uzay

Algoritma/Yapay Zekâ üzerine 12 tez

İnsanlık bilim ve teknolojide iki büyük dönüşümün eşiğinde. Birinci dönüşüm uzaydaki bilimsel çalışmalar. Uzay deyip geçmeyin. Meselenin odağında çok büyük enerji kaynaklarına kimin ulaşacağı, uzaydan getirilen kaynakları nasıl kullanacağı ve savunma var. İkinci büyük dönüşüm ise Algoritma/Yapay Zekâdaki devrim. Bu devrim üretimi insan aklının hayal bile edemeyeceği kadar artıracak ve büyük soruları beraberinde getirecek.

Epigenetik: Genetik determinizme darbe

Yakın bir zamana kadar dişi ve erkekten yavrusuna sadece genlerin aktarıldığı ve kalıtımın bu yolla olduğu varsayılıyordu. Gen ötesi, genetik dışı, genetik olmayan anlamına gelen epigenetik bilimiyle birlikte durumun tamamen öyle olmadığı; çevresel deneyimlerin, yaşam tarzının, alışkanlıkların, davranışların, psikolojik durumun, hatta büyük baba ve babanın yediklerinin-içtiklerinin olumlu ya da olumsuz sonuçlarının da yavruya aktarılabildiği ortaya çıktı.

Uzayda bilim yapmak

Gece gökyüzü her zaman ilham verici olmuştur. İnsanlık bir yandan kendisine büyük bütünün küçük bir parçası olduğunu hissettiren gökyüzüne bakarak heyecan duymuş, bir yandan da gece gökyüzünde gözlediği gökcisimlerini daha iyi anlama ve bu cisimlerin konumlarından yararlanarak takvim, seyrüsefer vb. ile ilişkili bilgi ve teknikleri geliştirme fırsatı bulmuştur. Bilim ve teknoloji geliştikçe daha yetkin gözlem aletleriyle gökyüzüne bakılmış ve bunun sonucunda Evren hakkındaki bilgimiz hep artmıştır.

Uzayda ergonomi, yaşam ve psikoloji

Uzay çalışmalarının öne çıkarılan yönü hep mühendislik ve teknolojik konular olmuştur. Dar, kapalı ve içinden çıkılamaz bir araç içinde, yüksek ivmeli bir uçuşla yerçekimsiz bir ortama giden; orada alışılmadık biçimde yaşamını sürdüren insanların maruz kaldığı bedensel ve ruhsal stresler vardır; bunlar genellikle sıradan insanları uzay hekimleri kadar kaygılandırmaz. Uzay uçuşlarında psikolojik-psikiyatrik sorunlar görülebileceği konusuna, geçmişte yeterince önem verilmediğini NASA da itiraf etmiştir.

Bilim tarihinde uzay

20. yüzyılın başlarından bu yana ve özellikle son birkaç on yılda, disiplinler arası araştırmalar, tarih öncesi insanların belirli göksel olguları gözlemlediklerine ve evrenin yapısı hakkında düşündüklerine dair kanıtları güçlendirdi.

Dünden yarına uzay

“Yeryüzü insanlığın beşiğidir fakat kimse sonsuza kadar beşikte kalamaz.” Kapağa çıkardığımız bu söz, roketlerle uzaya seyahatin mümkün olduğunu söyleyen ve bu alandaki ilk bilimsel eseri yazan Rus bilim insanı Tsiolkovsky’e ait. İnsanlığın tarihsel serüvenini tekil bir insanın yaşamı gibi görebiliriz. Doğum, bebeklik, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik… Gökyüzüyle ve uzayla olan ilişkimiz de bu adımların izlerini taşıdığı gibi her evrede daha da derinleşen, bilimselleşen bir nitelik arzediyor.

Ülkemizde uzay ajansı hazırlıkları ve düşündürdükleri

Uzay ve havacılık ajansları, 2. Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş atmosferinin ortaya koyduğu siyasi kutuplar arası rekabetten gücünü alan uzay ve havacılık çalışmalarını koordine etmek üzere kurulmuştur. Soğuk savaş sonrasında da bu alanlardaki politikaları belirleme, fonlama ve koordinasyon görevlerini sürdüren bu ajanslar, bilim ve teknolojiye yön vermeye devam etmektedir.

Kara delik de ölümlüdür

Kuantum fiziği ile Albert Einstein’ın genel görelilik teorisini belli ölçüde birlikte kullanan Cambridge Üniversitesi profesörlerinden Stephen Hawking, 1970’lerin başında yaptığı oldukça ünlü çalışmasında şu sonuca ulaşmıştır: “Kara delikler çok da kara değiller!” Bu kısa yazıda, Hawking’in ne demek istediğini anlamaya çalışacağız. Princeton Üniversitesi’nden John A. Wheeler 1967’de “kara delik” ismini vermeden önce bu nesneler “çökmüş yıldız” veya “donmuş yıldız” olarak biliniyorlardı.