Blokzincirle gelen değişime bir bakış: Dijital sikkeler

Yazan
Dr. Mustafa Eray Yücel
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü
Yazının Okunma Süresi
8 dakika

Dünyamızın finansal katmanındaki değişimler, her türlü diğer değişimi aşan bir hayranlık doğuruyor ve geleceğe dair umut sembolü olarak görülüyor. Özellikle son on yılda böyle olduğunu söylersek yanlış yapmış olmayız. Diğer taraftan, bu hayranlığın ve umudun toplumun sınırlı bir kesiminde sesini bulduğunu, ancak geniş toplum kesimleri için anlamlı olmayabileceğini not etmek gerekir. Blokzincir teknolojisi üzerinde temellenen dijital sikkeler için de durum yaklaşık olarak böyledir. Finans ve iş aleminde giderek kuvvetlenen bir coşkunlukla (öforik biçimde) ele alınsa da iktisatçılar için dijital sikkeler hala makul bir şüphe ve özen ile ele alınması gereken kavramsal bir belirlenmemişliğin ortasında durmaktadır. Bu nedenle, konuyu iktisadi bir perspektife yerleştirmeyi amaçladığım bu yazıda peşin peşin “dijital para” demek yerine dijital sikke demeyi seçtim.

Dijital sikkelerin para olup olmadığı, iktisadiyatımızı nasıl değiştireceği ve toplumsal refaha ne katacağı en azından bu yazıyla karar verilemeyecek zorlukta sorulardır. Zorluğun ilk kaynağı, dijital sikkelerin insanlık tarihinin ancak son on yılında karşımıza çıkmış olmasıdır; henüz içinde olunan bir sürece dair keskin değerlendirmeler yapmak çoklukla zordur. Zorluğun ikinci kaynağı elimizde birden fazla iktisat olması, tekil bir perspektifin yanıltıcı olabilmesidir. Zorluğun son kaynağı ise, eldeki konunun sosyal bilimlerin geleneksel sınırlarını aşmasıdır. Bu zorluklardan kısmen de olsa kaçınmanın bir yolu olarak eklektik bir yöntem tercih ettim. İzleyeceğim yöntem kavramsal bir çözümlemeyi, tarihsel bazı saptamaları ve ana akım iktisadi geleneğin çeşitli bileşenlerini bir araya getirmektedir. Dijital sikkelerin görece yeniliği nedeniyle, diğer araştırmalarımda kullandığım sayısal ve istatistiksel tekniklerden uzak kalmayı böylelikle kabul edilebilir sayıyorum. Geleneksel bilimsel makale dili yerine anlatıya kayan bir dil kullanırken ise okurun hoşgörüsüne sığınıyorum.

Tartışmayı geliştirirken blokzinciri ve dijital sikkeleri para iktisadının içinde konumlandırmaya çalışacağımız için, izleyen bölümü para iktisadının temel kavramlarına ayırabiliriz. Bunun ardından, Bitcoin hakkında hazırlanan bir öğrenci projesinden edindiğim izlenimi aktaracağım, çünkü bu izlenimin, yeterli sayıda gözlem içermesi ve bir doğal deney ortamına dayanması nedeniyle, konuya ilişkin makbul bir bilgi sağlayacağını düşünüyorum. Böylelikle tartışma zeminimizi oluşturduktan sonra, dijital sikkelerin iktisattaki yerini tartışacak, bunları sınıflandırmaya çalışacak ve konunun sosyal boyutlarına değinerek incelememizi tamamlayacağız.

Bir para iktisadı dersinden izler

2018 yılının Bahar döneminde Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümünde verdiğim “para iktisadı” dersinin ilk çeyreğinde, geleneksel bir yol izleyerek, dersin temel tartışmasını paranın tarihi ve işlevlerine ayırmıştım. Bu yaklaşımı izleyen iktisat hocaları, tarih ve işlevleri ele aldıktan sonra önce para talebini, sonra para arzını incelerler. Para arzı ele alınırken, önce bankaların ve diğer finansal aracıların, sonra merkez bankalarının rolü tanımlanır. Özellikle matematiksel modellemeyi esas alan bir okulda olunduğunda, para piyasası dengesinin tanımlanması (çözülmesi), bu dengenin bono piyasası dengesiyle nasıl eşlendiğinin gösterilmesi ve bir merkez bankasının para piyasasının denge noktasını hangi politika araçlarını nasıl kullanarak değiştirebileceğinin ayrıntılı biçimde ele alınması, azımsama anlamında olmamakla birlikte, kolaydır. Bununla birlikte meslektaşlar arasında, paranın alternatifsiz bir tanımını vermenin genellikle zor olduğu söylenir. En sık kullanılan ders kitabı tanımına göre “genel kabul görmüş her ödeme aracı paradır”. Bu tanımı yetersiz sayanlar, tanım yerine bir dizi özellikten söz ederler ve para olan şeyin “taşınabilir, dayanıklı, bölünebilir, türdeş, standart, genel kabul gören, taklit edilemez ve zaman içinde korunur” bir “şey” olması gerektiğini söylerler. Bu özellikler listesinden tatmin olmayanlar ise, oldukça isabetli biçimde, paraya işlevleri üzerinden yaklaşarak paranın “değişim, tasarruf ve muhasebe aracı” olduğunu söyleyebilirler. Belki de bu tanımsal çokluktan dolayı, para iktisadı okutan hocaların yer yer ve esprili biçimde “paranın yaradığı işi yapan şey paradır” diye Türkçeye aktarabileceğimiz bir “tanım olmayan tanım” kullandıklarını görürüz.

