilecek bina parçaları, cam kırıkları veya bina kaplaması gibi unsurların başınıza ve vücudunuza vurması nedeniyle yaralanma ve ölümle sonuçlanan birçok olay bilinmektedir. Sarsıntı başladığında panik olmadan güvenli bir eşyanın yanına sığınmak, eşya yoksa koridor veya bir kolonun dibine çökerek iki elimizle başımızı koruyarak sarsıntı geçene kadar bu konumumuzu korumak can kaybını önleyen en önemli davranıştır. Deprem sonrası ise önce vücudumuzu kontrol ederek yaralandıysak ilkyardımı orada yapmalı ve yakınımızdakileri kontrol etmeliyiz. Sakin bir şekilde başımızı bir yastık, çanta veya kitapla koruyarak bulunduğumuz yeri tahliye ederek toplanma alanımıza gitmeliyiz. Ev ve işyerinde herkesin imkânı ölçüsünde acil durum çantası hazırlaması önerilen diğer bir önlemdir. Ancak, çantanın içinde olmazsa olmazlar ilkyardım çantası, biraz kâğıt para, düdük, el feneri, ilaç kullanıyorsak ilaçlarımız, gözlük kullanıyorsak yedek bir gözlük, bebekler için emzik ve mama ile çocuk varsa mutlaka bir oyuncak olması gerekir. Her aile kendi ihtiyacı ve kişi sayısına göre bu çantayı hazırlayabilir. Öncelike ilkyardım ve yangın söndürme eğitimleri almalıyız. Evimizde bir yangın söndürme tüpü ve manivela bulunmalı, 12 yaşından büyük herkesin mutlaka kriko ve takoz kullanarak enkaz kaldırmayı öğrenmesi çok önemlidir. Manivela ile bina oturması nedeniyle sıkışabilecek dış kapılar açılabilir, devrilen mobilyalar yerinden oynatılarak çıkış kapısı açılabilir. Enkaz altında kalan afetzedeleri kurtarmak için enkazın boyutuna göre farklı sayıda kriko ve takoz kullanılarak hayat kurtarmak mümkündür. Unutulmaması gereken diğer bir husus da arama kurtarma ekiplerinin her enkaza hemen gelerek hayat kurtarmaya başlaması mümkün değildir. Deprem sonrası eğer sağlıklıysak mutlaka aile bireyleri, komşu ya da iş arkadaşlarımıza yardım etmeliyiz. Bunun için herkesin basit arama kurtarma, yangın söndürme, ilkyardım gibi bilgi ve beceriye sahip olması çok önemlidir. Deprem sonrası belirlenen toplanma alanına giderek yardım çalışmalarına katılmanız önerilir. Unutmayın ki büyük bir afette her türlü gönüllüye ihtiyaç duyulmaktadır. Burada anlatılan hususlar her birey için geçerli olup, deprem sırasında açık alanda, toplu taşıma araçarında veya araba kullanırken, işte veya tatilde başınıza gelebileceğini düşünerek her türlü durum için doğru davranış biçimlerini öğrenmelisiniz. Alınan eğitimler, kazanılan bilgi ve beceriler ile yaptıklarınız depremlerin zararını azaltacaktır. Son söz: Depremle yaşamak zorundayız, ama deprem nedeniyle ölmek, sakat kalmak ve ekonomik olarak çok büyük zararlar görmek zorunda değiliz…Eğitim ve önlem şart!.
*E-posta: sbaris@kocaeli.edu.tr ve srfbrs@gmail.com

Bilim
Etiketler
deprem