Sınıflı toplumun doğuşundan önceki zaman, şiddetin olmadığı altın çağ olarak tasvir edilir. Söylenceye göre insanlar eşittir, doğanın kendilerine verdiklerini yiyip içerler, sağlıklı bir yaşam sürerler. Şiddet denilen belayı ise komün için üretilen ürünlerin değişim ürünü haline gelmesi, toprağın aileler üzerinden bölünüp sahiplenilmesi ve tarımsal köy ekonomisinin ortaya çıkması başımıza musallat etmiştir. Bu söylence bugün de kendini güçlü bir şekilde gösteriyor. Tek bir derdi var: Devrim düşmanlığına tarihsel ve köklü bir temel gerekçe bularak emperyalist-kapitalist sistemi meşrulaştırmak. Çünkü sistemlerine dokunulmaması gerekiyor. Elbette bu meşrulaştırma sistemin salt mevcut olan özelliklerini koruyarak değil, yapay zekanın kullanımından ekolojiye kadar uzanan bir yeni sermaye birikimi ve sömürü rejimine ideolojik ve tarihsel gerekçeler bulunması için yapılıyor. Şiddetin tarihsel bağlamından ve kimin, ne için kullandığından bağımsız olarak lanetlenmesi de karşıdevrim cephesinin önemli silahlarından ve haksız şiddetin perdelenme amaçlarından biri. Bir kere şunu belirtmek gerek: Şiddet sınıflı toplum öncesinde çok daha büyüktü ve salt yıkıcıydı. Baskın basanındır düzeni hüküm sürüyor, üretim kıtlığından dolayı köyler yağmalanıyor, kadınlara tecavüz ediliyor, çocuklar bile öldürülüyordu. Yarı aç yarı tok yaşayan ve sadece doğal ihtiyaçlarını karşılamaya odaklı olan bir dünyanın insanlarının bilincinde vicdan ve insanlık kavramlarını varsaymak son derece safça bir beklenti olur çünkü insan yaşadığı nesnel gerçeğin ürünüdür. Şairimiz Edip Cansever bunu “insan yaşadığı yere benzer” diye özlü bir şekilde belirtmişti. Mitolojilerin, dinsel söylencelerin, kutsal metinlerin bazı bölümleri, söz konusu yağma ve yarı-hayvanlık düzenini açık bir şekilde yansıtan tarihsel belgelerdir. Siz bugünün liberal burjuvazisinin kültür insanlarının doğada yaşayalım/doğada yaşamalıyız propagandalarına bakmayın. Bize doğaya dair anlattıkları bütün güzel masalları kazıyın, altından sınıflı toplumun zenginliği çıkacaktır. Onlar doğa içindeki rahat yaşamalarını da sömürüye borçludurlar.
Şiddetin uygarlıkla olan dört evresi
İnsanlığın şiddeti zapt etmesi ya da evcilleştirip uygarlık için kullanmasının dört ana evresi var:
Birincisi Tarım Devrimi: Kullanım ürünlerinin değişim ürünleri haline gelmesi, ticaretin ilkel de olsa ortaya çıkışı, üretim fazlasının oluşması ve devlete geçiş sürecinin ortaya çıkması tarım üretiminin ve hayvanların güvenliğinin sağlanması ihtiyacını doğurdu. Şiddet ilk kez bu aşamada bir düzen yoluna sokuldu.
İkincisi Devletin Doğuşu: Tarım Devriminde belli başlı ailelerin ve kabilelerin köy yaşamına ve üretimine geçişi, onların içinde daha fazla artıdeğere sahip olanların öne çıkması, kabilelerin büyük bir coğrafyada birleşmeleri ve bir devlet örgütlenmesini yaratmaları, üretim artışının ve yaygınlığının getirdiği güvenlik zorunluluğu şiddetin büyük bir merkezin tekelinde olmasını sağladı. Böylece baskın basanındır anarşisi bertaraf edildi.
Üçüncüsü Aydınlanma Devrimi: Aydınlanma insanın özgür doğup özgür yaşayacağı iddiasını ortaya koydu. İnsan herhangi bir doğaüstü nedensellikten dolayı değil, salt insan olduğu için, aklını kullanabildiği için değerliydi. Aydınlanma dinlerin Tanrısını yerinden etti ve onun tahtına insanı oturtarak büyük bir zihniyet devrimi yarattı. Bu durum şiddettin de ancak bu değerler uğruna kullanılabileceği anlayışını yerleştirdi. Demokratik devrimler işte bu felsefeye dayanarak yapıldı.
Dördüncüsü Komünizm: İnsan Aydınlanmayla önemli bir adım atmıştı ancak hümanizm sonuç itibariyle burjuvazinin sınıf çıkarlarına hizmet ediyordu. İnsanlığın ağırlıklı bölümünü oluşturan emekçilere ve emekçi milletlere yönelik şiddet ve baskı hüküm sürüyordu. Bunun nihai olarak ortadan kaldırılması ancak sınıfsız toplumu yani komünizmi amaçlayan bir düzenin tesis edilmesiyle mümkün olabilirdi. Komünizm (sosyalizm bir geçiş evresi olduğu için komünizm demeyi uygun görüyoruz), kapitalizmin tek rakibiydi. Bir avuç sömürücü azınlığın çıkarlarına karşı olan haklı savaşlar ve haklı şiddet insanlığı yeni bir yola soktu. Bu yol komünizmle son aşamasına ulaşacak ve şiddet insanın insanla olan ilişkisinde temel bir etken olmaktan çıkacak.
Bu sayımızda şiddeti uygarlık kuruluşu ve devrimlerde oynadığı rol bakımından değerlendirdik. Yazılarımızın aydınlatıcı olacağını düşünüyoruz. Katkı sunan tüm yazarlarımıza teşekkür ederiz.
Abone olan okurlarımıza kitap armağan ediyoruz
Bu ay dergimize yıllık abone olan okurlarımıza ünlü mucit Tesla’nın kaleminden çıkan ve buluşlarını anlattığı kitabı armağan ediyoruz. Yayıncılığın uzun süredir bir krizden geçtiği mâlum. Bilim ve Ütopya olarak okurlarımızın entelektüel dünyasına her türlü katkıyı yapmak için uğraşmaktayız. Sizlerden ricamız dergimize bir yıllık abone olarak bizi desteklemeniz, aboneyseniz sevdiklerinizi abone yapmanızdır. Abonelik için magaza.bilimveutopya.com.tr’yi ziyaret etmeniz yeterli.
Mutlu bir ay dileğiyle.