Yukarıda kullandığımız ödeme kavramı ise hem bilimsel hem toplumsal gelenekte oturmuş bir tanımla birlikte karşımıza gelir. Tüketilen bir mala veya hizmete karşılık olarak verilmesi gereken bedelin, kullanılan araç ne olursa olsun, “satın alanın elinden çıkıp satanın eline ulaşması” ödeme olarak ele alınır. Buna göre, bakkaldan alınan ekmeğin bedeli nakden verildiğinde ödeme anında gerçekleşmiş olurken, ekmeğin bedeli kredi kartı ile verildiğinde ödemenin tamamlanması birkaç gün ile birkaç hafta arasında zaman alabilir. Bir ödeme işleminde akla gelebilecek her şey araç olarak kullanılabilir, ancak kullanılan araç toplum genelinde kabul gören bir araçsa ve yukarıdaki fiziksel özelliklere sahipse ona para deriz.

Rudolf von Jhering Roma İmparatorluğunun üç temel sütunu/dayanağı olarak “hukuk birliğini, kilise birliğini ve para birliğini” sayar. Hem Birinci hem İkinci Dünya Savaşından sonraki başlıca uluslararası uzlaşı alanının dünya para sisteminin hayata döndürülmesi olması şaşırtıcı değildir. Benzer biçimde, yola Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak çıkan Avrupa ülkelerinin ortak bir para birimine sahip (Avrupa Para Birimi, Avro) bir Birlik halini almaları normal sayılmalıdır. Nitekim, literatürde bir para biriminin coğrafi saçılımını o para birimini tedavül edenlerin egemenlik alanlarının bir ölçüsü olarak kabul eden çalışmalar görmek mümkündür. Kısacası, para zamanda ve mekânda var olduğu her noktada siyasi bir kimliğe sahip olup temsil değeri taşır.

Paranın siyasi kimliği kendini egemenlik alanının temsili üzerinden gösterir. Arkasında yatan değerin kaynağı ne olursa olsun, paranın yaratılması geleneksel olarak “senyoraj” yani “hükümranlık hakkı” olarak tanımlanır. Karikatürize biçimde, hükümran tahta çıktığında kendi döneminin sikkesini kestirir, varsa kâğıt parasını bastırır ve bunların üstüne görünür biçimde çoklukla profilden bir rölyefini yerleştirir; para artık her kesede yer alan bir bayrak halini alır. Modern demokratik toplumlarda para yaratma süreci hükümran olan halkın adına ülkenin merkez bankasına devredilmiştir. Bir merkez bankası geleneksel anlamıyla para yaratma gücünün tekeline sahiptir. Özünde bu durum eski tarihteki monarkların ülkedeki değerli madenler üzerinde tekel oluşturmasıyla benzeşir. Diğer bir deyişle, bugüne kadar anladığımız şekliyle para yaratmak merkezi bir devlet işlevidir.

Teknik ayrıntılarını bu yazıda ele almak zor olmakla birlikte, para yaratmak kredi yaratmakla eşdeğerdir. Merkez bankalarının ticari bankalara, ticari bankaların ise bireylere veya iş insanlarına borç veren olduğu düşünülürse, kredi yaratma sürecinin de hem merkezi hem siyasi bir doğaya sahip olduğu görülür.

İşte, bir para iktisadı dersinin başlangıcı kısaca böyle ele alınabilir. Dersin devamında bankacılığın ve merkez bankacılığının esasları anlatılır, fiyat sistemi ve fiyatların oluşumu ile para arzı arasındaki ilişkiler incelenir, para politikasının bir sınıflandırması yapılır ve ders sona erer. Dersi verenin kendini ait saydığı bilimsel ekole veya bazen siyasi yönelime bağlı olarak, para politikasının aslında mekanik veya sadece sayısal bir süreç olmadığı, toplum katmanları/sınıfları arasındaki ilişkiler bütününü yansıtan karmaşık bir süreç olduğu vurgulanabilir.

