İnsanlığın kökeni: İnsanlardan önce kimler vardı?

Yazan
Mertcan Erice
Antropolog
Yazının Okunma Süresi
3 dakika

 

Bir insan türü olarak bugünlere gelmemiz kolay olmadı elbette. İlkel hücreden bakteri gibi mikroorganizmalara, balıklara, memeli hayvanlara ve derken memeliler içerisindeki primatlar takımına…

Hatırlayın! Hemen hemen 65 milyon yıl önce, dinozorların ve daha pek çok canlının soyu tükenmişti. Memeli canlılar arasında hayatta kalabilenlerin çoğu nispeten hafif ve küçüktü. Bunların bir kısmı sığındıkları yerlerden çıktıklarında, ağaçlarda zaman geçiriyordu. Bizler, kıllara sahibiz ve dişi bireylerimiz yavruları için süt üretir. Dolayısıyla bizler de memeliler sınıfına dâhiliz. Bizleri, insansı akrabalarımızı, kuyruklu ve kuyruksuz bütün maymunları ve ön maymunları kapsayan memeli takımına primatlar denir. Artık, 65 milyon yıl öncesinden başlayıp günümüze kadar süregelen 3. jeolojik zaman dilimindeyiz. Adı Senozoyik.

Dönemin başlarında, değişen iklim ve çevre şartlarına bağlı olarak çiçekli bitkilerin sayısı artmıştı. Buna paralel olarak böcek yiyici memeliler yaygınlaştı. Ağaç yaşamına uyum sağlayıp çeşitlenerek ilk primatları oluşturdular. Öncül primatlar, çoğunlukla geceleri ortaya çıkan, ufak bedenli canlılardı. Primatların ilk örneklerine genellikle Kuzey Amerika’da ve Avrupa’nın kuzeyinde rastlanır. Zamanla primatların bir kolu, kuyruksuz büyük maymunlar olarak bilinen Hominoidea üst ailesinin ilk üyelerine evrimleştiler (1). Bu maymunların fosil kalıntılarına ise Amerika’da değil, Afrika, Asya ve Avrupa’da rastlanmıştır.

Primatların bedenlerinde, ağaç yaşamına olan uyumlar gözlemlenir. Beyinleri, vücutlarına kıyasla büyük sayılır. Elleri ile gözlerinin uyum içinde çalışma yeteneği çok iyidir. Üç boyutlu görüşe sahiptirler ve gözleri, kafatasının ön kısmında birbirlerine yakın konumlanmıştır. Esnek kalça ve omuz eklemleri, ağaç dallarında rahatça gezinmelerine olanak tanır. Yavrularına uzun süre bakarlar. Parmak uçlarında sinir hücresi yoğunluğu fazladır. Bu yüzden dokunma hassasiyetleri oldukça yoğundur. Orangutanlar, insanlar, şempanzeler, lemurlar, örümcek maymunları ve niceleri… Saydığımız bu canlılar birer primattır.

Yaklaşık 17-18 milyon yıl evvel, Afrika ve Avrasya arasında yer alan Tetis Okyanusu’ndaki su seviyesi, bu iki kıtanın birbirine yaklaşması ve yükselmesi sonucu önemli oranda azalmıştır. Oluşan kara köprüleri sayesinde Afrika’daki kuyruksuz büyük maymunlar, Asya ve Avrupa’ya göç edebilmiştir. Ülkemizde kazı çalışmaları, oldukça sınırlı sayıdadır. Yine de Anadolu’da, Miyosen Dönem’e (23-5,5 myö) tarihlenen dört ayrı primat buluntusu vardır. Yaklaşık 15 milyon yıllık Kenyapithecus kizili ve Griphopithecus alpani Bursa’da keşfedilmiştir. G. alpani’nin Ankara’da keşfedilen buluntusu da var. Yine Ankara’da bulunan ve yaklaşık 10 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Ankarapithecus meteai ve Çankırı’daki kazı çalışmaları sırasında keşfedilen, yaklaşık 8 milyon yıllık Ouranopithecus turkae önemli hominoid örnekleridir.

