1. Evrim nedir, halen devam ediyor mu?
Biyolojik evrim, canlı topluluklarında nesiller içerisinde gözlemlenen gen (ve dolayısıyla özellikler) dağılımının değişmesidir. Genler, DNA’da yer alan genetik kodlardır. Bu yönüyle canlının kullanma kılavuzudur diyebiliriz. “Doğuştan gelen bir hastalığımız var mı? Gözlerimiz veya saçımızın rengi nedir? Kan grubumuz nedir?” gibi soruların cevabı genler ile belirlenir. Evrimsel değişimler, nesiller boyunca birikerek canlı topluluklarından bir veya birkaçının farklı türlere evrilmesine yol açabilir. Bu olgu türleşme olarak bilinir. Aynı türün farklı gruplarından biri artık öylesine değişmiştir ki, türün eski üyeleriyle çiftleşemez hale gelmiştir.
Evrim, durağan veya durabilen bir süreç değildir. Evrim mekanizmalarının etkisi değişebilir veya çevresel şartlara göre hızı yavaşlayabilir, fakat durmaz. Bunun sebeplerinden biri, canlıların genetik malzemesi olan DNA’nın bizzat kendisidir. Çünkü hem zararlı radyoaktif ışınlar gibi çevresel faktörler sayesinde, hem de kopyalanması sırasında meydana gelen hatalar sayesinde, mutasyon adındaki mekanizma çalışmış olur. Üstelik üreme hücrelerinde oluştuğu takdirde yeni nesle de aktarılacağından, evrimsel açıdan anlamlı olacaktır. Sürekli değişme potansiyeli bulunan çevre ve iklim koşulları da doğal seçilim adlı mekanizmanın çalışmasını sağlayacaktır. Yani canlı toplulukları arasından, içlerinde bulundukları çevreye en iyi uyum sağlayanların ömür uzunluğu gibi başarımları artacak ve bu sayede daha fazla üreme imkânı bulabileceklerinden sayıları da artacaktır. Üstelik eşeyli üreyen birçok canlıda üreme, rastgele olmamaktadır. Yani eşler belli kriterlere göre belirlenmektedir. Bu bile evrim sürecine etkisi olan mekanizmalardan birini belirtir: Cinsel seçilim.
Soru: Evrim süreci durağan olmamasına rağmen yine de tamamen durdurulması sizce mümkün müdür? Mümkünse bu nasıl gerçekleşebilir?
2. Evrimin kanıtları nelerdir?
Evrimin gerçekleştiğine yönelik mikro ve makro ölçekte o kadar çok kanıt sunabiliriz ki, yazdıklarımız çok kalın bir kitaba bile sığmayabilir. Yine de soruyu basit örneklerle cevaplamaya çabalayalım. Mesela fosiller, canlıların geçmişteki hallerinin korunmuş bir versiyonunu önümüze serer. Buluntuları inceleyerek nesli tükenen canlılar ve günümüzdeki akrabaları hakkında çıkarımda bulunabiliriz. Günümüzde yaşayan insanların milyonlarca yıl önceki ataları, dört ayakları üzerinde yürüyordu. Zamanla gerçekleşen anatomik adaptasyonlarla birlikte iki ayaklılığa uygun hale gelmiştik. Bu bilginin doğrulanabilmesi için ne gerekiyor? Elbette dört ayaklı primat akrabalarımızın fosillerinin ardından iki ayağı üzerinde yürüyen primat buluntularına rastlamamız lazım. Fakat böyle devrimsel bir özellik bir anda kazanılamaz. Görece uzun bir zaman geçmiş olmalı. Bu yüzden fosil kayıtlarında iki ayaklılık birden ortaya çıkmış olamaz. Buluntular bu çıkarımları net bir şekilde doğruluyor. Dört ayaklı primat türlerinin ardından, iki ayaklılığın ilkel izlerinin görüldüğü öncül insangillere denk geliyoruz. Bu akraba veya atalarımızın ayak başparmakları, diğerlerine kıyasla ayrık konumlanmış. Üstelik kolları, bacaklarına kıyasla daha uzun. Fakat iki ayakları üzerinde yürüyebiliyorlar. Yani beden, yeni adapte olmaya başlamış diyebiliriz.
Canlılardaki körelmiş organlar ise bir başka örnek. Mesela kuyruklu atalarımızdan yadigâr “kuyruk sokumu kemiğimiz (coccyx)” gibi. Kuyruklarımızı kaybedeli çok oldu. Fakat ona destek olan kemik, işlevini kaybetmiş ve biçim değiştirmiş olarak bedenlerimizde bulunmayı sürdürüyor.
Soru: Kuyruk sokumu kemiği haricinde, insanlarda başka hangi yapı ve organlar körelmiştir?
3. İnsan nedir? İnsan olduğunu bildiğimiz en eski canlı kimdir?
İki ayağı üzerinde (dik) yürüyen ve alet yapıp kullanabilen primatlara insan deniliyor. Bu koşulları sağladığını bildiğimiz en eski canlı türü şimdilik Homo habilis. En eski fosilleri günümüzden yaklaşık 2,5 milyon yıl öncesine tarihlendiriliyor. Kenya’daki yaklaşık 3,3 milyon yıllık taş aletleri ise kimin ürettiği henüz bilinmiyor. Fakat buna rağmen en eski insanlık belirtisi, şimdilik Kenya’daki bu aletler diyebiliriz (Lomekwian teknolojisi).
Soru: Yetenekli, becerikli insan anlamına gelen Homo habilis türü hakkında neler biliyorsunuz?
4. Homo erectus ilk dik yürüyen insan türü müdür?
Konu hakkında yeterince araştırma yapmamış insanlar tarafından sıklıkla karıştırılan bir konu bu. Üstelik Aktüel Arkeoloji gibi dergilerde de benzer hatalara rastlamak mümkün.[1] Peki, nedir işin aslı? Homo erectus’taki “erectus” kelimesinin anlamı, gerçekten de diklik ve dik durmakla ilişkili. Fakat bu isim ona çok uzun zaman önce verildi ve sonrasında çok sayıda yeni tür ve buluntu keşfedildi. Biliyoruz ki dik yürümek primatlar arasında sadece insanlara mahsus bir özellik değil. Dolayısıyla başlıktaki soru da geçersiz kalıyor. İnsanın, insan olmayan ata ve akrabalarının da bir kısmı zaten iki ayağı üzerinde (dik) yürüyebiliyordu. Mesela Ardipithecus ramidus ve Australopithecus afarensis türlerinde olduğu gibi. En eski H. erectus buluntusu, yaklaşık 1,9 milyon yıllık. Fakat primatlar arasındaki en eski iki ayaklılık (bipedalizm) belirtisi, yaklaşık 7 milyon yıl geriye gidiyor (Sahelanthropus tchadensis).
Soru: Evrim hakkında okuduğunuz kitap veya dergi yazılarında hiç yanlış bilgi fark ettiniz mi?
Bu yazı Bilim ve Ütopya’nın Nisan 2019 sayısında yayımlanmıştır.
[1] Bahsettiğim ciddi hata, Aktüel Arkeoloji dergisinin Mayıs-Haziran 2015 sayısının 10. sayfasında yapıldı. 4. paragrafın başında “Homo erectus, yaklaşık 2 milyon yıl önce Afrika’da ayağa kalkan ilk insan türü olarak kabul ediliyor…” cümlesi aynen yer aldı. Hatalı yazıya derginin internet sitesinden de ulaşmak mümkün: http://www.aktuelarkeoloji.com.tr/denizli-adami.