Umut

İki tür umut var.

İlki rüzgârın taşıdıkları. İçinde hafif olanlar var bunun, tıpkı kuru yapraklar gibi. Kuş misali kolay havalananlar, yükseklere çıktığında ayakları yerden kesilenler bu umudun tutsakları. Aniden ve kolayca her şeyin el çabukluğuyla değişeceğini düşlüyorlar. Rüzgâr, enerjisini sürdürdüğü müddetçe sorun yok. Çünkü hâlâ gökyüzündeler ve çok güzel görünüyor gözlerine bütün dünya.

Bir de umudun sahipleri var. Umut tutsaklarından farklı olarak rüzgârın götürdüğü yere gitmeyenler bunlar. Her esen rüzgâra kapılmayanlar. Doğru rüzgâra yelkenlerini hazırlayarak bekleyenler, el ele verenler, birbirine sıkı sıkıya sarılanlar…

Attilâ İlhan, Diyalektik Gazel şiirinde “karşıtıyla yüklüdür her şey” diyordu. Umut, belki de bu karşıtlığı içinde en fazla barındıran kavramlardan biri. Çünkü sahtesi daha göz alıcı. Gerçeği ise toza toprağa bulanmış ama hakiki. Emekçinin kire pasa bulanmış elleri gibi hakiki. Anamızın döktüğü ter kadar hakiki. Dünyaya aldırmayan halkın sevinçleri gibi sahici.

Umut insanda ama sosyal medyanın karikatür insanında değil. Nihilist, boşvermiş, kibirli ve kendi dünyasının dışına çıkamayanlarda hiç değil.

Umut dünyanın dönüşü kadar gerçek. Hiç kimse onu inkâr edemez ve hiçbir sözcük onu yerinden edemez.

Umut kaçınılmaz, kurtulamazsınız. Kurtulacağınızı düşünüyorsanız “insanlıktan istifa” etmeniz gerekir çünkü insan umutsuz yaşayamaz ve yapamaz.

Umut tasarımdır ve gelecektir. İnsan tasarım yapan bir varlıktır ve umut olmadan insan olmak da mümkün değildir.

Umut haksızlığa ve zorbalığa karşı isyan etmek, direnmektir. Tıpkı Bruno gibi engizisyon mahkemesinin yüzüne karşı gerçeği haykırmaktır. Bruno’nun göbek adıdır umut.

Umut insanlığın büyük vicdanıyla birleşmek, yurduna ve halkına içten ve yapmacıksız bir sevgi beslemektir.

Umut, bilimin ve tarihin yolundan yürümek, bu yolda yürürken çoğu zaman azınlıkta olacağını bile bile adım atmaya devam etmektir.

Umut iyimserliktir. Her karanlığın bir aydınlığı olduğunu bilmek ve insanlığın geleneklerine, tecrübesine güvenmektir.

Edip Cansever “umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır” demişti. Biz onu hiçbir zaman uykuya bırakıp gitmedik ki dürtelim.

Ülkemizin önü aydınlıklarla dolu. Yeter ki umudun nerede olduğunu görelim ve kolaycı olmayalım. Sahteliklere, ortaoyunlarına, gösterilere kanmayalım.  

Emrah MARAŞO
Çiviyazısı / Temmuz 2018

Çiviyazısı