Yunus Emre’nin deyimiyle sarp zamandayız. “Bu halk öğüt işitmez ne sarp zaman olısar (olacak)” diyor. Sarp zaman hemen her alanda kabalığın, hoyratlığın egemen olduğu zamandır. İnsan can olduğunu unuttu. Sanat, bilim, düşünce, inanç için; can için olduğunu unuttu. Çoklu can yitimi “halkın öğüt işitmemesi” demektir. Sarp zamanda akıl, bilim, bilgi, düşünce kalabalıklardan uzaklaşır. Sarp zamandayız. Zor zamanda. Teknolojinin alıp başını gitmekte olduğu, piyasa ekonomisinin ateşlediği kapitalist düzen içinde itilerek çok hızlı yaşadığımız, bize fazla seçim bırakmayan, sığ, kıt anlamlı sarp zamandayız. Öğüt insandadır. Canda. Candaşlıkta. Cana, varlığa duyulan saygıda. Akılda. Bilimde. Emekte. Hakta. Yaşamanın, var olmanın, can olmanın hakkını vermekte.
Âşık Hüdâî (1940-2001) şöyle diyor: Gönül çalamazsan aşkın sazını/ Ne perdeye dokun ne teli incit/ Eğer çekemezsen gülün nazını/ Ne dikene dokun ne gülü incit// Bekle dost kapısın sadık dost isen/ Gönüller tamir et ehli dil isen/ Sevda sahrasında mecnun değilsen/ Ne Leyla’yı çağır ne çölü incit.
Sarp zamanın unuttuğu can tavrı bu: Var oluşunun hakkını vermek. Âşık Hüdâî yoksulluklarla geçen hayatında bilimle, sanatla, insanla aranan hakikat için de şöyle diyor: “Hakikat şehrine yolcu değilsen/ Ne yolcuyu eğle ne yolu incit.”
Hakikati kendini vererek, içtenlikle, her türlü sıkıntıyı çekmeyi göze alıp aramayacaksınız, sıradan bir memur, sözde araştırmacı olacaksanız vazgeçin, araştırmayı incitmeyin.
Çobanlık, pamuk tarlalarında işçilik yapmış, okuyup yazmayı askerlikte öğrenmiş Hüdâî. “Yokluk bir ıslak yorgan gibi üzerimden hiç kalkmadı. Islak yorgan hem ağır olur hem insanı her zaman üşütür”, “ Bana hayatı öğreten çile oldu” diyen Hüdâî, yaşadığını incitmemeye çalışarak incinen Hüdâî’dir.
Aristoteles Metafizik’in girişinde (980a) “Tüm insanlar doğaları gereği bilgiye erişmeyi isterler” der. Can olan insan bilgiye erişmeyi ister ama incelerek. Tüm canlar doğaları gereği inceliğe ulaşmayı isterler. Kaba, hoyrat insan can olamaz. İncelik, yaşamanın, duymanın, düşünmenin hakkını vermektir. Yaşamayı incitmeyelim. Yaptığımız işe içimizden gelerek incelikle, kendimizi adamayacaksak, yapacağımız işi incitiriz. Onun değerine yakışanı yerine getiremeyiz. Yaşadığımız gerçekliğin değerine uygun eylemde bulunamadığımızda, bu uğurda çaba gösteremediğimizde gerçeklik bizden incinir. Dünyayı hak etmeliyiz. Dünyaya yakışmalıyız. Yoksa tarih bizden incinir. İnce olamazsak insanlığı incitiriz. Hak yeriz. Farkına varmadan bozuk düzenin devamına katkıda bulunmuş oluruz.
Can duyarlılığı, incelik duyarlılığıdır. Titiz yaşamayı öngörür. Can tembel değildir. Sığ, kaba, dar değildir. Sorumludur. Coşkuludur. Can, bu duyarlılığı ile açılır gerçekliğe; anlayışını, kavrayışını, duyuşunu genişletmek ister. Anlamak, öğrenmek, anlatmak, tartışmak, paylaşmak, birlikte eyleme geçmek ister. İncelmeye, incelikleri duymaya çabalar. İnce olmak, çıt kırıldım olmak değildir. Can, adalet için, hakkın yenilmemesi için mücadele eder. Cana saygı duyar. Canına saygı ister. Canın serpileceği bir dünya talebi vardır.
İncelme, geleceğin insanının canıyla yaşayacağı, hakça var olacak bir dünya kurma çabasıdır. Kabalarla, hoyratlarla dünyayı dönüştüremezsiniz. Devrimi hıyarlar yapamaz. Canlar yapar.
İncelen insan çetin bir direnç kazanır. Yüzyıllar sürecek can-insan, can-dünya, can-bilgi, can-bilim mücadelesi için yolculuk yapmaktadır. İncelir, açılır, duyar, bağ kurar. Duyguları dönüşür. İncinmeyi duyar. İncitmemeye çalışır.
Sarp zamanda ise incitmiyoruz, incinmiyoruz. Saldırıyoruz. Yaralıyoruz. Öldürüyoruz. Örseliyoruz. Şiddet uyguluyoruz. Kırıyoruz. Kaba insan, kaba yaşam, incinmeyi bilmez.
Çok geniş yollarda, düzenin trafik işaretleriyle yürür. Yolun ince uzun olduğunun farkında değildir.
İncelen insan, ayrıntıyı görür, derinliği, genişliği. Düşünsel, duygusal zenginliğe doğru uzun ince yolun ardına düşer. İncineceğimiz yaşantılar, yaşadıklarımızın hakkını verme duyarlılığı ve sorumluluğu sağlar bize.
Bilim alanında isek bilimi incitmemeyi; yaptığımız işi, araştırmalarımızı incitmemeyi öğreneceğiz. İncitmeyi incitmemeyi öğreneceğiz. Kaba olmamayı. Bilimin canı incedir. Sanatın, düşüncenin canı. Yolu zordur. Hakikat yolculuğu can incitendir. İnceldikçe incinecek, candaki canı daha iyi anlayacağız.
Sarp zamanın biz savrulan insanları, canı da onun inceliğini de duyduk. Yazılsın. Yaşayamamış olabiliriz. Yaşayacak olanlarımız olacak. Yaşayanlarımız da vardır elbet. Hüdâî’ye öykünerek bir dörtlükle susayım:
Bildiğini soruşturmayacaksan
Ne hoca ol ne eğitimi incit
Bilgin olup araştırmayacaksan
Ne derse gir ne öğrenciyi incit