Mezopotamya'da astronomi

Yazan
Muazzez İlmiye ÇIĞ
Yazının Okunma Süresi
27 dakika

Yüzyılın sonlarına kadar sanat, bilim ve edebiyata ait Batı kaynaklarında bulunan bilgilerin başlangıcı Yunanlılara dayandırılıyordu. Geçen yüzyılın ilk yarısında, Mezopotamya'da başlayan kazılarda 3000 yılı kapsayan bir devre içinde yazılmış on binlerce çiviyazılı tabletin bulunması, yazılarının ve dillerinin çözülmesi, aynı şekilde Mısır yazılarının okunması ile bu bilgilerin daha eski çağlara dayandığı, ancak Yunanlıların bunları doğudan batıya aktardıkları, bu arada kendilerinin de bazı ilâveler yaptığı ortaya çıktı. Bu aktarılan bilgiler içinde astronomi ve onun yanında astroloji önemli bir yer tutuyor.

Astronomi ve astroloji hakkında bilgi edinilen çiviyazılı metinleri şöyle sıralayabiliriz:

I) Öğrenciler için düzenlenmiş sözlük şeklinde, çeşitli yıldızların ve yıldız kümelerinin adlarını içeren listeler. Bunların bazıları yalnız Sumerce, bir kısmı da Sumerce/Akatca olmak üzere iki dilde yazılmıştır.

2) Güneş, ay ve aşk tanrıçasını temsil eden Venüs yıldızı ile, diğer gök tanrılarına yapılan dualar. Bunlarda yıldız kümeleri hakkında bilgiler veriliyor. Özellikle büyük ayı, Ülker yıldız kümesi ile Sirus’tan çok söz ediliyor.

3) Dünya yaratılış destanı. Bunda güneşin, ayın hareketleri, yıldızlar ve takvimin tanzimi hakkında kısa bilgiler bulunuyor.

4) MUL.APİN adlı üç tableti kapsayan bir metinde astronomi hakkında temel bilgiler verilmiş.

5) Asurpanipal kitaplığında bulunan “üç paralel yol” olarak adlandırılan eserde yıldız listeleri, gezegenler ve takvim hakkında açıklamalar bulunuyor.

6) Çeşitli yıldız falı metinleri. Bu fal metinleri toplana toplana yüzyıllar boyunca büyük bir arşiv oluşturmuşlar. Katalogları yapılmış. Bunlar Asur İmparatorluğunun çöküşüne, Babil’de Selökitler zamanına kadar devam ediyor.

7) Mektuplar.

8) Günlük tutanaklar. Bunlar iki kısma ayrılıyor. Birincisinde ayın, güneşin, gezegenlerin çeşitli zamanlardaki durumları, ay ve güneş tutulmalarının hesaplama kuralları (precudure)var. İkincisi ise yapılan bu hesapların sonuçlarını (ephemerides) içeriyor. Bunlar da 50 yıla yakın bir zaman içinde güneş ve ay tutulmalarının listeleri, ayın hızı, günlük güneş ve ay hareketlerini ve pozisyonlarını bildiren listeler.

Günlük gözlemler ve onların yazıldığı tabletlerden 106 adedi İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunmaktadır. Bunlar Mezopotamya’da en eski kültür tabakasının bulunduğu Uruk şehrinden çıkmıştır. Fakat ilk kazılardan çıktıklarından en geç çağa, Selökitler zamanına aittirler (İÖ 300-65). Astronomi metinlerini ilk kez 1881’de çözen İngiliz papaz Epping, Bristish Müzesi’nde bulunan tabletler üzerinde çalışmış. 1920’den sonra Paris ve Berlin müzelerindeki metinler yayımlanmış. 1946 yılında İstanbul Müzesinde bulunan bu tabletlerin fotoğrafları bu alanda çalışan uzmanlara gönderildi. Onlar aynı yerden çıkıp çeşitli ülkelere dağılan tabletlerle birleştirilerek metinleri yayımlanmıştır (O. Neugebauer, Astronomical Cuneiform Texts, Babylonian Ephemerides of the Seleucid Period for the Motion of the Sun, The Moon and The Planets Vol. 1-II1 New Jersay).

