Primer süreç düşüncesi, mizah ve Nasreddin Hoca

Yazan
Dr. Mutluhan İzmir
Psikiyatrist
Yazının Okunma Süresi
5 dakika

Mizah, hayatın zorluklarının, sorunların, dertlerin, kaygıların bir tür anlatılış biçimidir. Bir insan derdini mizah yoluyla da anlatabilir, Nasreddin Hoca’nın sıkça yaptığı gibi. Nasreddin Hoca’nın mizah tarzının çok özel bir tarafı vardır, aşağılayıcı, küçük düşürücü, öfkelendirici, ayrımcı değildir Nasreddin Hoca’nın mizahı. Güçlü olup da zulüm uygulayanları her zaman eleştirir, güçsüzün yanındadır hep, fırsatçıların, ikiyüzlülerin, bencillerin bu özelliklerini ustaca kurgulanmış bir mizah yoluyla onların yüzüne vurur, kızdırmadan düşündürür ve utandırır. Nasreddin Hoca’nın güldürerek eleştiren tarzı, herkesi şapkasını önüne koyarak düşündürten bir etki yapar, eleştirdiği özellikleri, kendisinin özellikleriymiş gibi göstererek karşısındakine ayna tutar, onu dinleyenler aslında kendilerinin eleştirilmesine güldüklerini sonradan anlarlar. Eleştirirken aşağılamayan, küçümsemeyen, saldırgan olmayan bir tarza sahip olması nedeniyle de eşine az rastlanacak özgün bir tarz sergiler. Mizah bir savunma düzeneğidir, Nasreddin Hoca'nın kullandığı haliyle de çok gelişmiş, olgun bir savunma düzeneğidir. Bu derece olgun bir savunma düzeneği kullanarak hayatın eleştirisini, toplumsal ve kişisel eleştirileri yapmak da, eğer Nasreddin Hoca diye bir şahıs yaşamışsa onun ne kadar sağlıklı, olgun bir kişiliğe sahip olduğunu, yok eğer Nasreddin Hoca yaşamamış da toplumun yarattığı bir şahsiyet ise o toplumun ne kadar sağlıklı ve olgun olduğunu gösterir.

 

Mizah ve ruh sağlığı ilişkisi

Bir insanın içinde bulunduğu duygusal durum onun ruhsal olarak sağlıklı olup olmadığına dair bize önemli ipuçları verir. Geniş bir duygu yelpazesi içinde, ömrümüz boyunca günlük yaşamımızın bir parçası olan ve her bireyde her an az ya da çok bulunan tek duygu anksiyete, yani kaygı, endişe, strestir. Kaygı, içsel koşullardan kaynaklanabileceği gibi dış etkenlerin etkisi ile de yaşanabilir. Bizzat hayatın zorlukları ve gerçekleri kaygı ve sıkıntı yaratıcıdır. Sınav kaygısını az ya da çok yaşamayan kimse yoktur. Gün içinde icra ettiğimiz her eylem öncesinde az ya da çok performans kaygısı yaşarız. Bazen dış koşullar, savaş, doğal afet, ekonomik kriz gibi durumlarda çok ağırlaşabilir ve buna paralel olarak bireyin kaygı düzeyi de artar. Belirgin dış koşulların yarattığı kaygı artışları bu koşulların içinde bulunan herkes için kaçınılmazdır, bu koşullardaki bireyler başa çıkma yöntemlerinin gücüne göre kaygıları ile iyi kötü baş etmeye çalışırlar. Ancak bireyin kaygı ile başa çıkma yöntemleri iyi değilse ya da belirgin bir dış koşul olmadan içsel koşullardan kaynaklanarak süreklilik gösteren bir kaygı artışı yaşıyorsa bu durum sağlıklı bir ruhsal durumun sürdürülmesine ve güçlü bir kişilik sergilenmesine büyük bir engel teşkil eder. Hayatında belirgin bir dış stres nedeni olmayan ve genetik, biyolojik zemini normal olan ortalama bir bireyin sağlıklı olarak tanımlanabilmesi, öncelikle onun kaygı düzeyine ve bununla nasıl başa çıktığına bağlıdır.

Kaygı başta olmak üzere tüm duyguları, yaşamı aksatmayacak bir düzeyde tutabilmek, bazen de bu duyguları itici gücün yakıtı haline getirebilmek için kullandığımız araçlara savunma düzenekleri denir. Eğer bir bireyin kullandığı savunma düzenekleri bu amaca hizmet ederse o birey mutlu, sağlıklı bir birey olur. Ancak kullanılan savunma düzenekleri kaygı düzeyini düşürmekte yetersiz kalırsa birey ruhen sağlıksız ve mutsuz bir birey haline gelir. Savunma düzenekleri etkin ve güçlü ise mutluluk, neşe, rahatlama gibi olumlu duygular daha çok yaşanır, aksi takdirde kaygı başta olmak üzere olumsuz duygular daha çok yaşanır. Yani bir bireyin kullanıyor olduğu savunma düzeneklerinin incelenmesi, onun kişiliğinin ne derece sağlıklı olduğuna dair bize ciddi bir bilgi verir.