Blokzincir ve dijital sikkeler nasıl bir algı yaratıyor?

Önceki bölümde andığım dersin hem öğrencilerim için hem benim için en ilginç yanının adını “Bitcoin Taraması” koyduğum dönem ödevi olduğunu düşünüyorum. Ödevin amacı öğrenciler tarafından dijital sikkelerin ne olduğunun öğrenilmesi olarak anlaşılsa da benim güttüğüm amaç kuşkusuz geleneksel biçimiyle paranın ve “parasal dünyamızın” ne olduğunun anlaşılması idi. Ödevde istenen teknik makalenin başlıca sorusu Bitcoin’in para olup olmadığı, neyi ne ölçüde değiştireceği olunca öğrencilerin önce geleneksel olanı inceleyip sonra Bitcoin’le gelen yenilikleri geleneğin terazisinde tartmaktan başka çaresi kalmıyordu. Ödevin özündeki bu amaca büyük ölçüde erişmek mümkün oldu. Konuya eğitilmiş bir merak duygusuyla ve özenle yaklaşan öğrencilerimden çok şey öğrendim. Bu yazıda söz verilen tartışmaya geçmeden önce bu öğrendiklerimi özetlemek anlamlı olacaktır.

Akademik yazım kurallarına uygunluğu, problemi ele alış biçiminin derinliği, sunduğu para iktisadı bilgisinin bütünlüğü ve kurgusu açısından en iyi yirmi üç çalışmayı esas alarak ulaştığım gözlemleri şöyle sıralayabilirim: Öncelikle, ödev/makale çalışmalarını kaleme alan genç meslektaşlar blokzinciri ve beraberinde gelen dijital sikkeleri önemli bir atılım olarak görmüşler. Herhangi bir değer yargısına gitmeden: çocukluklarını dijital bir çağa açan bu yazarların tersini söylemeleri anlamsız olurdu. Popüler kaynaklarda Dotcom devrimi olarak anılan dönemden başlayarak bilişim teknolojilerinin göz alıcı bir ölçekte yaşam alanını genişlettiğini görebiliyoruz. Nitekim blokzincir sadece dijital sikkelerin zeminini oluşturmakla kalmayıp sayısız olası uygulama alanıyla karşımıza çıkıyor.

Yazarların vurguladığı önemli bir nokta dijital sikkelerin, en azından Bitcoin örneğinde, merkezi bir ihraççısının olmaması ve tedavülünün merkezden kontrol edilmemesi. Bu, insanlığın binlerce yıllık deneyiminden belirgin bir kopuşu simgeliyor. Merkezi bir ihraççı olmadığında, dijital sikkelerin hem yaratımı hem de tedavülü ilgili taraflar arasında gerçekleşiyor. Aşağıda ele alacağımız üzere, merkezi bir ihraççının olmaması, alışılmışın dışında bir kayıt sistemi olan blokzincirin varlığıyla eşdeğer.

Üçüncü önemli nokta, merkezi bir ihraççısı olmayan dijital sikkelerin düzenlemeden ve denetimden özgür olması/kalması olarak sunulmuş. Bu durum, serbestleşmenin yer yer kontrolsüzce ilerlediği bir çağda büyüyen yazarlarca bir taraftan olumlanırken diğer taraftan doğurabileceği belirsizlik ve istikrarsızlık nedeniyle eleştirilmiş. Buradan hareketle, değerinin zaman içinde yeterince koruyamayan veya spekülasyonlara açık olan dijital sikkelerin para olarak nitelenemeyeceğini not edenler de var.

Ödev/makale çalışmalarında dile daha az sayıda getirilen, ancak daha az önemli olmayan, noktalar ise, dijital sikkelerin iktisat literatüründeki asimetrik bilgi sorununu giderdiği, dijital sikke yaratımı ve hasadının çok enerji harcatan süreçler olduğu, bu maliyet yapısının gelecekte darboğaz oluşturabileceği ve son olarak dijital sikkelerin ayrıca sigortalama gereksinimi doğurabileceği olmuş. Özetle, blokzincir yeniliği ve onunla gelen dijital sikkelerin finans dünyasında kendine göz ardı edilemeyecek bir yer edinmekte olduğu, bu yerin dönemin finansal yenilik ve serbestleşme “ruhuyla” uyum gösterdiği, “para benzeri” bir varlığın merkezi bir gücün kontrolü dışında yaratılabilmesinin entelektüel açıdan çekici olduğu, yine de konuya ilişkin bilinmezlerin sayıca bilinenlerden az olduğu açık. En azından akademik iktisatçılar bu konudaki yargılarını netleştirmekte işi ağırdan alıyor.