Bütün bu metinlerden elde edilen bilgilere göre Mezopotamya’daki astroloji ve astronomiyi mümkün olduğu kadar anlaşılır bir şekilde özetlemeye çalışacağım.

Gökle ilgili gözlemler Sumerliler tarafından yazının icat edilmesinden hemen sonra, İÖ 3000 yıllarında, yazıya geçmeye başlamıştır. Bu gözlemler ve bulgular ve bunlardan edinilen sonuçlar yazıla yazıla İsa’dan önce beşinci yüzyıldan sonra, özellikle Selökitler çağında astronomi bilgisi en yüksek çağına erişerek İsa’nın doğumundan sonraya kadar sürmüştür. İlginç olanı, bu tarihten sonraki benzer gözlemlerin ancak 1750 yıllarında Greenwich’de başlamasıdır. Bugüne kadar 250 yıllık bir süre. Halbuki Mezopotamya’da, sürekli gözlemlere başlamadan yüzlerce yıl önce de birçok çalışmalar yapılmıştır.

Sumerlilere göre gezegenlerin anlamları

Sumerlilerde ölümden sonra dirilme (ahret) inancı olmadığı için, onları bu dünyadaki yaşantı, özellikle gelecekleri ilgilendiriyordu. Bu yüzden geleceklerini ciğer falları, rüyalar ve özellikle gökyüzündeki bildiriler yoluyla öğrenmeye çalışıyorlardı. Onların inancına göre gökyüzü yazılı bir evrendir. Büyük, küçük gök ışıklarının insanları dostça veya düşmanca gözlediklerini öğrenmek ancak o yazıyı okumakla mümkündür. Gökteki yıldızların durumu insanlar üzerinde çeşitli etkiler yapmakta ve geleceği insanlara bildirmektedir.

Sumerlileri en çok gezegenler ilgilendirmiş. Onlar Merkür, Satürn, Mars, Jüpiter, Venüs’ten oluşan 5 gezegeni gözlemişler, onlara Sumerce adlar vermişlerdi. Onlara göre diğer yıldızlar kendi yerlerinde hareket ederken, bu beş gezegen kendilerine özgü bir yol üzerinde gidiyorlardı ve giderlerken de hem geleceği gösteriyorlar hem de tanrıların düşüncelerini insanlara aktarıyorlardı. Bu yüzden onları ayrıca “çevirmen-tercüman” olarak adlandırmışlardı. Herhangi bir gezegenin gökte belirli bir yerde bulunması kadar, onun diğer gezegenlerden birine yaklaşması veya uzaklaşması da önemliydi. Her gezegenin bir anlamı vardı. Beyaz yıldız olarak adlandırılan Jüpiter Mezopotamya kralları için uğurlu sayılırken, Mars da komşu kralları için uğurlu idi. Merkür veliahtların geleceğini gösteriyordu. Satürn bir taraftan kötü güçlerin, diğer taraftan adalet ve düzenin temsilcisi sayılıyordu. Venüs sevgi, barış ve savaşı simgeliyordu. Bunlar ayrıca parlaklıkları ve donukluklarıyla da değerlendiriliyordu. Gökteki yıldız kümeleri yeryüzündeki belirli yerlerin karşılığı idi. Ayın yüzeyi, diğer ülkeleri de içine alan bölgelere ayrılıyordu. Ay çok önemli idi, o korku ve dehşet veriyordu.

Astrolojik kehanetler

Gökyüzünün yazısını okuyup iyi anlam veren kimseler geleceği bilen kâhinlerdi. Bu geleceği öğrenme merakıyla astroloji başlamıştı. Böyle kehanetlerden birkaç örnek verelim:

1) Güneş ve ay ayın on ikisinde birlikte görülürse kral sülâlesi sona erecek, insanlar yok edilecek.

