1917’nin kadınları

Yazan
Megan Trudell
Yazının Okunma Süresi
21 dakika

1917 yılının Uluslararası Kadınlar Günü’nde Petrograd’ın Vyborg ilçesindeki kadın tekstil işçileri greve çıkıp işliklerini terk etti ve yüzlercesi bir fabrikadan diğerine giderek işçileri greve katılmaya çağırdı, polis ve askerle şiddetli çatışmalar yaşadı. 

Niteliksiz emek olarak düşük ücretli, günde 12-13 saat pis ve sağlıksız koşullarda çalışan kadınlar, özellikle kentin politik bilinci en yüksek ve toplumsal gücü en fazla olan mühendislik gibi nitelikli işlerde çalışan erkeklerin dayanışma içine girmesini, eyleme katılmasını talep ettiler. Kadınlar fabrikaların pencerelerine taş, sopa ve kartopu atıp iş yerlerine zorla girerek savaşın bitmesi ve eşlerinin cepheden geri gelmesi çağrısını yaptılar.

Dönemin tanıkları ve tarihçilere göre bu kadınlar ekmek için isyan ettiler -tamamıyla ekonomik olan istemlerle eskiden kalma ve “ilkel” protesto yöntemleri kullanarak kuramsal bir hazırlıktan öte duygusal temelde eyleme geçmişlerdi- ve istemsizce de olsa büyük erkek işçi tabularının ve erkeklerin baskın çıktığı siyasi partilerin arkasında kaybolmadan önce çarlığı deliğe süpürecek fırtınayı çıkardılar.

Daha Şubat grevleri başlamadan önce savaş karşıtı politik sloganlar protestolarda duyulmaya başlamıştı. Kadınların yürekliliği, kararlılığı ve yöntemleri onların sorunlarının kökenini, yani işçilerin birlik olması ve devrimin desteklenmesi için çarı koruyan askerlerin kazanılması gerektiğini açıkça kavradıklarını gösterir. Troçki bunu daha sonra şöyle anlatmıştır:

“Askerlerle işçiler arasındaki ilişkilerde kadınlar çok büyük bir rolü yerine getirdi.  Güvenlik çemberine erkeklere kıyasla daha yüreklice gittiler, tüfekleri kavradılar, neredeyse emredercesine seslendiler: ‘Süngülerinizi indirin ve bize katılın.’ Askerler heyecanlandı, utandı, endişe birinin yüzünden diğerine geçti, ikirciklendiler; aralarında en önce kafasını toplayan birisi süngüsünü pişmanlıkla kaldırdı.”

23 Şubat sonunda tramvay deposunu bekleyen askerler kadın tramvay işçileri tarafından kendilerine katılmaları konusunda içeriden ikna edilmiş ve tramvaylar devrilerek polise karşı barikat olarak kullanılmıştır. Askerlerin kazanılması savaşın birlikler üzerine yüklediği külfetlerin ya da “kendiliğinden” yayılan protestoların basit bir sonucu değildi. Petrograd’da kadın tekstil işçileri 1914’ten beri özellikle köy kökenli çok sayıda askerle ilişki kurmuştu. Aynı bölgelerden gelmiş olan kışlalardaki erkekler ve fabrikalardaki kadınlar konuşuyor, işçiler ve askerler arasındaki çizgiyi belirsizleştiren bir ilişki inşa ediyorlardı. Kadın işçiler silahlı desteğin ne kadar gerekli olduğunun açıkça bilincindeydi.   

Kadın işçiler, rahatlıkla görüldüğü üzere çarlığın ortadan kalkmasıyla sonuçlanan Şubat Devrimi’nin en ön mevziisindedirler. Yalnızca devrimin “kıvılcımı” değil aynı zamanda onu daha ileri götüren -pek çok erkek işçinin ve devrimcinin başta kuşku duymuş olmasına karşın- itici güç olmuşlardır.

Şubat Devrimi yaygın olarak “kendiliğinden” biçiminde tanımlanır ki bir noktada bu doğrudur: Şubat Devrimi devrimciler tarafından planlanarak yürütülmedi. Ama kendiliğindenlik, doğal olarak politik bilinç bulunmadığı anlamına gelmez. Hem işçi olarak Petrograd fabrikalarında fırtına gibi esen kadınlar hem de evin idaresini omuzlamış ve ailelerinin gıdası uğruna saatlerce sıralarda beklemek zorunda kalan kadınlar, ekmek için “ekonomik” talep ile savaşın sona ermesini isteyen politik talep arasındaki farkı ortadan kaldırmışlardır. Somut koşullar, açlık ve yoksulluk suçlamasının ait olduğu yere, yani savaşa ve bunu sürdüren politikacılara yönelmesine yol açmışlardır. Bu istemler, sarsıntılı politik değişimler olmadan karşılanamazdı.

