Benziyor mu gerçekten? Görünüşte büyük benzerlikleri yok. Veya şöyle sorarsak: Kiril, Arap, Hint alfabelerinin ve yazılı 113 dilin benzer, ortak bir noktası var mı? Varmış meğer. Yeni bir araştırma yazılı dillerin temel yapısal özellikleri paylaştıklarını gösteriyor. Harflerdeki dikey simetri bunlardan biri, A ve T harflerinde olduğu gibi veya X ve W’deki gibi eğik çizgiler üzerinde uzanan yatay ve dikey hatlar… Bunun da beynimizin bağlantı ağlarından –kablo sisteminden de diyebiliriz– kaynaklandığını belirtiyorlar.
“İnsan beyni estetiksel olarak belli türde şekil ve tasarımları tercih ediyor, bu tercihler yazı sistemlerinin şekillenmesinde de etkili oluyor” diyor Pittsburgh Üniversitesi’nden psikolog Julie Fiez. Fiez, okumanın sinirbilimi üzerine çalışıyor. Nöronlarımız dikey simetriye sahip objeleri daha çabuk tarayabiliyor, yüzlerimiz de öyledir ya… Doğa manzaralarında gördüğümüz yatay ve dikey hatları algılamada da aynı şekilde çabuklar.
Max Planck Enstitüsü’nden bilişsel antropolog Olivier Morin, insanın 3 bin yıllık tarihindeki 116 yazı sisteminin özelliklerini analiz etmiş. Kendisi ve elbette bağımsız kod yazarlarından oluşan ekibi sadece alfabe ve hecelerden oluşan dilleri incelemişler. Korecede olduğu gibi bir harfin veya harf çiftinin bir heceyi ifade ettiği örneklere odaklanmışlar. Harflerin kelimeleri ifade ettiği Çince ve Sümerce gibi çok karakterli logografik dilleri analizi zorlaştırabilecekleri nedeniyle araştırma dışında tutmuşlar. Ama gelecek araştırmaların elbette logografik alfabaleri de kapsayacağı notunu da düşüyorlar.
Biz mi alfabeyi şekillendirdik, yoksa alfabe mi bizi?
İnsanın aklına bu soru geliyor: Araştırmacılar 5500’den fazla karakteri dikey, yatay ve eğik olarak sınıflandırmışlar, dairesel karakterleri de analiz dışında bırakmışlar. Karakterlerin ayna yansımasındaki simetriye kadar incelemişler. Ve bütün yazılarda –yatay ya da dikey– çizgilerin ortalama yüzde 61’inin önceden kestirilebileceğini görmüşler. Bu oran Latin alfabesinde yüzde 70’e ulaşmış. Yani insanların bu yazı karakterlerine doğru bir şekilde “itiliyor olduğu” sonucuna varmışlar.
Önceki soruyu detaylandırarak sorarsak: Dili kullanan insan, alfabede bazı şekillere doğru yöneldikçe, zaman içinde yazılı alfabeler bu tür özelliklerine yenilerini mi ekledi?
Sürpriz son!
Cevabı bulabilmek için başka bir alfabeden ortaya çıkan veya başka bir alfabeyi doğuran 93 alfabenin alt kümelerini incelemeye yönelmişler. Ama alfabelerin zaman içinde daha dikey ya da daha yatay bir yönelime girdiğine dair işaret görememişler. Yani alfabeler ve onları şekillendirenler başından beri insanın yazılı dünyadaki tercihlerini de şekillendirmiş.
Yani tercihlerimiz yazı yazmada bir nevi seçici baskı oluşturmuş. “Ya daha anlaşılabilir ol ya da yok ol” demişiz sanki. Görünen o ki, konu yine evrime geliyor.
Ama evrimsel süreçlerin yazılı dillerde pek sonuç vermeyeceğini söyleyenler de var. Almanya, Duisburg-Essen Üniversitesi’nden dilbilimci Florian Coulmas’a göre durum daha basit olabilir: Alfabe bir kere ortaya çıktıktan sonra insanlar karmaşadan kaçınmak için kurallarına harfiyen uyma eğiliminde oluyor. “Yol/izlek bağımlılığı” denilen şey de bu. “Yani tarihsel olarak konuşacak olursak, yazı konusunda bir yol çizdiğinizde fazla değişikliğe ihtiyaç duymaksızın aynı yolda yürümeye devam ediyorsunuz” diyor Florian.
Kaynak: kurious.ku.edu.tr