2) Eğer ayın on üçünde olursa ülkede huzursuzluk olacak. Alışveriş duracak, düşman ayağı ülkeye girecek.

3) Ay tutulması Nisan ayında olursa harabiyet gelecek, kardeş kardeşi öldürecek. Eğer Mayıs ayında olursa kral ölecek, fakat çocukları tahta çıkamayacak.

4) Eğer Temmuz ayında olursa ürün bol olacak, fiyatlar artacak ve tüccar çok para kazanacak.

Ayrıca güneş ve ay tutulmalarının nerede görünüp, nerede tutulmanın başladığına göre de kehanet yapılmış.

Eğer ay tutulması 14 Eylül’de kuzeyden başlayıp batıda son bulursa krala isyan olacak. Ülkede açlık ve kıtlık başlayacak, insanlar çocuklarını satacak.

Asur kralı Asarhadon'a yazılmış bir mektupta böyle bir kehanet yazılmış:

“Bu gece ayın etrafında hale var. Bu halenin içinde Jüpiter ve akrep burcu bulunuyor. Anlamı: Çayırların sığırları ölecek. Eğer ayın halesi akrep burcu içinde ise yüksek düzeyde rahibeler erkeklerle birleşecek.”

Bireylerle ilgili fallar da vardır:

1) Eğer bir çocuk ay doğarken doğarsa, onun yaşamı parlak, şanslı, dürüst ve uzun ömürlü olacak.

2) Eğer çocuk Venüs görünürken doğarsa, onun hayatı rahat, bol olacak, gittiği yerde kalacak ve günleri uzun olacak.

3) Eğer bir çocuk Mars görünürken doğarsa, hasta olacak, incinecek ve çabuk ölecek.

Sumerlilerin gözlem araçları

Mezopotamya’da Sumerliler ile başlayan yıldız falcılığı bütün dünyaya yayılmış olarak sürmektedir. Onlar yaptıkları gözlemlerin ve deneyimlerinin sonuçlarını objektif olarak kataloglara geçirmişler, sınıflandırmışlar, listeler halinde gruplara ayırmışlardır. Onların kehanetleri doğal olayların belirli zamanlarda tekrarlanmasının gözlenmesine dayanıyordu. Bu gözlemler çeşitli şehirlerde yapılıyor, sonra hepsi bir araya getiriliyordu. Uruk, Babil, Sippir, Asur, Hursagkalamma, Arbcla, Ninive gibi birçok şehirlerde gözlemevlerinin bulunduğu biliniyor. Hatta bu gözlemlerin, metinlerde verilen bilgilere göre, normal gözle değil, bazı araçlar kullanılarak elde edildiği izlenimi ediniyoruz.

Bu araçlardan ikisi biliniyor: Biri gonomon. Bu yatay bir yüz üstüne dik olarak tespit edilen bir çubuğun gölgesinden, günün ve yılın muayyen zamanlarının belirlenmesi mümkün oluyor. Bir güneş saati olarak kullanılacağı gibi gündönümünü de ölçüyor. İkincisi polos adı verilen yarım küre şeklinde içinde bir bilye olan bir çanak. Açık kısmı göğe çevriliyor. Bilyenin çanağın içindeki gölgesi ile güneşin yörüngesi, tutulma düzlemi, gündönümü ve dönence zamanları tespit ediliyor. Aslında Mezopotamya’nın uzun süren bol güneşli açık havası, hava kirlenmesi de olmadığına göre, böyle gözlemler için çok elverişli, hatta bu gözlemlerin mabetlerin yanındaki basamaklı kuleler, ziguratların üstündeki odalarda yapıldığı da bir varsayım. Çünkü ziguratlar gökle yerin bağlantısı olarak nitelendiriliyor.