Ayrıca, Bolşevik kadınlar grevin merkezinde yer almışlardı; niteliksiz kadın işgücünü örgütlemek için yıllarca uğraşmışlar, bunu da kendi partilerindeki erkeklerin, kadınları örgütlemenin en azından çarlığa karşı verilen savaşta dikkat dağıtacağı ya da daha kötüsü kadınların sınıf savaşının dışına çıkmasına yol açacak olan yukarı sınıftan feministlerin elinde oyuncak olacakları yolunda tavırlarına karşın başarmışlardır.

Devrimci eylem içinde yer alan pek çok erkek, Uluslararası Kadın Günü protestolarının aceleci eylemler olduğuna ve kadın işçilerin, nitelikli işçiler kararlı eyleme geçene kadar sınırlanması gerektiğine inanıyordu. Partide azınlık olan kadın üyeler Vyborg ilçesinde kadın işçilerle buluşarak savaş ve enflasyonu ele alıp Uluslararası Kadın Gününde savaş karşıtı bir gösteri yapılmasını masaya yatırmıştı. Bu kadınlardan birisi de Şubat Devrimi sonrasında asker eşleri için bir sendika kuran Bolşevik işçi Anastasia Deviatkina idi.

Şubat sonrasında pek çok çalışmada Alexandra Kollontai, Nadezhda Krupskaia ve Inessa Armand gibi pratik eylemleri ve kuramsal katkılarından öte genelde eş ve sevgili olarak özel yaşamlarıyla ele alınan birkaç devrimci kadın göz ardı edilecek olursa, kadınlar büyük ölçüde 1917’ye giden yoldaki devrimci gelişmelerde yer almadı.

Kadınlar çarlığın küllerinden doğan yeni yönetsel organlarda çok da yer almıyorlardı. Az sayıda kadın, köy konseylerinde Kurucu Meclis delegesi ya da Sovyet vekili olarak temsil edildi.  Fabrika kurulu seçimlerinde, kadın işçilerin çoğunluk olduğu sektörlerde bile erkekler baskın çıktı. Bunun iki yönlü ve birbiriyle ilişkili bir nedeni vardı: Kadınlar yokluk koşullarında ailelerini besleme görevini üstlenmişken güven eksikliği, eğitimsizlik ve bunlarla birlikte zaman yetersizliği kendilerini ön plana çıkarmalarına ya da yüksek düzeyde politik etkinliklere girmelerine olanak tanımıyordu. Rusya’da asırlardan beri, çalışan kadının yaşam biçimi ve üstlerindeki baskının somut gerçekliği kadınların mutlak biçimde yükselen politik bilinçlerini politik katılımla taçlandırmasını önlemişti.

Rusya 1917 öncesinde ağırlıklı olarak bir köylü toplumuydu; çarın yetkileri kilise tarafından kutsanarak pekiştiriliyor, aile kurumuna da bu biçimde yansıyordu. Evlilik ve boşanma din kapsamında kontrol altında tutuluyordu; kadınlar ikinci sınıftı, bir tür mal sayılıyorlardı ve tam insan değillerdi. Yaygın Rus atasözlerinde şu tür anlatımlar vardı: “İki kişi gördüğümü sandım, meğer sadece bir adam ve karısıymış.”

Evdeki erkek baskınlığı mutlaktı ve babasının kocasına devrettiği, genellikle de yoğun bir şiddetin hedefi olan kadınların zor koşulları sessizlikle karşılaması beklenirdi. Köylü ve işçi kadın cezalandırılır, tarlada ve fabrikada ağır işlerde çalıştırılırken çocuk yetiştirme ve ev işleri oldukları yerde durmaktadır; üstelik çocuk doğurmanın güç ve tehlikeli olduğu bu dönemde doğum kontrolü de yoktur, bebek ölüm oranı yüksektir. 