Blokzincir ve dijital sikkeler nereye yerleşiyor?

Dijital sikkeler (burada Bitcoin), blokzincir olarak adlandırılan bir teknoloji üzerinde yükseliyor. Bu yapı içinde her finansal işlem bir zaman damgası ile işaretleniyor ve ilgili mesaj yolu boyunca iletilen bir mesajlar dizisine ekleniyor. Zaman damgaları finansal işlemlerin sıralamasının görece karmaşık hesaplara dayalı bir kanıtını oluşturduğu ve bir işlemin eksikliğini teyit etmenin tek yolu tüm işlemlerden haberdar olmak olduğu için, bir finansal işlemin tarafları arasında açılabilecek en sağlam kanal açılmış oluyor. Bu kurulum içinde dijital (elektronik) sikke, dijital imzalardan oluşan bir zincirden başka bir şey değil. Söz konusu zincir kriptografi ile desteklendiği için, dijital sikke “taraflar arasındaki güvenin” yerine “kriptografik teyidi” koymuş oluyor. Daha önemlisi, bu ikamenin doğrudan bir sonucu olarak “çifte harcama” problemi ortadan kalkıyor. Diğer bir deyişle, aynı finansal kaynağın iki ayrı ödeme için eş zamanlı kullanımı mümkün olmuyor. Bu güvenliğin, üstelik taraflar arası güveni gereksiz kılar biçimde oluşumu dijital sikkelerin önemli bir artısı.

Peki, dijital sikkelerin tanımları gereği ortadan kaldırdığı çifte harcama problemi geleneksel para kullanılırken nasıl giderilebilir? Bunun için belli sayıdaki bireylerin aralarında gerçekleşen belli sayıdaki finansal işlemi aklımıza getirebiliriz. Varsayalım ki, bu bireylerden herhangi ikisi arasında bir finansal işlem gerçekleştiğinde, gruptaki herkes cebinden bir defter çıkarıp işlemi not ediyor. Sonra bir işlem daha yapılıyor, bu işlem de herkes tarafından not ediliyor. Eğer gruptaki biri işlemlerden birini not etmeyi unutursa, eldeki en uzun kayıt zinciri eksiği tamamlamak için kullanılıyor. Bu böylece sürdüğünde, öncelikle tüm işlemlerin eksiksiz bir kaydı tutulmuş oluyor; hangi ödeme kaynağının kimden kime ve ne zaman iletildiği bilinir hale geldiğinden çifte harcama problemi ile karşılaşılmıyor.

Yukarıda geleneksel paranın kullanımına atıfla tanımladığımız süreç, blokzincir ile sağlanan kayıt sisteminden farklı değil. Dijital imzaların zinciri olan dijital sikkenin bilgisine sahip olmak ve onunla işlem yapmak için zincirin içerdiği ve her an değişebilen tüm bilgiyi elde tutmak gerekli. Kısacası, zincir yukarıdaki örnekteki defterlere eklenen uzun kayıtlara karşılık geliyor.

Burada karşılaşacağımız başlıca sorun ne olurdu? Bu soruyu yanıtlamak için geleneksel para içeren bir alışverişler dizisini düşünmek yeterli olur: Geleneksele baktığımızda, yapılan işlemlerin yalnızca doğrudan ilgililerince, yani alanca ve verence, kaydedildiğini görürüz. Böyle bir sistemde daha az sayıda kayıt işlemi yapıldığından ve her noktada kontrol söz konusu olmadığından, yönetsel kayıt maliyetleri görece düşük kalır. Yine böyle bir sistemde, çifte harcama ve benzeri problemleri “kendiliğinden işleyen” bir mekanizma tarafından giderilemez. Problemi ortadan kaldırmak için üçüncü bir tarafın, merkezi bir otoritenin, yaptırım gücünün diğer tüm taraflarca kabul görmesi gerekir. Blokzinciri bir dizi defter olarak kurguladığımız örneğimizde ise işlem yapan taraf sayısı sınırlı olsa da yapılan işlemlerin sayısı çok yüksek olduğunda, defter örneğimiz çok maliyetli bir süreci gösteriyor olurdu.