Astrolojik amaçla başlandığı düşünülen bu gözlemler sonucu astronomi başlamış ve zamanla birbirlerinden tamamıyla ayrılmıştır. Mezopotamyalılara göre astronomi, astrolojinin bir uşağı ve yardımcısıdır. Kepler’e göre de astroloji, saygın ve namuslu bir annenin fahişe kızıdır. İlginç olanı, Sumerlilerin görüp adlandırdıkları beş gezegenden başkasının Kepler’e kadar bulunamamış olmasıdır.

 

Sumerlilerde takvim

Sümer tanrılarının büyük bir kısmı göğe aitti. Güneş, ay, çeşitli yıldızlar tanrıları simgeliyorlardı. Üç baş tanrı, göğü bölüşmüşlerdi. Gök tanrısı An -Akatcası Anu- ekvator bölgesinin, hava tanrısı Enlil Yengeç, su tanrısı Enki de -Akatcası Ea- oğlak kuşağını almıştı. Her birinin kendilerine ait yıldız kümeleri vardı. Bu yıldız kümelerinin isimleri, öğrencilere öğretmek amacı ile tabletlere Sumerce veya Sumerce/Akatca olmak üzere, iki dilde yazılmıştır. Burçlar Sumerliler tarafından adlandırılmıştır. Kullandığımız burç isimleri Sumerceden tercüme edilen isimlerdir. (Sumerce burç adları: hun.lu=koç, mul=boğa, maş.maş=İkizler, a^arslan, absin.absin=başak, rin=terazi, gu.tab.gir=akrep, pa=yay, maş=oğlak, gu=kova, zib.me veya zib=balık, ku- şu=yengeç.)

Gökyüzünde Sumerlileri en çok ilgilendiren güneş ve özellikle ay olmuştur. Ay’a ait metinler, gezegenlere ait metinlerin iki katıdır. Buna neden de kuşkusuz takvimdir. Sumerliler daha ilk çağlarda yılı 30 günlük 12 aya bölmüşlerdir. Bu aylar ayın hilâl olup ilk görünüşünden ikinci hilâle kadar süren zamanı kapsıyor. Yaptıkları gözlemlere göre bu süre bazen 29, bazen 30 gün oluyor. Bu da ay yörüngesinde giderken güneşe nazaran günde 12 veya 14 derecelik bir açı oluşturuyor. Ayın sonunda bu açı 360 dereceye ulaşıyor. Bunun için hilâl zamanlarını tam olarak belirleyebilmek güneşin ve ayın hareket ve hızlarındaki değişimi bilmekle oluyor. Bundan başka ayın bulunduğu coğrafi bölgenin enlemini, ufukta yaptığı açıyı, kendi yörüngesindeki düğüm noktalarına uzaklık ve yakınlıkların bilinmesi gerek. Ne yazık ki, ilk çağlarda bunların nasıl hesaplandığını bildiren belgeler yok.

Bu 30 günlük yapılan aylar güneş yılına uymuyor. Bunun için her sene artan 10 günleri toplayarak üç senede bir yılı 13 ay yapmışlar. Bu 13. ay o yılın durumuna göre bazen baharda başlayan ilk aydan önceye veya altıncı aydan sonraya eklenmiş. Bu gelenek İÖ dördüncü yüzyıla kadar sürüyor. Ondan sonra bu ayarlama 19 yıllık devrelere ayrılarak bu süre içinde artan 7 ay l, 4, 6, 9, 12, 14, 17. senelerin ilk aylarına, bir tanesi de 6. aya ekleniyor. Bu 19 yıllık devre Yunanlılarda Meton tarafından uygulanmış ve buna “Meton Devresi" adı verilmiştir. Fakat onlarda bu artık ayların eklenmesi hiçbir kurala bağlı olmamış. Araplarda bugün de ay ayları kullanılıyor, fakat artan günler için herhangi bir işlem yapılmadığından her yıl ayların başlangıcı 10 gün evvele geliyor. Bizde de Cumhuriyet’e kadar öyle idi.

