Edebiyat

Shakespeare ve çağdaş okur: Sevmek ya da sevmemek!

Kraliçe I. Elizabeth’in 1558 yılında İngiltere’de tahta geçmesi ile başlayan dönem, ülkenin hem siyasi hem sanat tarihinde büyük öneme sahiptir. Kraliçe’nin iyi örgütlenmiş ve planlı yönetimi altındaki İngiltere yükselişe geçer ve bu yükseliş, sanatın da gelişmesine olanak sağlar. Elizabeth Dönemi’nin siyasi açıdan sakin bir dönem olduğunu söylemek çok doğru olmayacaktır ancak hem matbaanın hem de ülkeler arası etkileşimlerin yaygınlaşması, sanat açısından daha huzurlu ve ilerlemeci bir dönem yaşanmasına zemin hazırlar.

Çiçikov’un kutusundaki ölü canlar

Rusya! Rusya! Görüyorum seni! Bulunduğum bu uzak, büyük, büyülü, harika yerden görüyorum seni! Yoksulsun, dağılmışsın, iyi durumda değilsin! Doğanın ve sanatın mağrur harikalarıyla taçlanmışsındır!... Kimseyi kendine çekmiyor, büyülemiyor kentlerin. Ama insanları sana çeken bu önüne geçilmez, esrarlı güç nedir?... Ne aydınlık, harika, anlaşılmaz bir ülkesin sen Rusya”(1)

Bir Anadolu mitosu: Yaşar Kemal

1923 doğumlu Yaşar Kemal, Cumhuriyet devrimiyle yaşıttı, Cumhuriyet’le büyüdü. Onun yazınında Türk Devrimi de büyüdü. Kökleri Anadolu’ya sıkı sıkı tutunan bir çınar olarak Türk yazınına ve düşün dünyasına asla silinmeyecek bir iz bıraktı. Yaşar Kemal’i, yazınımızın değerli ismi Osman Şahin’den dinledik. Sanat dünyasında 40 yılı geride bırakan, onlarca unutulmaz öykünün, Türk sinemasına da uyarlanan birçok eserin yaratıcısı Şahin, aynı zamanda dostu ve ağabeyi olan Yaşar Kemal’i Bilim ve Ütopya’ya anlattı.

Bir mihenk taşı olarak Nâzım Hikmet

Nâzım Hikmet günümüzde yaşasaydı, acaba “Ulus Devlet”e karşı olur muydu? Kimlik bunalımı geçirir miydi? “İkinci Cumhuriyetçi” olur muydu? Bir Murat Belge ve bir Baskın Oran’ı “adam” yerine almasak da bir zamanlar TKP Genel Sekreterliği yapmış Haydar Kutlu (Nabi Yağcı) gibi bir “Müflis Solcu” olur muydu? Devrim karşıtı bir Anti-Kemalist olur muydu?

Bu nedenle bir mihenk taşıdır Nâzım Hikmet.

İkinci Yeni ve imgenin serüveni

"O dönemin çoğu ozanı sanki sokak ortasına bırakılmış gibidir. Ama içlerinde bir 'dünyayı değiştirmek' isteği vardır. Böyle bir istek gelişip bilince dönüşme olanağı bulamazsa 'nihilizm'le, bu olanağı bulursa 'toplumculuk'la sonuçlanır. Bu açıdan değerlendirecek olursak, 1954-1960 arası İkinci Yeni şiiri nihilist bir şiir olarak tanımlanabilir. 1960’tan sonrası, birçok İkinci Yeni ozanının nesnel ortamın yarattığı olanaklardan yararlanıp nesnel gerçeklerden etkilenerek toplumcu şiire yöneldiklerini görüyoruz."