 

Mizah ve primer süreç düşüncesi

Mizah, sağlıklı bir ruh hali yaratan, insanı neşelendirerek kaygılarını azaltan, olgun bir savunma düzeneğidir.(1) Mizahta insanların hoşuna giden ve güldüren bir yaratıcılık söz konusudur, bu nedenle mizahın, primer süreç düşüncesi ile yakından ilişkili olması nedeniyle, diğer olgun savunma düzeneklerinden farklı bir tarafı vardır. Sigmund Freud, Mizahın Psikolojisi adlı kitabı ile yaratıcılık ve primer süreç düşüncesi arasındaki bağlantıyı araştırmıştır.(2) Freud’ün çalışmalarını devam ettiren Arieti, mizahtaki yaratıcı süreci şöyle açıklar:(3) Primer süreç mekanizmaları ve hatalı oldukları için bir kenara itilmiş bilişsel süreçler, yaratıcı kişinin kullanımına hazır durumdadırlar.

Bunların arasından yaratıcı kişi, geçici olarak sekonder süreç düşüncesine uyuyormuş izlenimi verenleri seçer. Dinleyici geçici olarak kandırılmış gibi olur ve bu benzerliğe güler.

Primer süreç düşüncesini orijinal biçimiyle ilk kez Freud, “rüyalarda kullanılan süreç” olarak tanımlamıştır. Sonradan, yaşamın ilk yıllarında da kullanılan bir süreç olduğunu saptadığı için bu düşünce tarzına “primer süreç düşüncesi”, erişkinlik yıllarında daha çok kullanılan düşünce tarzına da “sekonder süreç düşüncesi” isimlerini vermiştir. Freud, daha sonra rüyalarla, bilinçdışının serbest enerjisinin aynı ilkelerle çalıştığını saptamıştır. Bilinçdışının serbest enerjisinin primer sürece uygun olarak yönetildiğini, yani çevrenin ve mantığın gerçeklerine uymak zorunda olmadan en hızlı biçimde boşalmak için toplanabildiğini ve yer değiştirebildiğini belirtmiştir, bu durum nevrozların oluşumunda da gözlenir.(4)

Düşünceyi somut ve soyut düşünce olarak ikiye ayıran Goldstein’ın somut düşünce olarak adlandırdığı düşünce tarzı, primer süreç düşüncesine karşılık gelmektedir.(5) Somut düşünen kişi, o anda edinmiş olduğu deneyim ya da yüzleşmiş olduğu durumun içine hapsolmuştur, soyut düşünce kullanan kişi ise anlık deneyimlerin dışına çıkarak özel sorunların üstesinden gelebilir. Goldstein’a göre şunları gerçekleştirebilmek için soyut düşünce gereklidir:

*Kendi irademizle olayları yorumlayabilmek,

*Bir durumun değişik cephelerini bir arada ama birbirinden ayrı kalacak biçimde tutabilmek,

*Önümüze gelen bir bütünlüğün özünü kavrayabilmek ve bu bütünlüğü parçalara ayırdıktan sonra parçaları ayrı tutabilmek,

*Genellemeler yapabilmek, yani ortak özellikleri bularak bu yolla soyut kavramlar oluşturabilmek,

*Kendimizi dış dünyadan ayırabilmek için.

Primer süreç düşüncesi kullanan kişi, somutlamaya yatkın olduğu için bu olumlu özellikleri kullanamaz, bu nedenle de sekonder sürecin kullanılması ile ortaya çıkan gelişmiş Aristotelian mantık yerine ilkel paleolojik mantık ön planda kullanılmaya başlanır, bu durum psikozlarda da gözlenir. 1 ile 4 yaşlar arasında kullanılan mantık da paleolojik mantıktır, paleolojik mantık benzerlikler üzerine kurulan özdeşimlere bağlı olduğu için kimliklerde karmaşaya neden olur. Paleolojik mantık özellikleri büyük oranda von Domarus ilkelerine göre açıklanır:(6) Normal kişi yalnız özdeş konular temelinde kimliği yapılandırırken, paleolojisyen özdeş benzerlikler temeline kimliği oturtur, benzerliklerin sınırsızlığı gibi kimliklerin de sınırsızlığı söz konusu olur. Örneğin benzer bıyığa sahip olmak, paleolojisyenin bıyığın sahiplerini aynı insan olarak özdeşleştirmesi için yeterlidir. Freud de, B nesnesinin özelliğini taşıyan A nesnesinin rüyada B olarak veya A ile B’nin birleşimi olarak görüldüğünü söylemiştir. Freudyen sembolizm von Domarus ilkelerine dayanır: örümcek-anne, dışkı-para, baba-kral, yılan-penis, cüzdan-vajen gibi. Görünüm ve davranış benzerlikleri kalite özdeşimi, yer ve zaman benzerliği ise bitişiklik-yakınlık özdeşimi olarak adlandırılır. Von Domarus ilkesinin tersi de paleolojik düşüncede geçerlidir: eğer A’nın bir özelliği B’ye benzemiyorsa A ile B tamamen ayrı şeylerdir sonucuna varılabilir.