İlgili tüm tarafların her işlem “anını” kaydetmesi kuşkusuz maliyetlidir. Peki bu maliyetin blokzincirin uzayarak büyümesi örneğindeki kaynağı nedir? Bunu anlamak için, yukarıda sözünü ettiğimiz “kriptografik teyit” sürecini anlamak yeterli olur. Bu süreçte zincire eklenen işlemlerin teyidi, işlemleri işaretleyen anahtarların “yeterince karmaşık aritmetik işlemler yapılarak” kontrol edilmesine dayanır. Nitekim, bu aritmetik işlem talebi dikkate değer bir bilgi-işlem gücü talebi ile kendini gösterir ve astronomik bir küresel elektrik faturası olarak karikatürize edilebilir.

Bir iktisatçının, en azından ana akımı izleyen bir iktisatçının, bu noktada soracağı soru güveni sağlamak ve korumak için kullanılan geleneksel araçların maliyetinin mi, güven gereksinimini tanımsal olarak ortadan kaldıran ve çifte harcama problemini yine tanımsal olarak gideren araçların maliyetinin mi daha yüksek olacağıdır. Literatürde bu soruya yönelik bir inceleme ile karşılaşmadım ve hesaplamayı bu yazı kapsamında yapmak mümkün görünmüyor. Dijital sikkelerin doğurduğu bilgi-işlem yükünün maliyetini hesaplamak daha yapılabilir olsa da geleneksel güvenin üretilmesinin maliyetini hesaplamak kapsamlı bir iktisadi model ve yaklaşım gerektirecektir.

Buraya kadar anladığımız şey, dijital sikkelerin bir ödemenin veren tarafla alan taraf arasındaki üçüncü bir tarafın yaptırımına gereksinim duymayan hatasız bir yolunu oluşturduğudur. Peki geleneksel paranın yazının ikinci bölümünde saydığımız özelliklerine dönersek ne görürüz? Dijital sikkeler, ek bir tartışmaya gereksinim duymadan görüleceği üzere, taşınabilirdir, çünkü sanaldır; dayanıklıdır, çünkü sikke işlemlerini taşıyan tüm bilgisayar sistemleri korunaklıdır; tanımı gereği bölünebilirdir, aynı dijital sikke kendi içinde türdeştir, standarttır ve taklit edilemez. Bununla birlikte, diğer iki özellik, genel kabul görme ve zaman içinde korunma, dikkate alındığında dijital sikkeler biraz daha incelemeye ve tartışmaya açıktır.

Henüz erken döneminde olan dijital sikkeler sermaye piyasasındaki diğer araçlardan, finansal yatırım araçlarından, ayrışmamaktadır. Dijital sikke değerleri, hızlı gelişen ve güçlü spekülatif baskılara karşı henüz korunaklı değildir. Bunu görmek için, örneğin, Bitcoin’in son aylardaki değer değişimlerini izlemek yeterli olur. Doğrudan doğruya ve yalnız bu durumun bir sonucu sayılmamak kaydıyla, dijital sikkeler henüz hanehalkından ve işyerlerinden genel kabul görmüş de değildir. Diğer bir deyişle, toplumun sayıca çoğunluğu tarafından gündelik ve sıradan finansal işlemlerde kullanılmamaktadır. Bu bakımdan, dijital sikkeler toplumun ancak belli ve dar bir alt kümesinin kabulüne sahiptir. Paranın tarihine gönderme ile, dijital sikkeler günümüzün altın sikkeleri olarak görülebilir -ki bu durumda diğer ödeme araçları eskinin gümüş sikkelerine karşılık gelecektir. Bu durumda, Gresham Yasası olarak da adlandırılan, kötü paranın iyi parayı kovacağı düsturunu anabilir, pazar yerinde değil ancak kritik önemdeki finansal işlemlerde dijital sikkelerin kullanıma konu olacağını söyleyebiliriz.

İki metalli sistemlere yaptığımız gönderme önemli bir noktayı daha görünür kılmaya yarayabilir. Bir an için dijital sikkelerin yeterince, ama tümüyle değil, yaygınlaştığını ve geleneksel ödeme araçları ile eş zamanlı olarak kullanımda olduğunu varsayarsak, geleneksel iki metalli sistemdekinden veya günümüzün kâğıt para düzeninden önemli bir kopuşla karşılaşırız. Gerek iki metalli sistemde gerek bugünün kâğıt para sisteminde, piyasada “para” olarak dolaşımda bulunan “şeyi” aynı merkezi güç yaratır ve paranın değerinin koruyucusu olmak durumundadır. Dijital sikkelerin “iyi para”, kâğıt paranın “kötü para” olduğu varsayımsal dünyada ise, dijital sikkeyi yaratan bir ödemenin “özel” tarafları iken, kâğıt parayı yaratan ve dolaşımını sağlayan merkezi ve “kamusal” bir güç, şimdiki tanım gereği bir merkez bankasıdır. Böyle bir kurgu içinde ödeme araçları arasındaki değer oranının zaman içindeki istikrarının nasıl sağlanabileceği yanıtını burada veremeyeceğimiz yeni bir sorunun konusudur. Değer oranının istikrarını sağlama görevinin merkezi bir düzenleyici-denetleyici kuruma verilmesi mümkün olsa da bu bölümün bakış açısını korumak adına bunu sonraki bölüme bırakabiliriz.