Kadınların siyasete katılımı 1917’de henüz bir yere varmamıştır. Rusya bir karşıtlıktır: Halkın çoğu yoksulluk çeker, baskı ve zorbalığa maruz kalırken Rus ekonomisi, 1905’ten onlarca yıl önce hızla büyümeye başlamıştı. Son derece çağdaş fabrikalarda silahlar ve kumaş üretilmiş, demiryolu ağına bağlı kentler hızla gelişmiş, Avrupa’nın yatırımları ve teknikleri demir ve petrol üretiminde devasa artış sağlamıştı.

Bu ani ekonomik değişiklikler, Birinci Dünya Savaşı’ndan yıllar önce büyük toplumsal dönüşümleri de birlikte getirmişti: Sayıları giderek artan köylü kadınlar kentlerdeki fabrikalara sürüldüler. Yoksulluğun ittiği bu kadınlar, makinelerin kullanımıyla birlikte niteliksiz işgücü talep eden işverenler tarafından çekildi. Özellikle de keten, ipek, pamuk, yün, seramik ve kâğıt üretiminde “uygun” görülen kadın işçilerin sayısı büyük miktarda arttı.

Kadınlar 1896 yılındaki tekstil fabrikası grevlerine katılmış, Rus-Japon savaşı öncesinde zorunlu askerlik protestolarında bulunmuş, kitlesel kalkışmanın içinde yer almışlardı. Çamaşırcı ve ev hizmetçilerinin yanında tekstil, tütün ve şeker fabrikalarında çalışan niteliksiz işgücü konumundaki kadınlar, grev nedeniyle kapanan fabrikalarda kendi sendikalarını kurmak için çaba sarf etmişlerdi. 

Birinci Dünya Savaşı, kadınların ekonomi ve politikadaki ağırlığını kesinlikle artıran bir etkiye sahip oldu. Savaş, aileleri yıkıma uğrattı ve kadınların yaşantısını altüst etti. Cephede milyonlarca erkek kayboldu, yaralandı ya da öldürüldü; kadınlar toprağı kendi başlarına işlemek, evin reisliğini üstlenmek ve kentlerde işgücüne katılmak zorunda kaldı. 1914 yılında işgücünün %26.6’sını kadınlar oluştururken bu oran 1917’de neredeyse yarı yarıyadır (%43.4). Nitelikli işgücü alanında bile kadınların katılımı büyük ölçüde artmıştır. 1914’te metal işçilerinin ancak % 3 kadarını kadınlar oluştururken bu oran 1917’de %18’e çıkmıştır. 

Şubat Devrimini izleyen süreçteki ikili iktidar durumunda kadınların protestoları sona ermezken işçilerin desteğinin hükümetten Sovyetlere ve Sovyetler içinde de ılımlı sosyalist Menşevik-Toplumsal Devrimci liderlikten, Eylül itibarıyla Bolşeviklere yöneldiği sürecin bir parçası durumuna geldiler. 

Çalışan kadınların ve erkeklerin, çarlığın yıkılmasıyla birlikte kendi yaşamlarının daha iyi olacağına dair beklentileri, hükümet ve Sovyet liderliğinin savaşı sürdürmeleri nedeniyle suya düştü. Mayıs ayında savaş karşıtı protestolar ilk Geçici Hükümeti dağılmak zorunda bıraktı ve Menşevik-SR Sovyet liderleri liberallerle bir koalisyon hükümeti kurarak savaş yanlısı tavırlarını sürdürdü. Artık işçilerin gözlerinin açılmış olması gene kadınların önderliğinde yeni grevlerin yapılmasına yol açtı. Bolşevik Sofia Goncharskaia önderliğindeki bir sendikanın üyesi olan kırk bin kadar çamaşırcı kadın daha fazla ücret, sekiz saatlik iş günü ve daha temiz iş yeri, doğum hakları (kadınlar arasında fabrikada birden yere düşüp doğum yapana kadar gebeliği saklamak yaygındı), iş yerinde cinsel tacize son verilmesi gibi iş koşullarında iyileştirme istemleriyle greve çıktı. Tarihçi Jane McDermid ve Anna Hillyer şöyle anlatıyorlar:

Goncharskaia sendikanın diğer kadın eylemcileriyle birlikte, çamaşırhaneleri tek tek dolaşarak kadınları greve katılmaya ikna etti. Ocakları söndürmek için kovaları soğuk suyla doldurdular. Çamaşırhanelerin birinde işletme sahibi, Goncharskaia’ya küskü ile saldırdı; Goncharskaia çamaşırcı kadınların onu tutup çekmesiyle kurtuldu.