Şiirde de temayı güçlendirecek benzerlikler bulma çabaları vardır. Bu gibi sanatsal etkinlikler ve mizahta, sanatçı önce primer süreç grubunu oluşturur ve bu gruptan birbirinin yerine koyacağı elemanları seçer. Bu gibi sanatsal etkinliklerde hastalıklı düşünce oluşumundan farklı olarak bu eylem bilinçli olarak yapılır, özdeşleştirme tam değil kısmidir, yer değiştirme gerçek nesneden sembolik olana değil, sembolik olandan gerçek nesneye doğrudur ve nesneler ayrı ayrı bireyselliklerini korurlar. Yapılan özdeşleştirme değil, kıyaslamadır.

 

Nasreddin Hoca ve mizah

Nasreddin Hoca’nın mizahi yeteneği, primer süreç düşüncesinin ustaca ve bilinçli biçimde kullanılmasının, somut düşünce ile soyut düşüncenin ustaca harmanlanmasının ve sembolizmin mizahi kullanımının üstün örnekleri ile doludur. Kendisini bizzat tanımasak da, onun kişiliğinde, kültürümüzün hoşgörüsünü, en yıkıcı ve sarsıcı olayların bile gülünecek bir yanını bulup ortaya çıkartması ile yaşama gücünü diriltmesini, haksızlıklara boyun eğmeden nüktedanlıkla karşı gelmeyi, zulmü ve zalimi ince ince eleştirmesini, açgözlülüğe ve sömürüye karşı aldığı tutumu, ince bir mizah yeteneği ile ortaya koymasını gözlemliyoruz. “Kazanın doğurduğuna inandın da öldüğüne neden inanmıyorsun!” diyerek fırsatçılığı ince ince karşısındakinin yüzüne vururken kullandığı sembolizasyon, kazana canlı, doğurgan bir özellik yüklerken primer süreç düşüncesinin kullanılış biçimi, Nasreddin Hoca’nın, veya aslında gerçekte böyle bir karakter yaşamadı ise de yaratılmış olan bu karakterin nezdinde, Anadolu Türklerinin ortak bilincinde yaşayan, bütünleştirici, hoşgörülü, şiddetten uzak, zalimi eleştiren, insani özelliklerin kanun ve kurallara kurban edilmesinin önüne dikilen insancıl yapısının, izlerini gözlüyoruz. Nasreddin Hoca’nın mizahı, kin ve nefret gütmeyen, eşitlikçi, bütünleştirici, paylaşımcı bir sağlıklı yapının, hayatın zorlukları ile başa çıkmak için ürettiği sağlıklı bir başa çıkma yöntemi olarak daha fazla incelenmeyi hak etmektedir. Nasreddin Hoca tiplemesi bu nedenle, “Barbar Türkler” yakıştırmasına belki en güzel cevaptır ve kültürümüzü sığ ve değersiz bulanları da içinde boğabilecek derinliktedir.

 

Kaynaklar

1) Comprehensive Textbook of Psychiatry; Harold I. Kaplan, Benjamin Sadock; Wiliiams-Wilkins, 1989; Ch 6, Norm und Wong, 356-4.

2) Arieti S: From Primary Process to Creativity. The Journal of Creative Behaviour 12(4):231-2, 1977.

3) Age s. 225-246.

4) Freud S: The Interpretation of Dreams, Butler and Tanner Ltd., London, 1954. s. 146, 235-6, 260.

5) Goldstein K: The Organism , American Book. New York, 1939: s 55-65.

6) von Domarus E: The Specific Laws of Logic in Schizophrenia, Language and Thought in Schizophrenia: Collected Papers Berkeley: University of California Press. 1944 s. 104-114.

Görsel: Yunus Emre Kambur

 

Bu yazı Bilim ve Ütopya'nın Aralık 2009 tarihli Nasreddin Hoca sayısında yayımlanmıştır.

Psikoloji
Etiketler
nasreddin hoca
primer süreç
mizah
freud
psikoloji
psikiyatri