Bu bölümde geliştirdiğimiz düşünce çizgisinin bize sağladığı temel kavrayış “dijital sikkelerin hatasız işleyen bir ödeme sisteminin omurgası olabileceğidir.” Yine de dijital sikkelerin halihazırda para olarak görülmesi için ya bunların hızla yaygınlığa kavuşması gerekir veya paranın geleneksel tanımının dönemin getirdikleri ışığında değiştirilmesi.

Dijital sikkelerin toplum resmindeki yeri

Yukarıda belirttiğimiz gibi, paranın bizzat varlığı siyasi bir alan tanımlar. Birincisi, parayı basanın, monark veya halk olmasından bağımsız olarak, egemenlik alanıdır. İkincisi, parayı kullanan toplumsal katmanlar arasındaki güç ilişkilerinin evrildiği demokratik alandır. Bu iki alanın ayrık olmadığını da biliyoruz. Not etmeliyiz ki, “paranın siyasiliği” bir ön kabul veya teknik varsayım olmaktan çok, toplum yaşamına ilişkin gözlemlerimizin sağladığı bir bilgidir. Bu bizi, belki biraz geç olmakla birlikte, “kredi olarak para” başlığına taşır. Kredinin kendisi borç veren ve borç alan taraf arasında bir ilişki, bir güç ilişkisi, daha önemlisi asimetrik bir güç ilişkisidir. Para yaratma mekanizması merkezi bir gücün elinde iken, kredi yaratma mekanizması aynı merkezi güç tarafından düzenlenen ve denetlenen bankacılık sektörünce çalıştırılır. Alışıldık ders kitabı modellerini izleseydik bankacılık sektörünün atomistik şirketlerden oluşan, tam rekabetçi bir piyasa olduğu yanılsamasına kapılabilirdik, ama biliyoruz ki bankacılık sektörü “çok satıcılı” (oligopol) piyasa yapısına sahiptir, ölçeğe göre getiriden yararlanır ve sektörde şirket davranışları stratejik rekabet ile belirlenir. Bu durum iktisattaki “en iyi” piyasa dengesine ulaşılmasını zorlaştırdığından çok satıcılı kredi piyasasının merkezi bir otoritenin düzenleyici aygıtlarınca yönlendirilmesi gerekir. Paranın merkezi bir otorite tarafından yaratıldığı geleneksel sistem kendi olumlu ve olumsuz yönleriyle varlığını bu çerçevede sürdürüyor.

Ana akım para iktisadının önde gelen isimlerinden Milton Friedman’ın Bitcoin’in ortaya çıkışının on yıl öncesinde kriptoparalardan söz ettiği biliniyor; ABD’li siyasetçi Al Gore’un ise “Bitcoin’in büyük bir taraftarıyım. Para arzının düzenlenmesinin politikadan arındırılması gerekir” anlamına çıkan bir söz ettiği de. Yine, günümüzün sosyal medyasına bakıldığında, dijital sikkelerin özgürleştirici bir deneyim olarak görülüp olumlandığını sıklıkla görüyoruz. İktisatçının bakış açısıyla bu olumlama erken ulaşılmış bir yargı içermektedir. Bu yargıyı sağlam bir zemine oturtmak için iki temel eleştiri geliştirilebilir: Birinci eleştiri ana akımın dışına çıkıp, bu bölümün başında da sözünü ettiğimiz “toplumsal kesimler/sınıflar arası bir ilişki olarak kredi” üzerine kurulabilir. Bu heterodoks bakış açısına göre kredi ilişkisinin gücü taraflara asimetrik olarak dağıtması nedeniyle para ve kredi ile ilintili her şey siyasi bir doğaya sahiptir ve politikadan arındırılamaz. İkinci eleştiri, ana akımın içinde kalarak geliştirilebilir ve basitçe “piyasa yapısı” ile ilintilidir. Buna göre, burada dijital sikkeleri göstermek üzere bir finansal varlığın merkezi olmayan bir güç tarafından yaratılıyor olması o finansal varlığın piyasasında taraflar arasındaki güç dağılımının eşit olmasını gerektirmez. Çok sayıdaki bilgisayar üzerinde işleyen dijital sikke mekanizması, büyük “hesaplama çiftliklerinin” kurulmasının önünde bir engel olmadığında kötüye kullanılabilecek yeni bir “piyasa gücü” oluşturabilir. Bu durumda dijital sikkeleri para olarak sınıflandırdığımızda, geleneksel olarak kamu yararına kullanılmak üzere merkez bankalarına devredilen para yaratma tekelini özel bir kartelin tercihlerine bırakmış olur muyuz? Bu sorunun halihazırda temiz bir yanıtı bulunmamaktadır. Belki bu nedenle, son zamanlarda çeşitli ülkelerde “merkez bankası dijital parası” yaratılmasından söz edildiğini ve buna yönelik teknik çalışmalar başlatıldığını, ayrıca uluslararası/çok taraflı finans kurumlarının konuyu gündemlerine aldığını görüyoruz. Para politikası otoriteleri dijital sikke piyasalarının merkezinde olmasalar da bu piyasaların birer oyuncusu olma yolunda zaman kaybetmek istemiyorlar. Bu, finans piyasalarındaki en azından bir varlığın değerini tümüyle piyasa kuvvetlerine bırakmama eğiliminin bir yansıması olarak not edilebilir.