Ağustos ayında General Kornilov’un devrimi ezme girişimleriyle karşılaşan kadınlar Petrograd’ı savunmak için yürüyüşe geçerek barikatlar kurmuş ve tıbbi yardım örgütlemişlerdir; Ekim ayında Bolşevik Partideki kadınlar tıbbi yardım, yerel noktalar arasında temel iletişimin sağlanmasına katılmış, kimileri Petrograd’ın farklı bölgelerinin ayaklanmasında görev almıştır ki Kızıl Muhafızlar arasında da kadın üyeler vardır. McDermid ve Hillyer, 1917 Ekiminden bir başka Bolşevik kadını ise şu şekilde anıyorlar:

Tramvay kondüktörü A.E. Rodionova Temmuz ayında Geçici Hükümetin işçileri silahsızlandırmaya çalıştığı sırada deposunda 42 tüfek ve başka birtakım silahlar saklamıştır. Ekim ayındaysa, Kışlık Saraya saldırıda kullanılacak makineli tüfekli iki tramvayın depoda hazır olmasını sağlamaktan sorumludur. 25’i 26 Ekim’e bağlayan gece tramvayın kullanımda olmasını sağlayarak iktidarın ele geçirilmesine yardımcı olacak ve kent içinde Kızıl Muhafızların iletilerini kontrol edecektir.

Devrimin izlediği çizgi, yıl boyunca yaşamını zorlaştıran savaşa karşı barış istemini daha gür bir sesle dile getiren kadın işçilerle kan akmasını desteklemeyi sürdüren feministler arasındaki uzaklığı daha da artırdı. Yasalar önünde ve eğitimde eşitlikle birlikte toplumsal değişimi de savunan üst sınıf liberal feministler için bu kazanımlar ancak yeni hükümete ve savaş yanlısı girişimlere bağlı kalınarak elde edilebilirdi. Kanıtlanan yurtseverlik, masada bir sandalyeye ulaşacak yolda atılmış bir adımdı.

Şubat Devrimi, feministlerin kadınlara oy hakkı kampanyasını yenilemesini sağlamıştı ki bu da Temmuz ayında bu hakkın kabul edilmesine giden yolda önemli bir adımdı. Ancak kıtlık, uzun çalışma saatleri ve ailelerini bir arada tutma savaşı vermekle uğraşan kadınların pek çoğu açısından oy hakkı çok da bir fark yaratmadı. Aynı, Kollontai’nin 1908’de yazmış olduğu gibi:

Açıkça radikal taleplerine rağmen feministlerle ilgili olarak gözden kaçırılmaması gereken olgu, bunların, sınıfsal konumları nedeniyle, kadının özgürleşmesinin tamamlanması için zorunlu olan, toplumun süregelen ekonomik ve toplumsal yapısının kökten dönüşümü için savaşamayacak olmalarıdır.

İşçi sınıfının parçası olan kadınlarla köylü kadınların çoğu için bastırılma ve eşitlik sorunu soyut bir varsayım olmanın ötesinde, erkeklerinin ve çocuklarınınkiyle birlikte kendi yaşamlarını iyileştirmek için verdikleri savaşımda ortaya çıkmış somut bir durumdu. Genelde Bolşevik Parti üyesi olarak açıkça politik ve öz güvenli olanlar da savaşa ve politikacılara karşı giriştikleri toplu eylemleriyle, açlığa, savaşa ve toprak mülkiyetine karşı yürüttükleri eylemlerle bu duruma geldiler. Robert Service konuyu şöyle ele alıyor:

Bolşevik politik program, toplumsal kargaşa ve ekonomik yıkımın doruğuna ulaştığı güz sonunda işçiler, askerler ve köylüler için kaçınılmaz biçimde çekici olduğunu kanıtlamıştı. Ama bunun için bir Ekim Devrimi olamazdı.

Bu, kadın işçiler, köylüler ve erkek asker karşılıkları olarak asker eşleri tarafından deneyimlenmişti. Petrograd’da çoğu kadın olan niteliksiz emekçinin desteği olmaksızın Ekim ayaklanması başarılı olamazdı.

