Can Pınarından

Aşk ve devrim

Altmış sekiz kuşağından biri olarak gözlemlemişimdir: Bir devrimcinin karşı cinsten birine âşık olması genellikle hoş karşılanmamıştır. Zaman zaman cinsel kaynaklı aşkın dünyayı değiştirmeye çabalayan insanlara yakışmayacağı düşünülmüştür. Devrim gibi ciddi bir mücadeleye, akıl dışı, tutkulu bir ilişki olan aşkın zarar vereceği sanılmıştır. Elbette farklı düşünen, bu anlamda aşka değer veren devrimciler de olmuştur. Burada, aşka bakıştaki temel yanılgı şu: Aşk iki kişi arasında kapalı bir ilişkidir.

Canı anlamak

Yıllar önce uluslararası bir ilaç şirketinin çağrılısı olarak dünyanın dört bucağından gelen temsilcilerine kültürümüzle ilgili bilgi verecektim. Kültürümüze yabancı elliden fazla insana “can”ı anlatmaya çalıştım. Gariptir, ilgiyle dinlediler. Özellikle uzak doğudan gelenlerin sorularından bu konuyu kendi kültürlerinde bir yerlere koymayı amaçladıklarını sezdim. “Can”ın benim gözümde mistik bir anlamı olmadığını, çağımız insanının yaşadığı ağır sorunların anlaşılması için bir çözüm önerisinde bulunduğumu söylediğimi anımsıyorum.

Dar, sığ, basık yaşama hayır!

Dar zamanlar yaşıyoruz. Sıkışmış zamanlar. Anlarımız yok (Anlayanımız da!). Anlarımızı dolduracak yaşantılarımız yok. Çok hızlı yaşadığımızdan dolayı anlarımızın farkına varamıyoruz. Kesintisiz bir zaman akışı içinde sürükleniyoruz. Yaşama telaşı sığlığımızı anlamamızı önlüyor. Planlar yapıyor, umuttan kuleler kuruyoruz. Büyük beklentilerin ardına düştüğümüzde bile, o telaş, yaşadıklarımızın, yaşamakta olduklarımızın, giderek yaşayacaklarımızın anlamını da unutturuyor bize. Dar zamanlarını genişletmek isteyenlerden kimileri, yaşadıklarına dair öyküler yazıyorlar. Öykülerle avunuyoruz.

Yaşamdan hayata insan olmak

Ne öğretim üyeleri gördüm, gündemlerinde hakikat yok. Hakikati dar dünya görüşlerine indiriyorlar. Diyelim ki “hakikat” çok metafizik, ulaşılmaz, “uçuk” bir kavram. Ne felsefeciler gördüm, gündemlerinde hakikat yok.

Peki, şairler? Arayabilirler mi hakikati şiirle? Öykücüler, romancılar, denemeciler? Hakikatle aranız nasıl?

Siz siyasetçiler, hakikate yolculuğunuz var mı? Onlar çoktan hakikati bulmuşlardır, buldukları için siyaset yaparlar.

Candaki logos

Yüzyıllar ötesinden Efesli Herakleitos’un sesini dinleyebiliriz: Êthos anthrôpô daimôn (119. Parça). Karanlık sözlerin ozan araştırmacısı Herakleitos bu üç sözcükle ne demek istiyor olabilir? İlk ve son sözcüğü olduğu gibi bıraktığımızda bu deyiş şöyle okunabilir: Êthos insana daimôndur. Peki, êthos ve daimôn ne demektir? Eski Yunancada çok zengin çağrışımları olan bu iki sözcüğü Herakleitos’un hayatını, temel kaygılarını göz önüne alarak yorumlamaya çabalayalım. Êthos insanın ahlak karakteridir.

Arayarak bulan olmak

Koymuşlar. Oradasınız. Belki babanız, belki otorite diye körlemesine inandığınız birileri. “Ben oralıyım. O düşüncedeyim” diyorsunuz. Konulduğunuz yere bakarak ne olduğunuzu, kim olduğunuzu anlamaya çalışıyorsunuz.  Üstelik sizi inandırmışlar: Konulduğunuz yer, en doğru yerdir. Sizi oraya koyanlara övgüler yağdırıyor, dualar ediyorsunuz. “Ne güzel kondurulmuşum dünyadaki bu yerime daha ne isteyeyim?” diyorsunuz. Kondurulmuşlardansınız. Memnun da olabilirsiniz, rahatsız da. İsyan da edebilirsiniz: Neden beni daha iyi bir yere kondurmadılar diye.

Erdem değil özdem

Anadolu’yu kavramlarla yıllarca dolaşıp Türkçe çalıp çığıran bir düşün ozanıyım. (Balkanları içine alarak Rumeli’yi de dâhil etmeliyiz Anadolu’ya!)  Yolum şu kavramlardan geçti can ve gönül bahçelerinin arasından: Özgürlük, özenlilik, özerklik, özveri, özdenlik, özlem, özgüllük, özgünlük, özgelik, özümseme, özlülük, özürlülük…

Bilgi özgürlüğü

Bilgi özgürlüğünü anlamadıkça akademik özgürlüğü anlamamız eksik kalır. Bilgi özgürlüğü bilgi edinme, bilgi yayma özgürlüğünden oluşmaz yalnızca. Bilgiyi araştırma, eleştirme, ulaştırma, tartışma, ifade etme özgürlüğünü de kapsayan çoğunlukla üzerinde yeterince durulmamış, düşünülmemiş bir kavramdır.