Yukarıda andığımız “kamu yararı” kaygısının halihazırdaki finans piyasalarında kendine nasıl bir yer bulduğuna ilişkin bir netleştirmeye gereksinim duyuyoruz. Bu netleştirme özellikle 2008-2009 Küresel Finans Krizini önceleyen ve kriz sonrasındaki tartışmalara yansıyan “finansal yenilik” kavramı ile bağlantılıdır. Merkez ülkelerdeki finans piyasalarının özellikle son otuz yılını tempolu bir finansal yenilik sürecinin belirlediği söylenebilir. 1980’ler ve sonrasında belki yer yer aşırıya varan serbestleşme ikliminin bir getirisi olarak finansal yatırım araçları yaratıcılığa açık bir biçimde çeşitlenmiştir. Standart bir finans dersinde bu durum “yatırım yapılabilir finansal varlık yelpazesinin genişlemesinin finansal etkinliği destekleyeceği” saptaması veya yorumu ile aktarılır. Aynı varsayımsal finans dersinde, finans sektöründe piyasa yapısından kaynaklı olumsuzlukların yeterince vurgulanmadığını öngördüğümüzde hata yapmış olmayız. Yetkinlikle ortaya konan çalışmaların hakkı bir yana, standart finans teorilerinden beslenen bir bakış açısı “piyasa yapısından ve bu yapı içindeki güç ve bilgi dengesizliklerinden (asimetrilerinden) doğabilecek yan etkileri” yok sayar. Dünyanın 2008 sonrasında deneyimlediği derin krize ilişkin sayısız değerlendirme kamu yararının finans dünyasında kendine yer bulamadığını dile getirmiştir. Teknolojik altyapısının doğrudan bir getirisi olarak şimdilik salt çifte ödeme problemini ortadan kaldıran dijital sikkeler için de aynı eleştiri geçerli olabilir.

Bir diğer netleştirmenin de finansal yeniliklere ev sahipliği yapan “hukuki zemin” için yapılması gerekir. Ayrıntıları bir yana, Anglo-Amerikan hukukunu izleyen ülkelerle Kıta hukukunu izleyen ülkelerde finansal yenilikler, yani yeni yatırım araçlarının tasarlanması ve alım satıma konu edilmesi farklı ilkelere bağlı olarak gerçekleşir. Birincisinde, kabaca “yapılmaması istenenler yapılmadığı sürece her şey yapılabilir” iken ikincisinde “yapılabilecek şeylerin önce kanuni bir tanıma ve düzenlemeye tabi tutulması” gerekir. Dijital sikke yeniliğinin de buna göre, özellikle Türkiye gibi ülkelerde iyi belirlenmiş önlemlerle ele alınması gerektiğini düşünebiliriz. Dijital sikkeler sadece yatırım aracı olarak düşünüldüğünde sınırlamalar görece zayıf tutulabilse de yayılma oranı yüksek bir para-yakını ödeme aracı daha fazla hukuki ve idari ilgi gerektirir. Türkiye’deki düzenleyici otoritenin geçtiğimiz haftalarda dijital sikkelerin kullanımına sert sınırlamalar getirerek yapmaya çalıştığı şey bu bağlamda bir tepki, ancak gecikmiş bir tepki olarak görülebilir. Buna ilişkin olarak sosyal medyada yinelenen bir ifade Türkiye’de bürokratların anlamadıkları şeyi yasakladıkları yönündeydi. Oysa Türkiye’nin hukuk sistemini esas alındığında eleştirilmesi gereken “halihazırda hukuken düzenlenmemiş bir finansal aracın nasıl kullanımda olduğu” gibi görünüyor.