Yazının bu kısmına kadar bahsettiğimiz primatlar, dört ayağı üzerinde yürüyordu. Fakat Geç Miyosen dediğimiz dönemde, iki ayağı üzerinde yürüyebilen primatlar da evrimleşmişti. Bunlar, insan ailesi de diyebileceğimiz Hominidae ailesi içinde yer alır. İki ayak üzerinde yürüyebilmek için bedenlerimizde bazı değişimler meydana gelmeli. Yani önce vücudumuz hazır olmalı. Bunu sağlayan genetik mutasyonlar dizisi, canlıya fayda sağladığı takdirde, doğal seçilim[1] süreciyle desteklenmiş olur. Peki, iki ayaklılık, Afrika’da hangi faydaları beraberinde getirmiş olabilir? İki ayak üzerinde yürürseniz, etrafınızı daha iyi görürsünüz. Yani daha geniş bir görüş alanı elde edersiniz. Yakınlarınızda sık çalılıklar bile olsa, onları aşabilirsiniz ve avcıları daha kolay fark edersiniz. Güneş ışınları, Afrika sıcağında vücudunuzun daha ufak bir kısmına etki eder. Çünkü artık dört ayaklı değilsiniz, mesela sırtınız eskisi kadar Güneş’e açık değil. Üstelik iki ayak üzerindeyken, ön uzuvlarınız (yani elleriniz) serbestçe hareket edebilir. Çünkü artık onları yürümek için kullanmıyorsunuz. Bu sayede henüz alet yapamıyor bile olsanız, hazır olan bazı doğal maddeleri alet niyetine kullanabilirsiniz. Mesela bir elinizle taş toplayıp onu kolunuzda biriktirip fırlatabilirsiniz. Aynı şekilde bir elinizle yavrunuzu taşırken diğer elinizi yiyecek götürmek için kullanabilirsiniz.

 İki ayağı üzerinde yürüdüğünü bildiğimiz en eski türün fosili, Çad’da bir çölde bulunmuştur. Türün adı, Sahelanthropus tchadensis ve yaklaşık 7 milyon yılık. Kafatasının alt kısmında, kafanın boyunla bağlantısını sağlayan bir delik bulunuyor. Bu deliğin konumu, eğer orta kısma daha yakınsa, canlı çok yüksek olasılıkla iki ayağı üzerinde yürüyordur. Sahelanthropus’un durumu da aynen böyleydi. Üstelik dişlerinde, iki ayaklı primatlarda gözlenen aşınmalar mevcuttu.

İnsanlarsa Homo cins adına sahiptir ve diğer iki ayaklı primatlardan biraz farklıdır. Çünkü kendi aletlerini kendisi üretebilir. Diğerleri ise hazır olan bazı doğal parçaları (ağaç dalları ve taş gibi) alet gibi kullanır. Günümüzde tek insan türü bulunsa da eskiden durum farklıydı. Pek çok insan türü evrimleşmişti. Tabii onların nesli tükendi. Onlardan da önce, insan sayılmayan ancak insanlarla aynı aileye mensup, iki ayağı üzerinde yürüyen başka primatlar vardı. Australopithecus cins adına sahip olanlar, onlardan biri. Ağaç yaşamına olan adaptasyonlar, bedenlerinden henüz yok olmamış. Australopithecuslar, nispeten narin yapılı canlılar. Onların bir de kaba yapılı olan varyantları var. Bizler narin yapılı olanlardan evrildik.

Eğer kaba yapılı olanları da dâhil edersek, toplam dokuz adet Australopithecus türü biliniyor. Şimdi onların genel özelliklerini öğrenelim. İki ayaklılar ama kolları bacaklarından daha uzun. Kafatasının alt kısmında bulunan delik, orta kısma yaklaşmış, ancak insanlardaki kadar ortada değil. Ayak başparmaklarının konumu, bizim el başparmağımızı andırıyor. Yani diğer parmaklardan ayrık vaziyette. Böyle bir ayakla, ağaç dallarında rahatça hareket edebilirsiniz.

Bir canlı türünün, insan olup olmadığını nasıl anlıyoruz? Temelde üç özelliğe bakmak yeterlidir: Primat takımına mensup olmak, iki ayak üzerinde yürümek ve alet yapıp kullanmak. Buraya kadar olan kısımda insanın, insan olmayan ata ve akrabalarını, kabaca incelemiş olduk. Bir sonraki yazıda nesli tükenen insan türlerini, hayatlarının nasıl geçtiğini, aletin ve ateşin keşfi gibi devrimsel buluşları öğreneceğiz. Hoşça kalın!

 

Kaynaklar

(1) Erksin Güleç, “İnsan Evrimi ve Anadolu”, Biyolojik Antropoloji (2012): s. 2-3.

 

[1] Doğal seçilim, temel evrim mekanizmalarından biridir. Çevre şartlarına uyum sağlayan canlıların hayatta kalma ve üreme başarıları artacağı için, onların sayısının gittikçe artmasını yani sağlanan uyumu ifade eder.

 

Çocuklar İçin Evrim
Etiketler
evrim