Mezopotamya’da ilk çağlarda önemli şehirlerin kendisine özgü ay adları vardı. Hammurabi zamanında yalnız Nippur şehrinin ayları her yerde kullanıldı. Daha sonra da Asurluların verdiği ay adları kullanılmaya başlandı. Bu ay adları şöyle:

1) Nisanu 2) Ayaru 3) Simanu 4) Dumuzi 5) Abu 6) Elulu 7) Teşritu 8) Arahsamma 9) Kilimu 10) Tebetu 11) Şubatu 12) Adaru.

Bu ay isimleri geç zamanlara kadar sürmüş, İsrail ve Araplar bunlardan çok etkilenmiş ve bu adlar bizim takvimimize kadar gelmiştir. Cumhuriyet sonrası verilen Ekim, Kasım, Aralık. Ocak ay adları dışında diğer adlar çeşitli kültürlerden gelmedir.

Şubat-Akatca, Mart-Latince, Nisan/Nisag-Sumerce, Mayıs-Latince (Hermes’in annesi Maya’dan geliyor), Haziran-Aramice, Temmuz/Dumuzi-Sumerce, Ağustos- Latince, Eylül-Akatca.

Sumerliler ayları 7 günlük haftalara bölmüşler. Ayın yedisi, on beşi, yirmi biri ve yirmi sekizinci günleri çeşitli kurban törenleriyle hafta sonu olarak kutlanmış. Aynı zamanda okullara ve işçilere bugünlerde tatil vererek, ilk hafta sonu tatilini başlatmış Sumerliler.

Gün kavramı da ilk olarak Sumerlilerde başlamıştır. Onlar günü 12 kısıma, her kısmı da aylara paralel olarak 30'a bölmüşler. Günün 1/12’sine darına, 1/20'sine g/ş adı verilmiş. Buna göre darına bizim 2 saatimiz, giş ise 4 dakikamız oluyor. Giş de 60 ninda'ya ayrılıyor. Bu da bizim bir saniyemizin 4 katı oluyor. Bu 4 saniyenin de 1/60’ını alarak birçok kesirli hesaplar yapmışlar. Bu hesaplama dairenin derece bölümüne paralel. Zaman birimi aynı zamanda daire taksimatını göstermek için de kullanılmış. Sumerliler matematikte onlu ve altılı sistemi birlikte kullanmışlar. Astronomide yalnız altılı sistem kullanılmış. Aynı yöntem zamanımızda da saatlerde daire ölçümlerinde devam etmektedir.

Gün güneşin batmasıyla başlıyordu. Fakat üçüncü yüzyılda yaşayan astronom Kidinnu günü gece yansından sonra başlatmayı kurallaştırmış. Zaman su veya güneş saatiyle ölçülüyordu. Su saatinde suyun miktarı saati gösteriyordu. Yarım kilo suyun akması takriben 2 saatti. Bu yüzden metinlerde zaman ağırlık ölçüsüyle gösteriliyordu (2 kiloluk zaman gibi). Mısır’da saatler mevsimlere göre değiştiği halde Mezopotamya’da her zaman aynı olmuş. Yunanlılar her iki sistemi de yan yana kullanmaya başlamışlar. Bu gelenek Yunanlılardan İslam’a geçerek yüzyıllar boyu her iki sistem yan yana kullanılmış.

Su ve güneş saatlerinin devamlı bekçileri vardı. Soğuk uzun kış geceleriyle, sıcak uzun yaz günlerinde bekleyenler fazla ücret alıyorlardı.