Sonuç yerine önerilen kaynakça

Sunmaya çalıştığım değerlendirmeler ışığında ulaşabildiğim sonuç dijital sikkeleri “para” olarak görmek için zamanın erken olduğu yönünde. Blokzincir teknolojisinin üstünde büyüyen dijital sikkelerin dikkate değer ödeme araçları olduğu çok açık. Hatta blokzincirin diğer uygulama alanlarının benzer etkiler doğurması olasıdır. Güvenilir kayıt tutma ve kanıt zincirini koruma gereksinimi olan her alanda blokzincirin azımsanmayacak bir yarar sağlama potansiyeli vardır. Bunların gecikmeden ve doğrulukla değerlendirilmesi, hukuki düzenlemeye konu edilmesi ve kamu yararını önde tutarak toplumun kullanımına sunulması esas olmalıdır.

Burada, okurun daha fazla yarar sağlayacağını umarak, alışıldık bir kaynakça listesi yerine, görece kısa ama üstüne not düşülmüş bir kaynakça vermeyi seçiyorum. Birinci kaynak, Fatih Özatay’ın Efil Yayınevinden çıkan “Parasal İktisat - Kuram ve Politika” başlıklı eseri. Modern para iktisadını matematiksel yetkinlikle akıcı bir biçimde ele anlatan bu kitabı, Sadun Aren’in İmge Kitabevinden çıkan “100 Soruda Para ve Para Politikası” başlıklı eseriyle tamamlayarak okumak yararlı olur. Nur Keyder ve Evrim İmer Ertunga’nın “Para: Teori - Politika - Uygulama” başlıklı eseri de referans kitabı olarak bunlarla birlikte okunabilir. Son yıllarda yazılmış ve eleştirel bir duruşu olan en güçlü Türkçe kaynağın Ümit Akçay’ın Sosyal Araştırmalar Vakfınca yayımlanan “Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği” başlıklı eseri olduğunu düşünüyorum. Para iktisadı gibi çok boyutlu bir alanı başından sonuna kavramak için yeterli olmasa da bu kaynaklar “para ve para politikası” konularına ayağı yere basan bir giriş yapmak için yeterli sayılabilir. Uluslararası literatürden ise, Mervyn Lewis ve Paul Mizen’ın Oxford Üniversitesi Yayınlarından çıkan “Monetary Economics (Para İktisadı)” eserini elden geçirmekte yarar var. Bu eser, matematiksel sunumunun bütünlüğü ve geçmişten bugüne para iktisadının esaslarının anlatımı ile benzerlerinden ayrılmaktadır. Yine de bu eserin izdüşümünün büyük kısmı ana akım iktisat üzerinde olduğu için, Philip Arestis ve Malcolm Sawyer tarafından derlenen ve Edward Elgar’dan çıkan “A Handbook of Alternative Monetary Economics” başlıklı eserini eş zamanlı okumak bakış açısını geniş tutmak için yararlı olabilir. Yazıdaki Rudolf von Jhering alıntısı Server Tanilli’nin “Uygarlık Tarihi” başlıklı eserindendir. Türkiye’de halihazırda pek çok kitaplığın rafında bulunan bu kitabı erişilebilir bir yerde tutmak da yararlı olur. Blokzincir ve dijital sikkeler ile ilgili olarak önce Satoshi Nakamoto’nun “bitcoin.org” sitesinde ulaşılabilen özgün makalesi okunabilir. Bu makale her ne kadar genel bir okuyucu kitlesi için yazılmış olsa da bilgi-işlem ve hesaplama dünyasına uzak okuyucu için doyurucu olmayabilir. Diğer taraftan, dijital sikkeler hakkında genellikle Bitcoin’i merkeze alarak yazılmış pek çok eseri de yazının başında dile getirdiğim “coşkunluktan” yana sorunlu bulduğum için en azından konuya giriş düzeyinde önermemeyi tercih ediyorum. Bunun yerine ve zamanın ruhuna uygun biçimde, Evrim Ağacı’nın YouTube kanalından erişilebilen iki kısımlı “Blokzincir (Blockchain) Nedir? Geleceği İnşa Eden Kriptografi…” başlıklı video ile “Bitcoin Nedir?” başlıklı videoyu, hızlı ve yerinde bilgi sağlayacaklarını umarak, önermekten yanayım.

Toplum Bilimleri
Etiketler
kripto
cyptocurrency
dijital para
bitcoin