Bolşeviklere verilen destek körü körüne bir destek değildi; tam tersine, Troçki’nin sözleriyle milyonlarca kadın ve erkek işçinin “dikkat ve acıyla gelişen bilincinin” sonucuydu. Ekim itibarıyla tüm seçenekler tüketilmişti: Geçici Hükümet ve Menşevikler ihanet etmişti, gösteriler baskıyı getirmiş ya da daha iyi bir yaşam için umut vermeyen sınırlı kazanımlar sağlanmıştı ve temel olarak Kornilov’un darbe girişimi ihaneti gözler önüne sermişti. Ya ileri gidilecekti ya da ezilmek kaçınılmazdı. Bir işçi bunu şöyle betimliyordu: “Bolşeviklerin sürekli söyledikleri bir söz var: ‘Sizi ikna edecek olan biz değiliz, sizi yaşam ikna edecek.’ Ve şimdi Bolşevikler zafer kazandılar çünkü yaşam onların taktiklerinin doğruluğunu kanıtladı.”  

Bolşeviklerin kadın konusunu ciddiyetle ele almış olmaları güvenirliklerini yükseltmiştir. Bugünden bakınca kadınların yeterince temsil edilmediği söylenebilse de kadın işçilerin örgütlenmesi ve gelişmesi için büyük çaba harcanmıştır. Bolşeviklerin diğer partilere kıyasla kadın işçilerle ilgili daha fazlasını yapmış olmalarının altında yatan olgu, onların temel olarak kadın hakları konusuna girmemeleriydi.

Menşevikler de Bolşevikler de çalışan sınıfın parçası olarak kadın konusunu ele almak gerektiğinin farkındaydı ama Bolşevikler kadın ve erkeğin eşitliği savaşımını sınıfsal temelli bir eylemlilikle hükümete ve savaşa karşı birleştiren stratejiyi başarıyla kurarlarken savaşın devamını istediğini sezdiren taraflar ayrıcalıkları ele aldı, işverenler kadınların grevlerini bildirmenin ötesinde bir şey yapmadı ve siyasi haklar konusundaki konuşmalar da kadınların üzerindeki maddi baskılara somut çözümler üretemedi.

Bolşevikler, kısmen Şubat Devriminin sarsıcı başlangıcından öğrendiklerinden, kısmen de kendi kadın üyelerinin kararlılıkları nedeniyle kadınların örgütlenmesi ve politikleştirilmesiyle giderek daha fazla ilgilendiler.

Diğerleri yanında Kollontai, Krupskaia, Armand, Konkordiia Samoilova ve Vera Slutskaia gibi önde gelen Bolşevik kadınlar uzun süre Partinin kadın işçileri örgütlemek ve politik eğitimlerini yükseltmek için özel çaba sarf etmesi gerektiğini savundu. Erkek yoldaşlarını, niteliksiz kadın emeğinin merkezi öneme sahip olduğu ve bunun devrim açısından edilgen, tutucu, “gerici” bir engel olmadığına ikna etmek için savaşım verdiler. Bolşevik broşürü Rabotnitsa (Kadın İşçi) ilk olarak 1914’te yayınlandıktan sonra 1917 Mayıs ayında yeniden yayına başladı. Kreşlerle anaokulları ile kadınlar için korunaklı iş yerleri mevzuatının önemini vurgulayan makalelerin yanı sıra“kadınların eşitliği” konusunu tüm işçilerin eşitliği bağlamında vurgulayarak yeniden ele aldı.

Şubat’ta kadınların rolünün önemi ve kadınların, Petrograd işçi sınıfının bir parçası olarak süregelen rolü, çok sayıda Bolşevik erkeğin, kadın sorunu konusunu feminizm zemininde ele almasını ve devrimin en becerikli ve politik bilinci en yüksek (erkek) işçiler tarafından yapıldığına dair görüşlerini değiştirdi. Ancak en zorlu savaşım, Kollontai, Nisan’da Parti içinde bir kadın birimi olmasını önerdiğinde yaşandı. Kollontai parti içinde büyük ölçüde yalıtıldı, ki Bolşevik önderliğin ondan pek de fazla hoş karşılamadığı Nisan Tezlerini yazan Lenin de kendisini destekliyordu ve zaten Kollontai de Lenin’in merkez kuruldaki tek destekçisiydi.