Astronomik gözlemlere ait belgeler

Gökyüzünün gözlenmesine ait ele geçen en eski belge Hamurabi’den sonra Bahirin dördüncü kralı Ammi-saduqa zamanına aittir. Bu belgede, Venüs yıldızının akşam ve sabah yıldızı olarak görünüş ve kayboluşları, gözlenerek yazılmıştır. Daha sonra İÖ 1400-900 yıllan arasında astroloji klasikleşmeye başlamış. Ona karşılık astronomi öne çıkıyor. Sabit yıldızların, gezegenlerin doğuş, batış ve yükselmeleri günlük olarak gözlenmiş, gece gündüz uzunluklarıyla ayın doğuş ve batışları aritmetiksel olarak hesaplanmış. 8. yüzyıldan sonra astronomi daha çok ilerliyor. Bundan sonra sistemli olarak güneş ve ay tutulmaları yazılmış. Bu tutulmaların matematiğe dayanarak ne zaman olacağına dair tahminler yapılmış. Asurbanipal kitaplığında bulunan bir tablette ayın doğuşundan 15. gününe kadar ayın yüzeyinin aydınlanma oranı rakamlarla gösterilmiş. Ayın yüzeyi 240 kısma bölünmüş. İlk gün 5/240’ı aydınlanıyor. 15. gün ise 4x60=240=yüzde 100’ü aydınlanıyor.

Selökitler zamanında (İÖ 300-İS.75) günlük astronomik gözlemlere ait birçok belge bulunuyor. Bunlar iki kısma ayrılıyor. Bir kısmı gözlemlere ait listeler, diğer kısmı gözleme metotları ve hesaplama yollarını kapsıyor.

Bu belgeler genellikle bir dua ile başlıyor. Bu dualarda bazen tabletin kaybolmaması için dua veya beddua bulunuyor: “Kim tanrı Anu, tanrıça Antu’ya saygı duyarsa bu tableti yerinden oynatmasın, çalmasın” veya “Kim bu tableti yok ederse Adad, Şala tanrıları da onu yok etsin” gibi. Yazanlar kendileri için de bazı eklemeler yapmışlar: "O hayatının devamı, günlerinin uzun, gelecek kuşaklarının iyi olması, fena kaderin yok olması için bunları yazdı” veya “Hesaplama, tanrı Anu’nun bilgeliğine, tanrıların sırlarına, uzmanların gizli bilgilerine göre yazılıştır. O bilgiliye bilgi öğretsin, bilgili olmayan onu görmesin.” Tabletlerin sonunda ise o tabletin kime ait olduğu, yazıcının adı, yazıldığı tarih yılı, ayı, günü bildiriliyor. Bazı tabletlerde bir başlık oluyor: “Ayın 28. gününde ayın hızı”, “Ayın 14. gününde ayın tutulması”, “Jüpiter’in ilk durakladığı nokta”, “Jüpiter’in ikinci durakladığı nokta”, “124 yıl boyunca güneşin hızı", “Ayın her günkü hareketine ait" gibi.

Bu tabletler üzerinde birçok sütunlar bulunuyor. Meselâ böyle bir tabletin ilk sütununda yılın hangi ayı olduğu, ikincisinde güneşin o ay içindeki ortalama hızı, üçüncüsünde ayın sonuna doğru ayın hangi burçta olduğu ve burcun neresinde bulunduğu rakamlarla verilmiş. Bunlar gösteriyor ki, Mezopotamya'da astronomi tamamıyla matematik ve cebir üzerine kurulmuş.

Bunlardan başka ayın hızının değişme süreci, ay uzunluklarının zamanı, güneşin hız değiştirmelerine göre ay uzunluklarında yapılması gereken düzeltmeler, güneşin tutulma düzlemindeki gece gündüz uzunlukları, ay tutulmalarının ne zaman olacağı, ay yüzeyinin tutulma büyüklüğü ayrı ayrı sütunlar halinde yazılmıştır.

Güneş ve ay tutulmaları

Sumerliler, güneş tutulmalarının konjoksiyon zamanlarına rastladığını, bunun ay dolayısıyla olduğunu biliyorlardı. Fakat güneş tutulmalarının önceden belirlenmesi birçok şarta bağlı olduğu ve bunları bilemedikleri için ancak tahmini olarak zamanı verebilmişlerdir. Ona mukabil ay tutulması daha az karmaşık olduğundan hemen hesaplayabilmişlerdir. Aya ait A ve B olarak tanımlanan iki teori geliştirmişlerdir. Bu iki teori de ay hareketinin ilk hilâl olarak görünüş zamanları, gökte kalış sürelerine ilişkin çeşitli olayların ve nedenlerinin matematik kuralları ile anlaşılmasını sağlıyor. Ayrıca yıl içinde gece gündüz uzunluklarının hesaplanması, güneşin yıllık hareketinde tutulma düzlemi boyunca gösterdiği hız değişimi ve mevsim uzunlukları arasındaki farkları açıklamaya yaramaktadır.

Güneş tutulmalarını yalnız tahmin etmekle kalmamışlar, tahmin edildiği gün tutulup tutulmadığını da gözlemişlerdi. Böyle bir gözleme ait rapor şöyle:

“Ülkelerin hükümdarı Efendime. Hizmetkârın Bilusur. Efendim Hükümdarıma Bel, Nebo ve Şamaş tanrıları lütufkâr olsunlar. Bir tutulma olmuş. Fakat Asur’da görülmemiştir. Bu tutulma Hükümdarımın oturduğu Asur şehrini geçmiştir. Hava her yerde kapalı olduğundan tutulmanın olup olmadığını bilemiyoruz. Kralların Efendisi, Asur'a, bütün şehirlere, Babil, Nippur, Uruk, ve Borsippa’ya adamlar göndersin. Orada izlenenleri onlar hükümdarıma bildirecektir. Tutulma için işaretler Adari ve Nisannu’da olmuştur. Tutulma için Nambulli töreni yapılması bakımından bütün bilgileri Efendim kralıma gönderiyorum. Hükümdarını gerekli şekilde hareket etmeyi ihmal etmesin. Hükümdarımın bulunduğu şehrin göğünü ulu tanrılar kararttığından tutulmayı göstermemekteler. Bu nedenle hükümdarım bu tutulmayı, hükümdara veya onun yurduna karşı yöneltilmemiş olduğu hususunda bilgi edinsin ve sevinsin.”

Güneş ve ay tutulmalarının bildirilmesi, Ortadoğu toplumlarının ve onların krallarının yaşadıkları zamanı tarihlemek bakımından çok önemlidir. Bunlarla tarihsel bir kronoloji yapılabiliyor.

Mezopotamyalılar bu gökyüzü gözlemleriyle birlikte, örneğin ay tutulduğunda nehir taşması, fırtına, kral ölümü, bir siyasal olay hatta fiyatların artması gibi bir hadise olmuşsa onu da yazmışlar.

Günlük gözlemler arşivleniyor

Günlük gözlemler o gün yazılıyordu. Günlükler toplanıp aylık, aylıklar da toplanıp yıllık olarak tabletlere yazılıyordu. Günlük kayıtlara ephemeries deniyor ki bunlar geniş zamanı kapsıyor ve Amerika’nın Nautical almanağına benzetiliyor.

Bunlar Selökitler zamanında aralıksız olarak 300 yıl kadar sürüyor. Bulunan en

geç tarihli belge İsa'dan sonra 74-75 yılına ait. Günlük tutanaklara örnek olarak İS 31- 32. yıla ait bir belge şöyle:

“Bel ve Belti tanrılarının emirleriyle yaptığım şeyler doğru gitsin! 1. ay, geçen ayın 29. gününü izleyen birinci gün: Jüpiter ve Mars Boğa burcunda, Venüs ikizlerde, Satürn Boğa’da, ayın on dördünde Jüpiter ikizlere ulaşacak, ayın on dördünde ay güneşin doğuşundan sonra batacak. On altısında Merküri ilk kez doğuda Koç burcunda görülecek. Yirmi dördünde Mars son olarak ikizlerde görülecek. 27’de güneş doğuşundan önce ayın son görünüşü. 29’da Jüpiter son kez İkizlerde görülecek.