İzleyen aylardaysa hem Lenin’in devrimi Sovyet iktidarının taşıması tezi hem de Kollontai’nin kadın işçilerin devrimin akan dinamiği olduğu ve bunu ileri taşıyabilecek gücü oluşturduğu açıkça görünür hale geldi. Rabotnitsa ötesinde Bolşevik broşürler pekiştirilmiş cinsiyetçi tavırların sınıf birliğini tehlikeye attığını ve partinin kadınların fabrika komitelerinde temsil edilmesi için çalıştığı, kadın işçilere tehditmiş gibi yaklaşan erkekler arasında karşıt tavırların çıktığını ve kadınların çoğunluğu oluşturduğu sektörlerde erkeklerin de kadınlara oy vermesi gerektiğini, çalışma arkadaşlarına, temsilcilere ve yoldaşlarına saygılı olma yükümlülüğünü yazıyorlardı. 

Ekim Devriminden altı hafta sonra evlilik nüfus tesciline verildi ve boşanma artık taraflardan herhangi birisinin istemiyle gerçekleşebiliyordu. Bir yıl sonra bu önlemler, kadınların yasa önünde eşitliğini sağlayan Aile Yasası içinde ayrıntısıyla düzenlenmişti. Dinsel kontrol kaldırılmış, kurumsallaşarak bir felç durumuna gelip asırlardır süren zorbalık yok edilmişti. Artık eşlerden birisi herhangi bir neden göstermeksizin boşanabilirdi; kadının kendi parasını kazanma hakkı vardı ve bir taraf diğer tarafın malı üzerinde hak sahibi değildi. Gayrımeşruluk kavramı ortadan kaldırıldı; eğer bir kadın babanın kim olduğunu bilmiyorsa, daha önce cinsel birliktelik yaşadığı erkeklerin tamamı çocuğun ortak sorumluluğunu alacaktı. Rusya 1920 yılında isteyenin kürtaj olmasını yasalaştıran ilk ülke oldu.

1917 Devrimi kadınlar tarafından başlatıldı ve biçimlendirildi; yıllar içinde kadını adi, mal, edilgen, gerici, tutucu, güvensiz, zayıf gören ilkel kavramların çoğu kadınların eylemi ve politik edimleriyle ya yok edildiler ya da bunların geçerli olmadığı büyük ölçüde kanıtlandı.

Ancak Rus Devrimi erkek egemenliği sona erdirmedi ya da kadınları özgür kılmadı – iç savaşın yıkıcı sıkıntıları ve Sovyet hükümetinin izleyen çarpıtmaları bunu olanaksız kıldı. Eşitsizlikler kaldı. Az sayıda kadın yetkili makamlara geldi birkaçı idari organlara seçildi ve Ekim Devrimini izleyen aşırı yokluklar içinde cinsiyetçi fikirlerin üstesinden de gelinemedi.

Devrim sırasında kadınlar erkeklerle eşit katılıma sahip değildi ya da politik işleyişin yüksek düzeylerine erkekler kadar katkı veremediler ama kendi yaşamlarının sınırları çerçevesinde beklentilerin ötesine geçtiler, devrimin akışını belirlediler. McDermid ve Hillyer şunu belirtiyor:

Doğru; kadın ve erkek arasında iş bölümü sürdü ama kadınların erkek egemenliğine son veremediğini belirtmektense geleneksel alanlarında nasıl eyleme geçtiklerini ve devrimci işleyiş açısından bunun anlamını göz önünde bulundurabiliriz.

Kadınlar 1917 devriminin tam da göbeğindedirler, erkeklerle birlikte tarih yazmışlardır. Edilgen izleyiciler ya da apolitik birer hiç değildirler. Aksine, üzerlerindeki köklü baskıyı reddetmeleriyle, daha da anlamlı duruma gelmiş yürekli katılımcılardır. Devrime kadınların gözünden bakmak, onların yaşamını dönüştüren bu tarihsel anın neler barındırdığını daha kapsamlı görmemizi sağlayacaktır.

(*) Megan Trudell yoğun olarak 1. Dünya Savaşı ve Rus Devrimi hakkında yazmıştır ve halen İtalya’da 1919 yılına dair araştırmalar yapmaktadır.

Çeviri: Kurtuluş Özgür YILDIZ

Kaynak: https://www.jacobinmag.com/2017/05/women-workers-strike-russian-revolution-bolshevik-party-feminism

 

 

Tarih