“2. ay: Geçen ayın 29. gününü izleyen ilk gün: Venüs ikizlerde, Merküri Boğada. Satürn Yayda. Ayın yedisinde: Venüs son kez batıda İkizlerde görülecek. Sekizinde Merküri doğuda Boğa’da son kez görülecek. Dokuzunda Satürn’ün zamansız doğuşu. On dördünde güneş doğuşundan sonra Ayın batışı. 19’da Venüs doğuda İkizlerde ilk kez görünecek. 27’de güneş doğuşundan evvel son ayın görünüşü. 29’da Merküri ilk kez batıda Yengeç burcunda görülecek.”

Böylece o yılın her ayındaki olaylar sıra ile yazılmış tablette. (Kaynak: A. Sacks, Providence, The Latest Datable Cuneiform Tablets, Kramer Anniversary volume. Alter Orient und Alltcs Testament, Band 25, Almanya 1876, p.386 vd.)

Bu yazılan tabletler arşivlerde korunuyor, zaman zaman denetleniyor ve gereğinde kopyaları yapılıyordu. Bazı tabletlerin sonunda “bu tablet kırılmıştı” veya ‘Tablet denetlendi” şeklindeki yazıların bulunması bunları kanıtlıyor.

Bu metinlerin yazıcılığı ailelerde kuşaktan kuşağa geçiyor. Böyle iki aile ve onların 4 kuşağa varan çocukları ve torunlarının adları belirlenmiştir. Bu kimselerin çoğunluğu din adamları, rahipler. Bu rahiplerin bir kısmı tanrılara ait törenleri idare edenler, diğerleri falları çözen kehanet rahipleri.

Mezopotamya astronomisinin Antik Yunan’a etkisi

Mezopotamyalılar kendi zamanlarındakilere ve kendilerinden sonra yaşayan toplumlara astronominin temel taşı olan bilgileri vermişlerdi. Bu bilgiler Mısır’a, Çin’e, Hind’e kadar uzanmış, özellikle Yunanlılara büyük etkileri olmuştur. Yunanlılar Babil’in iki önemli astronomunun adlarını biliyorlardı. Bunlardan birisi İÖ 500 yıllarında yaşayan ünlü Naburimanni, diğeri de İÖ 376’da yaşayan Kidinnu. Yunanlılar birincisine Naburianus, ikincisine Kidenos demişler. Yunan astronomisine Babil’in etkisini Yunanlı Diodor şöyle yazmış: “Kaldealılar çok eski zamandan beri yıldızları gözlemeye başlamışlar. Tek tek yıldızların hareketini ve onların kuvvetini araştırmışlardır. Bundan dolayı birçok insanların geleceğini söylemişlerdir. En çok gezegen denilen 5 yıldızı gözlemişler ve bunlara tercüman (çevirmen) demişlerdir. Çünkü diğer yıldızlar oldukları yerde hareket ederken, bunlar kendilerine özgü belli bir yolda giderek geleceği gösterirler ve tanrıların düşüncesini bildirirlerdi. Onlar yıldızların yalnız hareketlerini değil renklerini de fark etmişlerdir. Ayın değişik bir yolu olduğunu, ay tutulmasının dünyanın aya vurduğu gölge ile oluştuğunu Yunanlılara öğretmişlerdir.”

Kaynaklar

(1) Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp, Ankara 1991, s.323-410.

(2) O Neugebauer, Astronomical Cuneiform Texts Volume I-III.

(3) Samuel Noah Kramer, Cradle of Civilization. New York 1967. P.159.

(4) A. Leo Oppenheim, Ancient Mesopotamia, Chicago 1964

(5) Bruno Meissner, Babylonien und Assyrien und Assyrien, Heirelberg 1925, s.3997-438.

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın Aralık 1995 sayısında yayımlanmıştır.

Astronomi
Etiketler
mezopotamya
astronomi